MICHIGAN CITY

 

Yazıya konu olan kent ABD’nin Indiana eyaletinin kuzeybatısında, büyük göllerden Michigan’ın güneydoğu kıyısında yer alıyor. Simgesi Deniz Feneri. Hırsızların yolunu değil de denizcilerin yolunu aydınlatan gerçek bir deniz fenerinden söz ediyoruz.

Amerikalılar kent ya da eyaletlerini tanımlamada akılda kalıcı sözler kullanıyorlar. Michigan City için de “Alışveriş-Kum-Gülücükler” kenti demişler. Biz alışverişi için oradaydık. Mevsim uygun olmadığı için kumsallarını da göremedik. Gülücükler ise bir soru işareti olarak kaldı zihnimizde.

Bu kuş uçmaz, kervan geçmez Amerikan kentine nasıl oldu da yolumuz düştü? Şikago programının bir parçasıydı. Kaldığımız oteldeki turizm danışmanına sorduğumuz “Alışveriş ve kent dışı bir günlük gezi için öneriniz ne olur?” sorumuz soruyla karşılık buldu. “Ulaşılması kolay ama uzak mı olsun?” yoksa “Yakın yerleşimli ama ulaşımı daha karmaşık mı olsun?” Neredeyse hiç düşünmeden ilk seçeneği işaretledik. Böylelikle yolumuz Michigan City ile kesişmiş oldu. Karar verdiğimizde Güney Sahil Hattı treninin kalkmasına 20 dakika kalmıştı. Buralarda zamanı iyi değerlendirmek önemli olduğundan olabilidiğince ilk treni yakalamak iyi olurdu. Treni kaçırmamak için Randolph Caddesi’ndeki Binyıl Garı’na taksiyle gitmek kaçınılmaz olmuştu. Bineceğimiz tren Şikago bölgesi banliyö treni olan Metra değildi. Amerikan şehirlerl ve eyaletlerarası Amtrak hiç değildi. Vagona kendimizi attığımızda anladık ki, koltuklar da numaralı değildi. Dönüşü sonraya bırakarak gidiş biletlerimizi vagondaki biletçiden edindik. Artık, rahatlıkla çevreyi gözden geçirmeye başlayabilirdik. Yolumuz birbuçuk saatten biraz fazla sürecekti. Önce Michigan Gölü boyunca güneye yönelip, gölün bittiği yerde dirsek yapıp yine göl boyunca doğuya yöneleceğimizi otelden edindiğimiz yol haritasında görebiliyorduk. Herhangi bir oteldeki turizm danışmanından bu çok da kullanılmadığı izlenimi edinilen tren hattıyla ilgili ayrıntılı zaman çizelgesi ve harita bulundurulmakta, isteyene karşılıksız verilmekteydi.

Amerikalı haritaya olağanüstü değer ve önem veriyor. Her türlü yol tarifi mutlaka harita üzerinden ve yönler kullanılarak yapılıyor. Amerikalı’nın harita ve coğrafya aşkının nedenini anlamak hiç de güç değil. Dünyaya yayılan, olur olmaz her yerde askeri varlık bulunduran bu yayılmacı devin elini kolunu her yere uzatması iyi coğrafya bilgisi ve ayrıntılı haritayla olanaklıdır. Bu nedenle haritacılık ve coğrafya Amerikalının önde gelen ilgi ve tüketim alanı olmuştur denilebilir.

Bindiğimiz vagon kalabalık değil. Issız bile sayılır. Üçte biri ancak dolu.Şikago metropolünü terk eder etmez göl kıyısı boyunca endüstri kuruluşları ve atık depoları gösteriyor kendisini. Birinde gözümüze çarpan beyaz eşya atıkları ABD’nin çok esaslı bir tüketim toplumu olduğunu gözümüzün içine sokar gibiydi.

Güneydeki dirsekten sonra doğuya yönelince Indiana eyaletine de girmiş olduk. Doğu Şikago istasyonuna gelmek biraz kafa karıştırsa da Amerika’da bu tür şaşırtıcılıklara takılmamak gerekiyor. Gölün güney kıyısı boyunca da demir çelik fabrikalarının ve enerji santrallerinin biri diğerini izliyor. Michigan City 11. Cadde istasyonun yaklaşırken göle yaraşır görüntüler cılız da olsa kendisini gösteriyor. Alçakgönüllü sayfiye yerleşimleri aralık ayının başında doğal olarak terk edilmiş görünümde.

