Görsel

 

Alkolün aklımızı başımızdan alması için içilmesine gerek olmadığı düşüncesindeyim. Bazen sözü bile yeterli olabilir! Kanıtı Türkiye’yi saran, sarmalayan ayran-alkol tartışmasıdır! Reyhanlı katliamı unutulduğuna göre işlem başarılıdır!

Alkol-İnsan ilişkisi sanıldığından da karmaşık ve eskiye dayanan bir süreçtir. Ama, bunun tartışılabilmesi için de bilgi toplumuna gerek olduğu ortadadır.

Her şeye karşın bunu denemekte sakınca yoktur!

Bir bilim dergisinden konuya ilişkin derleme yararlı olabilir!

Ceyhun BALCI, 30.05.2013

 

İNSANIN ONBİN YILLIK TUTKUSU

 ALKOL

Yeşilaycı da olsanız başka türlerin yanı sıra insanın alkol tutkusunu yadsıyamazsınız. Şarap ve bira başta olmak üzere pek çok alkollü içki tüketiyoruz. Bu toksik maddeye olan düşkünlüğümüzün açıklanması hiç de kolay değildir. Kendimizi iyi hissetmemizi sağladığı için içtiğimiz açıklaması yeterli olmayabilir. Evrimselliğe dayanan çok daha ayrıntılı bir açıklama bulunabilir.

Alkolün öyküsünü insan-maya mantarı ilişkisiyle açıklamak çok daha akılcı olabilir. Milyonlarca yıl önceye dayanan bu ilişki bugün de sürmektedir. Kendisini başrole oturtmayı seven insanın, mayaların öncü rolünü göz ardı ettiğini söylemeliyiz. İnsan-maya mantarı ilişkisi simbiyotik bir olgudur. Simbiyoz bilindiği gibi karşılıklı yarara dayanır. Kendi içkisini üretmiş ilk atalarımızdan bu yana maya mantarı üretimimiz de sürmektedir denilebilir. Bir zamanlar maya ve alkol bizlere çok önemli ödüller sunmuştur. Günümüzde alkol tutkumuzun yararlarını aşan bir bedeli olduğunu söyleyebiliriz. Evrimsel olarak bazı insanlarda “az içmeye eğilimli” genetik değişimler oluştuğu gözlemlenmektedir.

Biz insanların alkolsever tek tür olmadığımızı da eklemeliyiz. Örneğin, meyve sinekleri düzenli içicilerdir. Tüketimlerini fermente meyveler aracılığı ile gerçekleştirirler. Daha da ilginci içmekle herhangi bir yetilerinde bozulma çıkmaz ortaya. Buna karşılık bazı kuşların alkol tüketimi sonrasında ağaç dallarına takılıp kaldıkları ya da yapılara çarpıp telef oldukları bilinmektedir. Bu alanda insanın da iyi bir sicili olmadığı söylenebilir.

Biraz daha geriye, Kretaz Çağı’na gidecek olursak çiçek açan bitkilerin yaşam bulduğu zamana erişmiş oluruz. Saccharomyces türü mayaların ortaya çıkışı da bu döneme rastlamaktadır. Bu mayalar sahip oldukları şekerin tümünü yıkmak yerine fizyolojik bir oyunla bir bölümünü etanole dönüştürüp depolamaya başlamışlardır. Buradaki amaç şeker ve oksijen kaynaklarının kıtlaşması durumunda bu depoya başvurmaktır. Diğer yandan bu durum bir başka önemli avantaj sağlamış olur maya mantarlarına. Etanol bakterileri öldürücü etkiye sahip olduğundan;  örneğin bir meyve üzerinde yaşayan maya mantarları, bu yolla da bakterilere karşı üstünlük sağlarlar.

Başından beri, Saccharomyces mayaları olgunlaşmış meyveler üzerinde yaşam bulmuşlardır. Ham meyveler çoklukla zehirleyici oldukları için alkol kokusu meyvenin olgunluğu bakımından da belirleyici olmuş. Böylelikle primatların yanı sıra başka birçok tür olmuş meyveyi alkol kokusuyla saptamıştır. Bir primat alkol almakla beynindeki haz duygularını da uyarmış olur.

İnsanların alkole eğiliminin doğuştan olmadığını savlayanlar olduğunu bilmekte yarar var. Bu yaklaşıma göre insanların alkole ilgisi alkolü üretmelerinden sonraya rastlamaktadır. Alkol beyindeki GABA reseptörlerini bağlayarak zevk duygularının oluşumuna yol açar. Bu reseptörler olağan koşullar altında bulundukları yerlerdeki nöronların etkinliğini azaltır; alkol tarafından bağlanmaları ile baskılayıcı rolleri ortadan kalkmış olur. Aslında pek çok yeni bebeğin dünyaya gelmesini, yeni arkadaşlıkların ve yaklaşımların ortaya çıkmasını sağladıkları için onlara teşekkür etmemiz gerekir. Ama, unutulmamalıdır ki etanol aynı zamanda eşgüdüm bozukluğu yaratan, sarhoşluk veren, umursamazlığa ve saldırganlığa yol açan bir maddedir.

