Dr Fazıl (Doğan) Dr Reşit Galip’e “Nereye?” diye sorar.
Türkocağı’nın kuramcılığı bir türlü aşamayan ve edilgenleşen tutumundan usanmış olan Dr Reşit Galip “Anadolu’ya, Köylere!” yanıtını verir.
Dr Fazıl hiç karşı çıkmaksızın ve büyük hevesle katılır köycülük akımına!
Üç anakarayı yurt edinmiş, iki denize egemen olmuş Osmanlı İmparatorluğu kaçınılmaz son olan yok oluşa doğru hızla ilerlemektedir. Birinci paylaşım savaşı sona ermiş ve ağır yenilgi Mondros bırakışmasıyla da belgelenmiştir. Osmanlı ordusunun varlığına son verilirken ordu unsurları İstanbul’a ve memleketlerine dönmektedirler.
İstanbul’a dönenler arasında asıl mesleği askerlik olmayan hekimler de vardır. On yılı aşkın süredir cepheden cepheye koşanlar İstanbul’da biraz olsun soluklanmadan yüzlerini Anadolu’ya çevireceklerdir. Kimi Tıbbiyeliler Mustafa Kemal Paşa’yla birlikte Milli Mücadele kadrolarına katılırken kimileri de köylere yönelirler.
Dr. Fazıl (Doğan) (1892-1951)
Dr. Hasan Ferit (Cansever) (1891-1969)
Dr. Reşit Galip (1893-1934)
Dr. Mustafa Alp (?)
Adları anılan dörtlü yorgun ve yoksun olsa da “Köycülük” olarak da adlandırılacak olan akımın başlatıcıları olarak Kütahya’ya giderler. Hoşnutlukla karşılanmak şöyle dursun olağan kuşkulu olduklarının farkına varırlar çok geçmeden.
Öyle ya!
Bunca karmaşanın içinde kuş uçmaz kervan geçmez yurt köşelerinde hekimlerin ne işi olabilirdi? Hasta bakmanın ve köy insanlarına sağlık konusunda bilinç kazandırmanın ne gereği olabilirdi ki? Sakın bu işin altında başka bir iş olmasındı. Oysa, o dönemde kimselerin anlayamadığı amaçları örnek köyler oluşturarak toplumun belkemiği olan köyü ve köylüyü yükseltmek ve ileriye götürmekti. Diğer yandan ise, köycülük köyün ve köylünün önde gelen sorunu olan feodal yapıyla ve dolayısı ile de ağalık kurumuyla mücadeleyi de kaçınılmaz kılmaktaydı.
Dönemin Anadolu halkı gibi Kütahya çevresindekiler umarsızlığın da etkisiyle ağalarına tutkuyla bağlıdır.
Takvimler XX. yüzyılı gösterse de Anadolu kırsalındaki toplumsal ve ekonomik ilişkiler sözcüğün tam anlamıyla feodal özünü korumaktaydı. Bir avuç güçlü ve ayrıcalıklı kimse Anadolu halkının efendisi olmayı sürdürmekteydi. Köylerinde aşar vergisi toplayan mültezimler dışında kamu görevlisi görmemiş olanların köycü hekimlere ilişkin yaklaşımı da şaşkınlıkla karışık kuşkuydu. Altı yüz yıllık imparatorluk boyunca itilip kakılan ama gerçekte devletin temel direği olan Anadolu köylüsünün bu şaşkınlığına da şaşırmamak gerekir.
Anadolu köylüsü imparatorluğun aklına bir aşar vergisi toplanırken bir de orduya nefer gerektiğinde gelirdi.
Köycülük akımının bu topraklardaki öncüleri olan dörtlüden Reşit Galip izleyen yıllardaki devlet adamlığı, milli eğitim bakanlığı ve Üniversite Reformu sırasındaki rolüyle de çok iyi tanınır. Yine anımsanacağı gibi Andımız’ın da yazarıdır Dr Reşit Galip!
Dörtlümüzün köycülük tutkusu geçici bir hevesin ya da tutkunun doyurulması amaçlı değildir. İstanbul’dayken katıldıkları Türk Ocağı çalışmaları sırasında doğmuş bir düşüncenin uygulanmasıdır köycülük onların anlayışınca. Osmanlı köylüsünden hak ettiği değeri esirgese de sözcüğün tam anlamıyla bir köylü devletidir. Ekonomik etkinlikleriyle imparatorluğu besleyen ve gönençli kılan köylü az önce de değinildiği gibi imparatorluk ordusunun hazır askeridir. Barışta çiftçi savaşta asker kurgusu Osmanlı tımar dizgesinin de temelini oluşturmuştur.
Köycü Tıbbiyelilerin, Kütahya’nın köylerine dağıldığı günlerde İzmir Yunan işgaliyle tanışmıştır. Şimdi değilse ne zaman diyen Yunan ordusu da Megali İdea ereğinin karşısında engel kalmadığı algısının coşkusuyla hızla Anadolu içlerine akmaktadır.
Tıbbiyeliler, köycülük etkinliğine ara vererek bir kez daha üniforma giyme zamanının geldiğini görünce bir an bile duraksamazlar. Kutsal vatan toprağı kirli düşman çizmelerinden kurtarılmadıkça köycülüğün de başka bir ülkünün de anlamı olamazdı kuşkusuz!
Dr Fazıl (Doğan) köycü hekim olarak geldiği Kütahya Emet’te Yunan işgaline karşı Müdafaai Vatan Cemiyeti’ni kurmuş ve Emet müfrezesinin başına geçerek Milli Mücadele’ye katılmıştır. Bu örgütlenmenin Batı Anadolu’da bu amaçla kurulan ilk yapılanma olduğunu da unutmamak gerekir. Çerkez Ethem’in Yunanla ilişkisinin belirlenmesi sonrasında saf dışı bırakılması sürecinde eşsiz yararlılıklar göstermiştir.
