Hüznümüzü Hasanoğlan’da bırakıp Hitit Yurdu’na sürüyoruz aracımızı. Güne Baoğazkale ya da Alacahöyük’te başlamak yerine Çorum’u tercih ediyoruz. İl merkezindeki müze ile ona eşlik eden başka bir kaç tarihsel yapıtı görülenler listemize eklemekte yarar var diye düşünüyoruz.

Çorum yolunda kızıl fonlu traverten oluşumları
Bozkır boyunca Hitit Güneşi’ne yolculuk ediyoruz. Kızılırmak havzasına varınca toprağın rengi de kızıla dönüyor. Sağımızda kalan kızıl fonlu traverten oluşumlarını fotoğraflamadan geçmiyoruz.
Çorum ilindeki ilk büyük yerleşim Sungurlu’ya varıyoruz. Geniş ve iç açıcı ana caddesiyle iz bırakıyor belleğimizde. Bir de merkezindeki saat kulesinden söz etmekte yarar var. Yozgatlı Şakir Usta’nın elinden çıkan 19 metrelik kule 1891/92’de yapılmış. Kare prizma gövdesi tepede ahşap bir köşkle taçlandırılmış. 125 yaşındaki bu kule göz zevkini okşayan bir görünüme sahip.
Kare prizma biçimli kesme taştan gövdesini ahşap kulenin taçlandırdığı Sungurlu Saat Kulesi
Çorum’a gelmezden önce önemli ürünüyle tanışıyoruz. Yol boyunca leblebi satıcıları görüyoruz. Alabildiğine uzanan bozkır eşliğinde Çorum’a varıyoruz.

Kurban Bayramı’nın ilk günü oluşu nedeniyle midir bilemiyoruz! Caddeler bomboş, sayılacak kadar az insan var. Çorum’da düzenli ve temiz caddeler çekiyor ilk olarak ilgimizi. Trafiğin yok denecek kadar az olması da bu algıyı destekliyor gibi geldi bize. Merkezdeki tarihsel saat kulesi kentin öneli simgelerinden birisi olarak boy gösteriyor. Bayrak ve flamalarla donatılmış olması görkemini gölgelerken, görüntü kirliliği de oluşturmuş. Saat kulesi padişah II. Abdülhamit döneminde Yedi Sekiz Hasan Paşa tarafından yaptırılmış. Paşa II. Abdülhamit’in Muhafız Alayı’nın komutanıymış. Pek çok kez göğsünü sultana siper ettiği için padişahın en güvendiği kimselerden olmuş. Yedi Sekiz Hasan Paşa yaptırdığı saat kulesini Çorumlu hemşehrilerine armağan etmiş. Paşaya Yedi Sekiz denmesinin öyküsü de ilginç. Paşanın imzasının Arap rakamlarından yedi ve sekize benziyor oluşu bu adla anılmasına neden olmuş.


Çorum Saat Kulesi (1896)
Çorum’daki bir başka tarihsel yapı Ulucami! Cami III. Alaaddin Keykubat’ın azatlı kölesi Hayreddin tarafından yaptırılmış. Daha sonra depremler nedeniyle iki kez yıkım geçiren Ulucami III. Murat döneminde Mimar Sinan tarafından onarılmış. Muradı Rabi adıyla da anılıyor oluşu bu nedenle olsa gerektir. Cami Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne de konu olmuştur.
Çorum Ulucami (Muradı Rabi)
Ulucami’nin yakınında boy gösteren her biri çifte şerefeli 4 minareli, Akşemsettin Camisi 2015’te ibadete açılmış. Görkemli yapılarla tarihsel olanları gölgede bırakma hatasına Çorum’da da düşülmüş. Çoklu minare ve şerefe yapmak günümüz olanaklarıyla hiç de güç değil. Ama, işin kolayına kaçıp çoklu minare ve şerefenin tarihsel anlam ve önemini gölgede bırakmak son zamanlarda sıkça düşülen bir hataya dönüştü ne yazık ki! Son yıllarda yükselen dinselleşme eğiliminin bu hataya maya olduğunu söylemek hata olmaz.
Çorum Ulucamisi’ne saygısızlık anıtı : Akşemseddin Camisi (2015)
Çorum’da bayramın ilk gününde yemek yiyecek bir lokanta bulamadık. Özellikle, yöresel tatlar sunan lokantaların hizmet vermiyor oluşunu kentteki turizmdeki hareketsizliğin göstergesi olarak algıladık.

