YÜZ YILLIK YALAN
Yüzüncü yıldönümü gerekçesiyle sözde Ermeni Soykırımı iddiaları bağlamında fırtınalı günler yaşanıyor!
Şöyle bir soruyla başlamanın yeridir!
Bu soykırımın söz konusu olmadığı ama karşılıklı kırımdan kaynaklanan acılı olaylar dizisi neden çok daha taze olduğu zamanlarda değil de şimdilerde başımızı ağrıtıyor?
Atatürk’ün sağlığında ve yokluğunun ilk yıllarında ne Türkiye’de ne de dünyanın her hangi bir yerinde bunun adını anmak bile olanaklı mıydı? Hele hele bugünlerde olduğu gibi soykırım sürecini 1923’e dek uzatmak söz konusu olabilir miydi?
Elbette ve binlerce kez HAYIR!
Samsun’a çıkmış, Anadolu’yu karışlayarak milli mücadeleyi ilmek ilmek örmüş, yetinmeyip düşmanı tepeleyip denize dökmüş bir efsane karşısında akla getirilemeyenler neden bugün kolaylıkla seslendirilebiliyor?
Oysa, çok değerli araştırmacılarımızın ve tarihçilerimizin de tüm açıklığıyla ortaya koyduğu gibi tarihsel açıdan Türklerin, Ermenilere soykırım uyguladığı gibi bir saçmalıktan söz edilemez. Savaş koşullarında düşmanla işbirliğine ikna edilmiş bir unsurun, iç ve dış güvenlik açısından yerinin değiştirilmesidir yaşanan. Göç ettirme olarak da nitelenebilecek bu uygulama sırasında karşılıklı kırıma dayalı üzücü olaylar ve kayıplar yaşandığını kimse yadsımıyor.
Ama, şu anda başımızdaki dert bundan çok daha fazlasıdır! Örneğin, soykırım tanımının esin kaynağı olan Yahudilere karşı soykırım (holokost) söz konusu olunca Almanya’nın ya da Alman ulusunun suçlandığını duyanınız var mı?
Neden bu konuda Türkiye ve Türk ulusu suçlanıyor? Sırf bu durum ve soykırım zaman aralığının 1923’e uzatılmış olması bile konunun bir emperyal hedefe varma aygıtına dönüştürüldüğünün kanıtıdır.
Bilndiği gibi soykırım tanımı II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış bir gereksinimin ürünüdür. Nazi Almanyasının Yahudilere yönelik yok etme girişimleri soykırımın esin kaynağıdır. Bu bakımdan, 1948 öncesindeki hiç bir olayın hem zamansal bağlamda hem de tehcir sırasında yaşananların bu tanıma uymaması açısından soykırım olarak tanımlanması olanaksızdır.
Görüldüğü gibi, hem hukuksal hem de tarihsel açıdan Ermeni Soykırımı’ndan söz etmek olanaksızdır.
Bir fıkrayı anımsamanın sırasıdır!
Boks maçında karşıtından dayak yemekte olan boksör köşesine her gidişinde çalıştırcısının övgüsüyle karşılanmaktaymış. Çok iyi dövüşüyorsun, biraz daha çabalarsan adamın işini bitirmene ramak kaldı demekteymiş her raund arasında köşesindekiler. Dayak yemekten bezen boksör dayanamayıp patlamış! Madem ki ben çok iyiyim, söyler misiniz bana beni kim dövüyor?
Bizim Ermeni savları karşısındaki durmumuz da buna benzemiyor mu?
Tarihsel ve hukuksal açıdan yerden göğe kadar haklıyız! Ama, diğer yandan yeryüzünde 50 dolayında ülke parlamentosu Ermeni Soykırımı olmamıştır demeyi suç sayan yasalar çıkartmış! Hem de, Perinçek-İsviçre Davası AİHM’de yararımıza bir noktaya erişmişken.
Eksiğimiz bu gibi sorunların aynı zamanda siyasi düzlemde tartışma konusu olduğunu öngörememiş olmaktı. Tarihsel ve hukuksal gerçekler ne olursa olsun ülkeler düzeyindeki güç denemeleri siyasi ortamdaki baş ağrılarımızın nedeni olageldi.
1915 olaylarının çok daha tazeyken gündeme getirilememesine karşılık, 100 yıl sonra başımıza dert olması siyaset ayağının iyi yönetilememesi ile açıklanabilir.
Elimizde kapı gibi AİHM kararı varken, Perinçek-İsviçre Davası aracılığıyla çok iyi bir saha mücadelesi verilmişken Avrupa Parlamentosu’nun ülkelere Ermeni Soykırımı’nı tanımaları/olmamıştır demeyi suç saymaları doğrultusunda tavsiye kararı almaları aklımızı başımıza getirmelidir.
Gerçek ne olursa olsun siyasi mücadele eksiği tüm emekleri boşa götürecek olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Yaşadığımız budur!
Buradan yola çıkarak anlı, şanlı ve de pek güçlü hükümetimizin hiç de güçlü ve dirayetli olmadığını saptamak durumundayız.
Özetle, tarihsel ve hukuksal düzlemde eksiğimizi yerine koymuş olduğumuz söylenebilir. Ama, bu iki düzlemin olmazsa olmaz siyasi destekten yoksun kalması başımızdaki dertten kurtulamıyor oluşumuzun biricik nedenidir!
Bu alandaki eskiklik ise ancak ülkesini ve ulusunu seven bir hükümetin kurulmasıyla giderilebilir! Bu eksik giderildiğinde ne satılmış akademisyenler, ne iliştirilmiş gazeteciler ne de diğer ayartılmış unsurlar sırtımızı yere getiremeyecektir!
Ceyhun BALCI, 09.04.2015








Yorum bırakın