Elimizdeki zaman tarifesiyle uyumlu bir yolculuk yaptığımız söylenebilir. İstasyon dışı beklemelerimizin Amtrak trenine yol verme amaçlı olduğunu yapılan duyurulardan anlayabildik.

Michigan City 30 bin nüfuslu oldukça küçük bir kent. Şehir adı taşımasına şaşırılmasın! Bu nüfusuyla bizim Selçuk büyüklüğünde.  Ama, sokaklarda o kadar  insan da yok gibi.

Michigan City’deki ilk istasyon olan 11. Caddede indiğimizde bizden başka birkaç kişinin daha yolculuklarını sonlandırdıklarını farkediyoruz.  İnenlerden birisi orada beklemekte olan bir otele ait müşteri servisine binip hızla uzaklaşırken bizlere de kentin sokaklarına vurmak düşmüştü. İstasyondan da kısaca söz etmek gerekiyor. Demiryolu-karayolu ortaklığı sıradışı bir görünüm sunmaktaydı. Günde birkaç kez gelip geçen tren yolunun diğer kara taşıtlarının kullandığı yolla ortaklaşmasından doğal bir durum yoktu. İstasyon binası yerine de bir otobüs durağı yolunu şaşırıp buraya gelenlerin nesine yetmezdi?

İlk izlenim olarak bomboş sokaklar, terk edilmiş ve bazılarının kapı ve pencereleri suntalarla kapatılmış sayısız satılık-kiralık konut ürpertici ve ürkütücüydü. Vahşi batı filmlerinin bildik müziklerinin yanı sıra esintiye kapılmış çalılar da olsa manzara tamamlanabilirdi. Konut alanında patlak veren ve başkaca sektörleri de anaforuna alan ekonomik krizin sonuçlarıydı karşımızda duran. Kiralık/satılık duyurularının yanı sıra bir bölümünün belki de hiç kullanılmayacakmış gibi kapı ve pencerelerinin tahtalarla kapatılmış olması bir başka ilginçlikti.  Hayalet kentteydik sanki! Zorlukla da olsa açık bir yer bulup Deniz Feneri alışveriş merkezini soracak oluyoruz. Yaşı geçkince bir kadıncağız burada ne işiniz var diye sorar gibi bakıyor yüzümüze. Dışarı çıkıp da biraz yürüdükten ve göle doğru yöneldikten sonra burada yol sormanın anlamsızlığını fark ediyoruz.

Önümüz, arkamız sağımız solumuz  kilise desek abartmış olmayız. İrili ufaklı, mimarileri de biri birine benzemeyen farklı topluluklara ait oldukları adlarından anlaşılan kiliseler boy göstermekte dört bir yanda. Anlaşılan burada yaşayanların işi allaha kalmış diyoruz kendi kendimize. Luteryanından Kalvaryanına her kesimin kilisesi boy göstermekte Michigan City’de. İyi ama cemaat nerede? Bazılarının yanı başında okullar da görüyoruz. Bunca kiliseye eşlik eden cenaze levazımatçısı belleğimdeki vahşi batı imgesini canlandırmaya yetiyor. Yanındaki krematoryum bu kadar çok kilise ile çelişen bir görüntü oluşturuyor. Kilise bolluğundan anlaşıldığı kadarıyla Hıristiyanlığın fazlaca taraftarı olduğunu anladığımız anda ölümden sonra yakılmayı isteyeceklerin olası varlığını da ilginç bir durum olarak not ediyoruz.

Günün sonunda otobüs durağı kılıklı istasyonda yerimizi alıyoruz. Geldiğimiz gibi dönüyoruz. Sabah bu istasyonda inen kadro eksiksiz olarak dönüş yolunda. Üçü alışverişten birisi de kumarhaneden. Herkesin cüzdanı hafiflemiş durumda. Alışveriş de kumar da aynı kapıya çıkıyor demekten alamıyoruz kendimizi.

Ceyhun BALCI, 08.01.2013

Posted in

Yorum bırakın