Yazının başlığını oluşturan iki sözcükteki ses benzeşmesini bir yana bırakıp ikiliyi başka önemli konuda biri birine bağlayan kavrama değinelim.
Bu yazıyı yazma gereksinimi nereden doğdu? Bağlantıya göz atılması dileğiyle.
https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/son-dakika-erdogandan-turkce-kuran-tepkisi-6179644/
Aslına bakılırsa dil-din tartışması coğrafyamızda neredeyse hiç bitmedi.
Oysa, bu tartışma Avrupa ortaçağını sonlandıran bir özellik taşıdı.
Avrupa’da Martin Luther’in bu tartışmayı açmasına dek, hemen hiç kimselerin anlamadığı dille yazılmış kutsal kitap üzerinden cennet pazarlaması (ENDÜLJANS) yapıldı. Luther’in anadilde din anlayışını başarıya ulaştırması din pazarlamacılarının elindeki önemli kozu yitirmeleri sonucuna yol açtı.
Avrupa Rönesansı’nın da giriş kapısı saymak gerekir kutsal kitabı anlayabilir duruma gelmek!
Dini anlayabilme kapısından girmek, dinle aldatılma seçeneğini ortadan kaldırmış oldu. Belki de bu şekilde insanlar sorgulayıcı olma, nedenini, niçinini anlama yolunda büyük adımlarla ilerleyebildiler.
Kopernik ve Galile başta olmak üzere gökbilimciler Batlamyus’un yerküre merkezli gökbilim anlayışını yerle bir edebildiler.
Sayamayacağımız kadar çok sanatçı insanı, doğayı ve başka gerçeklikleri betimleme yolunda dinselliğin zincirlerini kırabildi.
Son olarak, Charles Darwin dinsel dogma ürünü üstün varlık (eşrefi mahlûk) koşullanmasına son veren Evrim Kuramı’nı insanlıkla buluşturdu.
Anadilde eğitim, öğretim!
Anadilde hukuk!
Anadilde sağlık!
Yukarıda sıralanmış olan ve başkaları da eklenebilecek listedeki ANADİLDE DİN kavramının yokluğu anlamlı ve önemli sayılmaz mı?
Avrupa’nın aydınlanma kapısından girişiyle geriye saymaya başlayan Osmanlı varlığı XX. yüzyıl başında sona erdi. Birkaç yüzyıl geriden gelen Anadolu, Cumhuriyet’in kuruluşu ve Atatürk’ün devrimci atılganlığıyla arayı kapatma fırsatı buldu.
Devrimler listesine bir göz atalım!
Yazı, ölçü, giysi, şapka, hukuk ve başkaca pek çok devrimin yer aldığı listede bir önemli eksik vardır!
Din devrimi!
Dil üzerinden gerçekleştirilmiştir.
Önce dilimiz anlaşılabilir duruma getirilmiştir. Anadolu’da halkın dilinde yaşamını sürdürebilmiş olan Türkçemiz Arap-Fars boyunduruğu altındaki melez Osmanlıca’dan kurtarılarak başlanmıştır işe. Böylece Türkler kendi diline kavuşturulmuştur.
Hemen hepimiz Yazı Devrimi’nin 1 Kasım 1928’de yapıldığını biliriz.
Pek azımız Türkiye’de ilk Türkçe ezanın 30 Ocak 1932’de okunduğunu anımsarız. Türkçe ezan 18 Temmuz 1932 tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı genelgesiyle yaygınlaştırılmıştır. Bu tarihten sonra Türk halkı yakarışa çağrı olan ezanı ve inandığı dinin kutsal kitabını Türkçe işitebilmiş ve okuyabilmiştir.

Türkçe ezana 16 Haziran 1950’de, kimilerinin demokrasi devrimi saydığı 14 Mayıs 1950 seçimlerinden 32 gün sonra son verildi.
Giyotine gönderilen ilk Türk devrimidir din devrimi!

Kuşkusuz derinlikli ve bilinçli bir seçimin sonucudur!
Din tüccarlarının yeniden sahne alabilmesi bu devrimin sonlandırılmasıyla olasıydı! Bu olasılığı yaşama geçirebilmenin biricik koşuluydu dinin anlaşılabilir olmaktan çıkartılması.
Yetmiş yıl önce yeniden fırsat bulan dinle aldatma devinimi her geçen yıl ivme kazandı. Günümüzdeki baskıcı konumuna erişmesi bu 70 yıllık birikimin ürünüdür.
Türkçe yakarış (ezan, dua, vb) dinle aldatanların ağrılı nasırıdır. Dinde Türkçe söz konusu olduğunda birilerinin nasırına basmanız kaçınılmazdır.
Çığlıkları ve öfkeleri bundandır!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Şebi Arus törenlerinde Türkçe yakarış seçimi devrimci bir tutumdur. Kutlamayı hak etmektedir!
Özellikle din üzerinden yürütülen sistemli ve bilinçli uygulamalar Türkiye’yi aynı zamanda kocaman bir laboratuvara dönüştürmüştür. Bu laboratuarda tarihin tekerleğini geriye çevirmenin olası olup olmadığı sınanmaktadır!
Sonucu hep birlikte göreceğiz!
Anlaşılır dilde dinsellik, dine zarar vermek şöyle dursun dinin geniş kitleler gözünde yüceltilmesi demektir.
Dinin ve inancın yüceltilmesi yerine kendilerinin yüceltilmesi ve dorukta tutulması olanların tepkisini anlayışla karşılamak gerekir.
Ceyhun Balcı, 24.12.2020

Yorum bırakın