“TOPRAĞIN ÇOCUKLARI”

“Köylü milletin efendisidir!”

Mustafa Kemal Atatürk

Özlü sözler, eylemle desteklenmedikçe anlam taşımıyor! Ama, yüzyıllar boyunca savaş neferi olarak görülmüş; adını, soyadını yazabilmenin okuryazarlık sayıldığı bir coğrafyada karanlıkta kalmış insan yığınlarının aydınlıkla buluşturulması ve kişilik sahibi yapılmalarıyla olanaklıydı efendileştirilmeleri. Feodal beylerin şamar oğlanı ve uşağı olmuş bir kesimin özgürleştirilmesi de onların aydınlanma değerleriyle buluşturulmasına ve akıllarının özgürleştirilmesine bağlıydı.Köy Enstitüleri işte böyle bir çağdaşlaşma projesiydi. Eğitirken üreten, üretirken toplumla ve yaşamla bütünleştiren! Enstitüye gelen köy çocuklarının geçtikleri eğitimden sonra yaşamı, efendilerini ve her türlü yanlışlığı sorgulamaları kadar doğal bir durum olamazdı!

Tanınmış feodal bey Kinyas Kartal’ın bu okulları oy pazarlığı aracına dönüştürmesi boşuna değildi. “Paşa, paşa oy almak istiyorsan bu okulları kapatacaksın!” dediği söylenir. Eşyanın doğasına uygun bir söylemdir. Efendi, efendiliğini paylaşmak niyetinde değilse bu sözler söylenmiş olmalıdır. Haksız da sayılmaz! Egemenlik elden gidiyor. Kula kulluk sona erecek!

Gerçek anlamda dönüşümün sağlanması ve çağdaşlaşmaya erişilmesi ancak bu şekilde köklü bir projeyle söz konusu olabilirdi. Kendi okullarını yapan, onaran ve bayındır kılan bir emek; toplumun yarısı demek olan kadını yaşamın dışında tutan karanlığı yırtan kadın-erkek birlikteliği Cumhuriyet devriminin sıradan amaçlarındandı.

Bugün hemen her şeyi, her düşünceyi ve eylemi başkalarından kopyalama anlayışının egemen olduğunu düşündüğümüzde Köy Enstitüleri projesinin yüzde yüz ulusal ve yerli malı olduğunu anlatmak hiç de kolay değil!

O yıllarda bu okullarda çekilmiş kızlı-erkekli öğrenci topluluklarının fotoğraflarına iyice bakınca kolayca anlayabilirsiniz ne denmek istendiğini.

Şimdilerde artık yapıları bile ayakta olmayan, yapıları ayakta kalanların ise harabeleştiği bu parlak ışık kaynaklarının dili olsa da anlatsa diyesi geliyor inansın! Cansız varlıklar dile gelip anlatamasa da, o kurumların dile gelmesi anlamına gelen bir sinema yapıtı bugünlerde gösterimde. Belgesel ve kısa metrajlı olanlar sayılmazsa “Toprağın Çocukları” türünün ilk örneğidir. Başoyuncu Erkan Can ve yönetmen Ali Adnan Özgür’ün de Köy Enstitülü babaların çocukları olduğunu anımsatalım.

Filmi anlatmak gibi bir uygunsuzluğa yol açmadan filmin bir imece ürünü olduğunun altını çizmekle yetinebiliriz. İmece Köy Enstitüleri’ni anlatan en güzel sözcüklerden birisidir.

Bu filmi izlemek zamanınızı yararlı bir işle geçirme fırsatı vermesinin yanı sıra yüzünü aydınlığa dönmüş insanların kaçınmaması gereken bir görev olarak durmaktadır karşımızda!

Şimdilerde başka toprakların çocuklarının sözünden çıkılmadığı, başka ülkelerin projelerinin cirit attığı bu topraklarda bu “Toprağın Çocukları”nı izlemenin tam da sırasıdır.

Sözü bugünle bağlayalım! O yoksul ve yoksun yıllarda üretmeyi eğitimin amacı yapan anlayış gösterişsiz ama hayranlık uyandıran bir model oluşturmuştu. Bugün ellerinde tablet bilgisayarlar, önlerinde akıllı tahtalarla görkemli tablolar çizen “çağ atlamış” Türkiye ne askerini, ne polisini ne de başkalarının bilgi paylaşımı olmadan  yurdunu koruyabiliyor. Bu durum hepimizi sarsmalı, uyandırmalı ve kendimize getirmeli! Bu arada uyarmış olmak isterim! Film gözlerinizi nemlendirecektir!

Bu eşsiz okulların, işliklerin ve aydınlanma yurtlarının yaratıcıları Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve elbette halkının onayını almadan devrim yapma suçu işlemiş Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz anısına saygıyla…

Ceyhun BALCI, 20.09.2012

Not : Bu yazı “Toprağın Çocukları”nın İzmir’deki ilk gösterimi sonrasında kaleme alınmıştır.

 

Posted in

Yorum bırakın