Sonuç olarak, alkol avcı-toplayıcı atalarımızdan çok tarım devrimi yapmış atalarımıza avantaj sağlayan bir madde olmuştur. On bin yıl kadar önce tarım devriminin ilk yıllarında yerleşik insanlar besin ve içecekleri fermente etmeye başlamışlardır. Bu yöntem, mayalar yardımıyla fazla tahılların bakterilerce yok edilmesinin önüne geçilerek saklanması olanağı anlamına gelmiştir. Maya mantarlarının besinlere B vitamini eklemesi besin değeri artışı demektir.  Etanolün bakterileri öldürücü etkisi besin sterilizasyonu bakımından da yarar sağlamıştır. Yerleşik topluluklarda fermente içkiler besleyici olmalarının yanı sıra fermente olmayanlarla karşılaştırıldığında daha olumlu bir beslenme seçeneği olarak öne çıkmışlardır.

Çoğu antropolog Saccharomyces maya mantarı ile bulaşmış tahılların fermente olmasıyla insanların alkolü rastlantısal olarak elde ettiklerini savlamaktadırlar. Bu deneyimin 7000 yaşında olduğu kestirilmektedir.

Bira mayası tarımın yayılmasıyla ve yeni insan topluluklarının ortaya çıkmasıyla birlikte pek çok kez değişikliğe uğramıştır. Yani evrimleşmiştir. Maya mantarları bir yandan içki üretimine katkı sağlarken diğer yandan da ekmek mayası çeşitliliğine katkıda bulunmuştur.

İnsandışı primatlarda alkol yıkımında önemli olan alkol dehidrogenaz enzimi vücudun her yerinde varken; insanlarda yalnızca değilse de yoğunlukla karaciğerde bulunur. Bugün için karaciğerdeki alkol dehidrogenaz enziminin % 10’unun alkol yıkımında kullanıldığı düşünülmektedir.

İnsan ve bira mayasının karşılıklı etkileşim ile yine karşılıklı evrimleşmeyi etkiledikleri doğrultusunda sayısız bulgu vardır. Herhangi bir simbiyotik ilişki gibi bu da oldukça karmaşıktır. Tarımın ilk dönemlerinde ermiş ve sağlıklı meyvenin göstergesi olan alkol insanların sağkalımına katkıda bulunmuştur. İnsanların ara sıra içmek koşuluyla alkolden hala yararlanabilecekleri söylenebilir. Hemen her an karşımıza çıkabilen ve az miktarda şarap ya da biranın sağlığımız için yararlı olduğuna ilişkin çalışmalardan söz edebiliriz. Ancak, toplamda alkolün topluma getirilerinden çok götürülerinden söz etmek gerekir. 2010 yılında küresel ölçekte 4.9 milyon ölümle alkolün üçüncü önde gelen sağlık sorunu nedeni olduğu saptanmıştır.

Günümüzde doğal seçilim bireyleri daha az alkol tüketmeye özendiren bir konuma yöneltmektedir.

Etanol yıkımında iki enzim rol oynamaktadır. Alkol dehidrogenaz alkolü asetaldehide yıkarken; Aldehid dehidrogenaz da asetaldehidi asetata dönüştürür. Bu enzim ortaklığı bakterileri de içeren birçok organizmada işlemektedir. Ancak, Çinli ve Japonları kapsayan bazı doğu Asya toplumlarında aldehid dehidrogenaz geninde sorun olabilir. Bu tip kişiler alkol alır almaz yüzleri kızarır,şiddetli  kalp çarpıntısı çarpıntı yaşar ve bulantıdan yakınabilirler.

Bozunmuş gen bundan 7-10 bin yıl kadar önce pirinç tarımı ve pirinç şarabı üretiminin yaygınlaşmasıyla küresel yayılım göstermiştir. Bu olayın bir sonucu olarak da “az içme eğilimi” geninin hem doğal hem de eşeysel seçilim yoluyla özendirildiği düşünülmektedir. Bu eğilim varlığını sürdürdüğünde günün birinde alkol aşkımızın sona ereceğinden de söz edilebilir. Tam da bu noktada maya mantarlarının evrimsel becerileri küçümsenmemelidir.

Bütün bunlara karşın konuyla ilgili olarak anlaşılamayanların, anlaşılabilenlerden sayıca çok olduğu da bir gerçektir.

Kadehlerimizi maya mantarları şerefine kaldırabiliriz!

Ceyhun BALCI, 30.05.2013

New Scientist, 26 January, 2013

 

Posted in

Yorum bırakın