İZİNDEYİZ…

 

Belleğimden bir kırıntı. Yıl 1966 ya da 1967. Bizim eve her gün bir Cumhuriyet, haftada bir gün de Akbaba dergisi giriyor. Özellikle Akbaba sayesinde okula gitmeden okumayı söküyorum. Anımsadığım kadarıyla Akbaba’da az yazılı ve yazısız çizgiler hiç de az değildi.

 

Belki bir 10 Kasım sayısıydı! Kapakta bir Atatürk, ardında derin izler bırakarak yürüyüşünü sürdürüyor. Altında tek sözcük! İzindeyiz! Çocuk aklımla izindeyiz sözcüğünü, izine çıkma, dinlencede olma kavramıyla bağdaştırıyorum. “İzinden gitmek” gibi bir anlam aklımdan bile geç(e)miyor! 5-6 yaşındaki çocuğun dağarcığı bu kadarına izin veriyor. Yıllar sonra bile bu algımı anımsadıkça kendi kendimi gülümsemekten alamam.

 

Şimdi düşündüğümde çocuklukla engelli algımdan kaynaklanan gülünçlüğün hiç de yanılgı olmadığını anlıyorum. Yıllar boyunca her türden bayram bizler için “izinde olmak” ya da “dinlenceye çıkmak”la eşdeğer bir anlam taşımadı mı? Analarımız, babalarımız bizleri ellerimizden tutup 23 Nisan’a, 29 Ekim’e götürmüşken bizler çocuklarımızla böyle bir paylaşımda bulunduk mu?

 

Ne yazık ki gerçek anlamda izine çıkmıştık, Atatürk’e “izindeyiz” diye seslenirken. Herhalde tehlike yoktu, risk yoktu Atatürk’ün bize kalıt bıraktığı yapıt yerli yerinde duruyor diyerek “izine çıkmayı” “izinden gitmeye” yeğlemiştik!

 

29 Ekim’de izinden döndük! Atatürk ve onun Cumhuriyet’inin elimizden kayıp gitmesi gerekmişti besbelli. “İzinden dönmeyi” ve “izinden gitmeyi” anımsamak için!

 

İzin dönüşü görkemliydi. Yaşamları boyunca Türk bayrağı taşımamış, Atatürk posteri ucundan tutmamış dostlarımız bile alanlara koşmuştu. Yürüyecek yol, dinelecek yer bulmakta zorlandık! Çok ama çok keyifliydik!

 

Bu kadarıyla yetinelim mi? Asla! İzin dönüşümüzü başka bir boyuta taşımanın tam da sırasıdır. İşte fırsat! 10 Kasım! Olabildiğince Ankara’da Ata’nın huzurunda olmalıyız. Olamıyorsak kentimizde, köyümüzde ve hatta semtimizde yerine getirelim onu sahiplenme görevimizi.

Ataol Behramoğlu’nun Ernst Bloch’tan alıntılayarak bizlerle buluşturduğu “Militan İyimserlik” kavramına sımsıkı sarılarak aşılmayacak engel olmadığını bilerek. 29 Ekim’den önce korkuyu bir yana bırakarak, öncülük ederek ve yeri geldiğinde ileri atılarak barikatlar aşılır denmişti. Kuram, uygulama örtüşmesi bu denli yerinde olabilirdi.

 

Zaman iyimserlik zamanıdır! Elbette çabalayarak, emek koyarak ve korkudan arınarak!

 

Haydi 10 Kasım’a! İzine çıkmaya değil, Ata’nın izinden gitmeye…

 

Ceyhun BALCI, 07.11.2012

 

Posted in

Yorum bırakın