Türkçe’nin başına gelenler ilgisizlik, bilgisizlik ve bilinçsizlik üçlemesine eklenen “kendi değerini bilmezlikle” açıklanabilir.
1277’de Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından söylenen “Bundan böyle dergâhta, bergâhta ve mecliste Türkçe’den başka dil konuşulmaya…” sözlerinin yerine gelmesi için Cumhuriyet’in kurulması gerekti.
Atatürk’ün ilk değilse de ayrıcalıklı gördüğü devrimlerinden birisi de Dil Devrimi’dir.
Yeryüzünde 12 milyon km2 üzerinde (Afrika’ya yakın bir yüzölçümüdür) 200 milyonu aşkın insan Türkçe(ler) konuşmaktadır. Türkçe dünyanın en eski dillerinden birisidir.
Bir anadildir. (Anadiliyle karıştırılmasın. Anadil : Kökdil, başka dilleri doğuran dil)
Mandarin Çincesi, Hintçe, İngilizce ve İspanyolcadan sonra Türkçe dünyada 5. Sık kullanılan dil konumundadır.
TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nda yazar Tekin Sönmez’in çağrısıyla 12 Kasım pazartesi günü düzenlenen etkinlikte eğitimci ve dilbilimci Beyazıt Kahraman ve yazın insanı Seyit Nezir’le birlikte Türkçe’ye ilişkin görüşlerimi izleyenlerle paylaştım.

Yazar Tekin Sönmez yönetiminde Beyazıt Kahraman ve Seyit Nezir’le birlikte “Türk Edebiyatının ve Türkçenin Geleceği Var mı?” sorusuna yanıt veriyoruz
Türkçe’nin bilim dili olma özelliğine vurgu yaptım.
Türkçe’nin gerek sözvarlığı yetersizliği ve gerekse bilim üreticisi olmayışımız nedenleriyle bilim dili olamayacağı kanısı yaygındır.
Her iki görüş de dayanaksızdır!
Atatürk tarafından 1937’de yazılan Geometri kitabına göz atıldığında Türkçe’nin sözvarlığı yetersizliği üzerine görüşlerin yanlışlığı kolaylıkla anlaşılacaktır. Kitabın yazıldığı tarih Cumhuriyet’in ilk yıllarıdır. Arapça-Farsça kırması Osmanlıca’nın etkilerinin ağırlıklı olarak duyumsandığı dönemdir. O günlerde bile geometri terimlerine bugün kullandığımız karşılıklar üretilebildiyse dilimizin sözvarlığı yetersizliğinden söz etmek gerçekçi bir saptama olamaz.
Bilim üreticisi olmamak savına gelince!
Bu görüş de yersizdir. Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla karşılaştırıldığında günümüzde
Türkiye’de yetersiz görsek de bilimsel bilgi üretimi yokluğundan/yetersizliğinden söz edilemez. Kaldı ki, Türkçe sondan eklemeli, bitişken bir dil olarak terim ve sözcük (t)üretimine son derece açıktır.
Türkçe’nin kültürel alanda bir saldırı altında olduğu, dilin konuşurlarının yanı sıra ülkemiz aydınlarının bu saldırılar karşısında gerekli duyarlılığı göstermedikleri üzüntüyle de olsa göz ardı etmememiz gereken bir gerçektir.
Özetlemek gerekirse, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli harstır (kültürdür)!” diyerek önemli bir saptama yapan Atatürk’ün dil duyarlılığı da boşuna değildir. Türkçe’nin geçmişi ve yeterliliğiyle ilgili yararsız ve gereksiz tartışmalara odaklanmak yerine Dağlarca’nın nitelemesiyle “ses bayrağımız” olan dilimize var gücümüzle sahip çıkmamız gerekiyor. Ses bayrağımızı önce yerden kaldırmak sonra da yükseltmek için birazcık çabanın yeterli olduğunu bilelim!
Türkçe gündelik iletişim için de, yazınsal üretim için de ve elbette bilim dili olmak için de eksiği değil fazlası olan bir dildir…

Yorum bırakın