Kentin tek beş yıldızlı oteli imdadımıza yetişse de oradaki sessizlik ve hareketsizlik de düşündürücüydü.
Otelin yanı başındaki Çorum Müzesi bizi bekliyordu. Dış görünümüyle son derece hoş bir manzara sunan yapının yaşı 100’ü aşkın. Daha önce hastane ve okul olarak hizmet vermiş olduğunu öğrendik bu hoş görünümlü yapının. Başarılı bir restorasyon olduğunu söyleyebiliriz.
Geniş avlusu kapalı alana sığmayan küpler, lahitler ve başkaca yazıtların sergilenmesi için düzenlenmiş. Çorum’da da olsak müze girişine Hitit surlarının minyatürleri yerleştirilmiş.
Çorum Müzesi’nde bizden başka kimseler yoktu. Bize özel bir müze ziyareti yapmış olduk. Girişteki görevlilerden turizmin iyi gitmediği bilgisini almak can sıkıcıydı.
Müzede Bakırtaş çağından başlayarak Hitit dönemini de kapsayan Tunç Çağı, Frigya Demir Çağı, Helenistik, Roma ve Bizans’tan kalma eserler sergileniyor.
Hitit mezarlarına ilişkin bölümler özellikle dikkat çekici. Hititlerin en önemli tanrısı olan Fırtına’yı (Teşup) simgeleyen boğa başlarına, güneş kursları ve değerli nesneler de eklenmiş ölüler gömülürken. Hititler ölüm sonrası yaşama inandıkları için çoğu zaman ölene eşlik etmesi için eşlerini de eklemişler. Mezarlardaki ölü dışındaki nesneler incelenerek ölenin statüsüyle ilgili bilgi edinilmesi de olası.
Müzede sergilenen önemli eserlerden bir başka grup da çivi yazılı tabletlerden oluşuyor. Gündelik yaşama ilişkin belgelerin yanı sıra resmi belge niteliğinde belgeler Hitit dönemi kamu düzenine ilişkin değerli bilgiler sunuyor.
Çorum Müzesi’nde önemli Hitit merkezleri olan Şapinuva, Alacahöyük ve Hattuşa’dan çıkartılmış olan buluntular sergileniyor.
Müzenin bir de etnoğrafya bölümü var. Çorum’daki yaşam ve geçim kaynakları görsel ve işitsel öğeler eşliğinde başarıyla sunulmuş. Öyle ki, kimi anlarda insan figürlerinin canlanıvereceğini duygusuna kapılabiliyorsunuz.
Çorum Müzesi Etnoğrafya Bölümü
Sırada epeyce durağımız olduğunu düşünerek Çorum’dan ayrılıyoruz. Programda değişiklik yaparak yolunun da düzgün olduğunu öğrendiğimiz Ortaköy ilçesine direksiyon kırıyoruz. Hedefimizde bir başka önemli Hitit kenti Şapinuva var.
ŞAPİNUVA
Çorum’da dolaşırken gözümüze takılan Orman Bölge Müdürlüğü yapısı bıyık altından güldürmüştü bizleri. Çorum’un 55 kilometre güneydoğusundaki Ortaköy’e yol alırken ormanla da tanışmış olduk. Şirin dağ köylerinin içinde kaybolduğu yeşilin her tonu Karadeniz sınırında olduğumuzun habercisi gibiydi.
Ortaköy kendi halinde, gözden uzakta konuşlanmış bir yurt köşesi. Bir kaç kilometre uzağındaki Şapinuva’dayız.
Tokat Maşathöyük’te ele geçen bir tabletteki şu tümceye göre Şapinuva stratejik önem taşıyan bir Hitit kentidir.
“Bu tablet size ulaşınca, 1701 askeri İshupitta’dan acele olarak sevkediniz ve onları iki gün içerisinde Şapinuva şehrine, Majeste’nin huzuruna getiriniz”
Şapinuva kazılmakta olan bir eski Hitit başkenti. Kazı Ankara Üniversitesi tarafından yürütülüyor. Her şeye karşın ziyarete uygun duruma getirilmiş. Bilgilendirme tabelaları konulmuş. Küçük de olsa bir yürüyüş yolu oluşturulmuş. Akrep ve yelkovanın günbatımına koşusu hızlandığı için İncesu Kanyonu ve oradaki Kibele kabartmasına gitmeyi göze alamadık. Kanyon ve Kibele kabartması ziyareti geniş zamanı olanlara mutlaka önerilir.
Geceyi geçireceğimiz Boğazkale’ye gitme zamanı geldi. Arayolları kullanacağımız için karanlığa kalmamayı tercih ettik. Yeşillikler arasında kaybolmuş şirin köylerin arasından geçerek, kimi zaman da yol sorarak Alaca yolunu bulduk. Düzlükte bozkır havasına geri dönmüş olduk. Gün batarken Boğazkale’deydik. Bin üçyüz nüfuslu minyatür ilçe belli ki Hattuşa hatırına ilçe yapılmış. İlçelik unvanı ortadan kalksa geriye bir kaç yüz kişi kalacağı kesindir. Bu durum hiç kuşkusuz görkemli Hitit geçmişine gölge düşüremez Boğazkale’nin.
Bir sonraki günü düşleyerek dinlenme zamanıdır diyerek günün yorgunluğunu çıkartmaya koyuluyoruz.
Ertesi günü Ankara’ya dönüş yapacağımızı da hesaba katarak güne Alacahöyük’te başlamayı tasarlayarak serin Hitit akşamının keyfini çıkartıyoruz.

Yorum bırakın