
Birisi 15 Temmuz’un yıldönümünde F 16’ya kafa attığını ileri sürdü. Böyle bir söz gerçekten söylendi mi? Söylendiyse söyleyenin akıl ve ruh sağlığını denetletmek akla getirildi mi?
Her neyse!
İyi niyetle yaklaşalım!
F 16’ya kafa attığını ileri süren özverili vatandaşımızın darbeye tutkuyla karşı çıkışını biraz da abartıyla betimlediğini varsayıp geçelim.
Kafa Atanlar
Son günlerde bir şeylere gerçekten kafa atanlar şöleni yaşıyor ülkemiz.
İlk olarak, yüz ifadesinden ancak gözü döndüğü yorumu yapılabilecek birisi cankurtaranın camına kafa atarak şenlendirdi ortamı. Öyle bir kez de değil birkaç kez denedi kafa atmayı. Belki de, 15 Temmuz’daki F 15’e kafa atma söylencelerinden etkilendi ve ilk fırsatta bu eylemi deneyimlemek istedi.
Bir başka kafa atma eylemi İzmit’te yaşandı. Yine sağlık ortamında ve elbette sağlık çalışanına karşı.
Alınan habere bakılırsa bu “kalın kafalı” vatandaşımızın kafa atma eylemi bir hemşirenin kafatasının kırılmasıyla sonuçlanmış.
Kafa atma eylemi başka coğrafyalarda ve kültürlerde var mı?
Bilemiyorum.
Türklerde kavgada kafa atma hemen her gün yaşanan sıradanlıktır.
Öyle ki, bu eylem iskambil oyununda bile yer bulmuştur kendisine.
Fiziksel olarak değilse bile oyun ortamında kafa atma deneyimi yaşayanlar sayılamayacak denli çoktur.
Fiziksel kafa atma olgusunda mankurtlaşmayla ilişki kurulabilir mi?
Yorumunuza bırakmak en iyisi!
Kalın Kafalar
Kafa atanların kalın kafalı olduklarını saptamak yanlış olmaz. Aklına değil kafasına güvenenin işidir bu ne de olsa.
Diğer yandan, anlatılanı anlamayanlardan oluşan bir kalın kafalılar topluluğu vardır dünyada ve elbette Türkiye’de.
Örneğin, birkaç ay aradan sonra yeniden tırmanışa geçen Covid 19 sorununu anlamak istemeyen, anlasa da gereğini yapmaktan kaçınan etkili ve yetkililerimiz.
18-24 Temmuz haftasındaki toplam olgu sayısı 365.000 olarak saptanmış. Bunlar test yapılarak saptananlar. Üşüttüm, klima çarptı, dondurma yedim ondan oldu diyerek rahatsızlığını önemsizleştirerek test yaptırmayanların da bu sayının birkaç katı çokluğunda olduğunu öngörmek abartı olmaz.
Yine aynı zaman aralığında 157 kişi yaşamını yitirmiş. Gün başına can yitimi sayısı 20’yi aşmış. Sayılarla ifade çoğu zaman kanıksanan bir durum.
Bu acıklı durumu bir de yakınını kurban verenlere sormak gerekmez mi?
Toplam ölüm sayısı 100.000 sınırını aşmaya doğru hızla ilerliyor.
Aşılamanın da neredeyse durdurulduğu anlaşıldı geçtiğimiz günlerde.
Olgu sayıları bir kez daha sıçrayınca hükümetimiz aşı randevularını erişilebilir kılmak zorunda kaldı.
Kalın kafalar her ortama egemen olmuş durumda.
Covid 19 salgını sürecinde toplumu ve elbette yetkilileri uyarmaktan başka amacı olmayan ve bu amaç uğruna çaresizce çırpınan bilim insanlarına aşağılayıcı sözlerle saldırılar sosyal medyanın alışılmış olgusuna dönüşmüştü.
Dana Dili
Aklın ve bilginin her geçen gün aşağılandığı ve değersizleştirildiği Türkiye’de bu sözel saldırıları yapanlara hangi birikimle, hangi deneyimle, hangi eğitimle-öğretimle ve hangi yetkiyle sorusunu sormak akla bile getirilmez oldu. Bu durumdan güç alanlar kendilerine başka görevler biçmeye başladılar.
Bilim insanlarına saldırı sözel olmaktan çıkarak can kaygısı duyulmasına varan düzeylere erişti.
Bir bilim insanının kapısına “dana dili” bırakıldığı yer aldı basında. Dana dilini bırakanın ifadeye çağırıldığını okuyunca içime serin sular serpildi.
Dil koparma meraklısı vatandaş savcılık ifadesinden çıkar çıkmaz sosyal medya paylaşımında bulunmuş.
“Durmak yok, yola devam!”
Ona öykünerek mırıldandım ben de!
“Durmak yok, öğrenmeye devam!”
Günün birinde kapımıza dana dili bırakılırsa bileceğiz ki canımız tehlikededir.
Kafa atanlarla kalın kafalıların aynı ortamda bulunuyor oluşuna şaşırmak gereksiz. Bunların olduğu yerde dana diliyle meydan okuma da beklenmeyen gelişme sayılmaz.
İnsanımızın kafasını silah olarak değil de aklını harekete geçirmek için kullanması dileğiyle…
Sırf bu nedenle o yıllarda yaşamamış olsam da 1930’ların Türkiyesini özlüyorum…
Türkiye bu karanlık cahiliye çağından bir an önce çıkmalı!
Adaletin neredeyse tükendiği, akıl ve bilime saygının kalmadığı, zorbalığın kutsanmasa bile sınırsız kolaylık gördüğü ortamda devlet uzun süre ayakta kalamaz.

Yorum bırakın