Öncelikle vurgulama gereği duyuyorum!

Doğma büyüme İzmirli olmasam da, şu ana kadarki yaşamımın üçte ikisi bu kentte geçti. Burada olmaktan ve yaşamaktan hoşnutum. Kentlisi olduğum İzmir’in Atatürkçü ve çağdaş tutumunun gurur kaynağım olduğunu da eklemeliyim.

Tüm bunlar, beni gerçeklere karşı kör etmeye yetmiyor!

Aşağıdaki bağlantıda yer alan haberin anlamını kafanızda canlandırmanız için kısa bir betimleme yapmalıyım!

İzmir’e kuzey yönünden gelen uçuşunuz sırasında teker koymaya az kala metropolü gözlerinizin önüne seren görüntüler izlersiniz. Bu görüntüler uzun sürmese de kentle ilgili bilgilenmenize yeter.

Güneyden inişlerdeki Tahtalı barajı ve çevresi yeşilliği metropole oldukça uzaktır. Bu kentte yaşayanlar buranın yeşilini ancak uçuştan uçuşa görebilir.

Kuzeyden inişe dönersek İzmir’in kuşbakışı görünümü yürekler acısıdır.

Kentin biricik yeşili kültürpark ve İnciraltı kent koruluğundadır. Bir seferinde kendi kendime denizi çıkartsak İzmir’den geriye ne kalır sorusunu sorduğumu anımsıyorum.

https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/tarim-alani-imara-acilmak-isteniyor-6183563/

Doğası ve iklimi elverişli İzmir’in bir yeşil yoksulu olduğu acı olsa da gerçektir. Dolayısı ile az önceki bağlantıda verilen kara haberin en küçük akılcı dayanağı yoktur. Ülkemizde kolay kazancın yolu olan yapsatçı inşaatçılık anlayışının yeşil yoksulu İzmir’in son yeşiline göz diktiği açıktır.

Haber aracılığıyla İzmir İl Toprak Kurulu’yla tanışmış oldum. Tek kişi yönetiminin halkoylaması ve seçimle onanması sonrasında oluşturulmuş bu kurum. Asıl adı İl Toprak Koruma Kurulu’ymuş. Ancak, siyasetçilerimizin inşaat aşkı göz önüne alındığında bu kurulun korumadan çok korumamayı, tarım alanlarını imara açmayı kolaylaştıracağı da oldukça açık. Önceki düzenlemenin imara açmayı zorlaştırdığı düşünülerek yağmacılığın önünü açma amaçlı bu yeni düzenleme engel tanımayacaktır bundan böyle.

Ayrıca, çok değil 2 ay önce İzmir’de yıkıma neden olan Sisam depreminden de ders alınmadığı anlaşılıyor. Gevşek İnciraltı zemininin yerleşim ve yapılaşma için hiç de uygun olmadığını belirtmeye bile gerek olmamalı!

İnciraltı’nı giyotine gönderme girişiminin geçmişi EXPO sürecine uzanır. EXPO’nun İzmir’e alınamamış olması bu hevesi duraklatsa da yağmacı ve talancı takımını vazgeçirmemiş. Bu kez çok daha despotça bir yöntemle ölümcül karar alınmış.

Türkiye’yi yönetenlerin doğaya ve çevreye karşı tutumları bilindiğine göre, böylesi durumlarda ne yapılacağı önem kazanıyor.

İktidar-muhalefet ilişkilerinin Salı grup toplantılarında sahnelenen orta oyunlarına indirgendiği günümüz Türkiyesi’nde muhalafetin içini doldurmanın ve muhalefete toplumsal nitelik kazandırmanın tam zamanıdır.

Bir avuç paragöz yüklenici ve onların suç ortağı durumundaki az ama etkili sayıdaki politikacı dışında hiç kimse, kentli sıfatı taşıyan hiçbir İzmirli cinayete eşdeğer bu gelişmeye onay vermez. Hatta, bununla yetinmez var gücüyle karşı durur böyle bir girişimin. Elbette, böylesi bir karşı duruş kendiliğinden olmaz. Bir önderliğe, örgütlemeye ve yönlendirmeye gereksinim duyar.

Türkiye uzun yıllardır etkili bir çevreci duruşa özlem duymaktadır. Böylesi talancı ve yağmacı bir girişim özlenen çevreci duruşun ortaya konması için fırsat yaratabilir. Hatta, yaratmalıdır!

Bu arada, hiç kimse bu kararın merkezi yönetimin kararı olduğu, bir şey yapılamayacağı gerekçesini ileri sürmemelidir!

İnciraltı giderse İzmir ağır yara almış olacaktır! Öylesine ağır yara ki, sağaltımı olanaksız!

İnciraltı giderse sıranın kültür parka geleceğinden kuşku duyulmamalı!

İzmir önemli bir sınav verecek bu olası yağma ve talan girişimi karşısında!

Ceyhun Balcı, 27.12.2020

Posted in

Yorum bırakın