Beyaz önlük yerini üniformaya bırakırken yeniden silahlar kuşanılmıştır. Henüz BMM açılmadan, Kuvayı Milliye sürecinde efelerin de katılımıyla Yunan işgaline önemli direnç gösterilirken köycü dörtlümüz de silah başındadır. Ülkenin kurtuluşa ve kuruluşa gebe olduğunun belki de farkına varılmadan parola vatan işareti namus ikilemesini rehber edinmekten kaçınmamış olduklarının altı çizilmelidir.
Uzun ve zahmetli Milli Mücadele sonrasında köycüler özgörevlerini bıraktıkları yerden sürdüreceklerdir. Cumhuriyet’le birlikte ümmetin yerini millete bıraktığı, kayıtsız koşulsuz egemen olduğu yeni dönemde sorumluluklar da katlanmıştır. Osmanlı yıkıntısı üzerinde yükselen Cumhuriyet hemen her alanda desteklenme ve yükseltilmeydi.
On yılı aşan savaşlardan yoksul, yorgun ve yoksun çıkan Anadolu halkı yitiklerle birlikte eksilmişti. Geride kalanlar ise dul, öksüz, yetim, evlatsız ve de sağlıksızdı.
Milli Mücadele savaş seferberliğiyse Cumhuriyet ve onun ayrılmaz parçası olan Devrimler barış seferberliğiydi. Bu dönemde savaştan çıkmış olmak, yorgun ve yoksun olmak gibi gerekçelere yer yoktu.
Her ne kadar köycü dörtlü Milli Mücadele sonrasında köylere dağılmamış olsa da “köycülük” ilkesi doğrultusunda hizmet vermeyi sürdürmüştür.
Başlangıçta kısaca değinmiştik. Köycü dörtlü içinden Dr Giritli Mustafa (Alp) hakkında pek az bilgiye erişilebilmiştir. 1934’ten önce yaşamını yitirdiği sanılmaktadır.
Diğer yandan, Hasan Ferit Cansever Cumhuriyet’le birlikte önem kazanan sağlık hizmetlerinin sıtmayla savaş alanında emek verdi. Dr Cansever’in bir diğer önemli özelliği hayvansal besin tüketmemesidir. Hatta, bu konuda Hijyenik Vejeteryanlar Derneği’ne üye olacak denli tutkulu oluşu dikkate değer özelliğidir.
Dr Fazıl (Doğan) ise Milli Mücadele sırasında Ankara’ya çağırılmıştır. Ankara yolunda Kütahya-Eskişehir muharebelerine tanık olmuştur.
Dr Fazıl Milli Mücadele sonrasında Midilli kökenli ailesinin yerleştiği Ayvalığa yerleşmiştir. Burada açtığı muayenehanede halka ücretsiz sağlık hizmeti vermiştir. 1923-1951 arasında yaşamını sürdürdüğü Ayvalık’ın gelişmesinde ve kalkınmasında çok özel yer edinmiştir. Önce Türk Ocağı’nda sonra da onun yerini alan Halkevi’nde bir parçası olduğu topluma kültürel ortamda da hizmetler sunmaktan geri kalmamıştır.
1930’da Yunanlardan kalan bir pirina yağı fabrikasını edinerek halka hekimlik hizmeti sunmada parasal destek olarak kullandı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında yeniden orduya çağırılınca yüzbaşı rütbesiyle yeniden üniforma giydi.
Adı bugün de Emet’te bir parkta ve Ayvalık’ta evinin bulunduğu caddede yaşamaktadır.
Köycü dörtlü içinde en tanınmış kişiliğin Dr Reşit Galip olduğu kuşkusuzdur. On parmağında on hünere eşdeğer şekilde çok yönlüdür.
Reşit Galip, köycü olduğu kadar dilcidir, tarihçidir, devrimcidir, eğitimcidir, müzecidir.
Osmanlı’nın son döneminde kendisini gösteren köycülük akımının ortaya çıkışını Yusuf Akçura’nın Üç Tarzı Siyaset tanımına göndermede bulunarak açıklamak gerekirse Osmanlıcılık ve sonrasındaki İslâmcılık akımlarını izleyen Türkçülük döneminin ürünü saymak gerekir. Milli Mücadele sonrasında Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte köycülük akımının kişisel girişimlerden öte bir devlet politikası ortamında kendisine geniş bir alan bulduğu kuşkusuzdur.
Yüzyıllar boyunca dışlanan köyün ve köylünün değerini Cumhuriyet bilecektir. Türkiye’nin üzerine doğan Cumhuriyet güneşi özellikle köyü ve köylüyü aydınlatacaktır. Buna bağlı olarak, köy enstitülerinin bu ışığı yayan odak olarak Anadolu’nun hızlı dönüşümünde işlev üstlenmesine şaşırmamak gerekir.
Osmanlının son döneminde bireysel girişim olarak kendisini gösteren köycülük Türkiye Cumhuriyeti’nin bilinçli ve örgütlü uygulamasına dönüşmüştür.
Köycülük akımını yeni dönemde halkçılık, toplumculuk ve kamuculuk olarak da tanımlamak yanlış olmayacaktır.
Osmanlı’nın son döneminde köycülük akımını uygulamaya taşıyan köycü dörtlünün ve elbette Cumhuriyet kurulur kurulmaz köycülüğü temel devlet politikasına dönüştürenlerin anısına saygıyla…

Not : Okuduğunuz yazı İki aylık süreli dergi ÇÖZÜM(LEME)’nin Ocak-Şubat 2021 tarihli 5. sayısında yayımlanmıştır.

Yorum bırakın