TIP BU DEĞİL II

İlki geçtiğimiz yılın başlarında okuyucuyla buluşan “Tıp Bu Değil” büyük ilgi görmüştü. Bu ilginin doğal sonucuydu ikinci kitabın okurlara sunulması. “Tıp Bu Değil” adı üstünde tıp ortamına ve dolayısı ile de o ortamın öznelerine eleştirel bakan bir yapıt oldu.

 

“Marifet iltifata tabidir!” ilkesi gereğince özellikle medyada ses getiren bir etki yarattı ilk kitap. Bu etkinin özendirmesi ile ilk kitapta 13 olan yazar sayısına ikincide eklenen 20’yi aşkın yenisi halkayı genişletmiş oldu. İkinci kitap sayesinde eski bir sağlık emekçisi olduğunu öğrendiğimiz Nihat Genç’in deyişiyle bu sorunlu alana ilk kitapla vurulan kazma ikincisiyle biraz daha derinleştirilmiş oldu.

 

Hiç kuşku yok ki, yalnızca ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte de hekimlikten, hekimden ve hatta insandan arındırılan bir süreç yaşanmaktadır. Sineğin yağını çıkartan anlayışın gerçek anlamda hasta ve hastalıkla yetinmeyeceği açıktır. Bu yeni şablona gore “hasta olmayan kalmasın!” anlayışı öne çıkmıştır. İlginç olan bu durumdan toplumun da hoşnutluk duyuyor oluşudur. Bu hoşnutlukta geçmişin izi zor silinecek olan güçlüklerle dolu sağlık ortamının payı olduğunu da yadsıyamayız. Bugün içine düşülmüş olduğu çok açık olan “Paran Kadar Sağlık” sarmalının bile toplumun bu derin uykudan hemen uyanmasına yol açmayabileceği gerçeğini aklımızda tutmak zorundayız. Okuma ve gerçeklere bilgi yoluyla erişme konusunda toplumsal alışkanlığımızın çok gelişmemiş olduğu gerçeğinden yola çıkarak bu duruma çok da şaşırmayalım!

 

“Tıp Bu Değil” yaklaşımının toplumun yanı sıra sağlık ortamının öznelerine de ayna tuttuğu gerçeğine değinelim. Bir tür özeleştiridir de bu! Sağlık hizmetini üreten özneleri önemsizleştiren, değersiz bir nesneye dönüştüren süreçte özneler ne yapabilmiştir? Yapılabilenler, yapılması gerekenlerin neresine denk düşmüştür? Olaya özne penceresinden bakan birisi olarak biraz bunu irdelemek gerek diyorum!

 

Geçtiğimiz 5-6 yıllık zaman aralığı boyunca; basın açıklamaları ve benzeri özdoyum etkinlikleri bir yana bırakıldığında öznelerin başarabildiği tek eylem g(ö)reve çıkmak olabildi. Adına ne denirse densin bu eylemi küçümsemek değil elbette amacım! Ama, o eylemin yapılmadığı ama yapılır gibi yapılışınadır eleştirim. Günler öncesinde duyurulan, hastaların o eylem gününde sağlık kurumlarının önünden bile geçmediği; kurum bahçelerinde davul-zurna ile gerçekleştirilen şenlikli görüntüler. Bir, bilemediniz iki gün sonra g(ö)rev günü yapılmayan işlerin de eklendiği hummalı çalışmalar. Bir sonrakine kadar unutulan eylemlilik hali!

 

“Tıp Bu Değil” öznelere tuttuğu ayna ile artık gangrene dönüşmüş bu açmaza ve açmazdan çıkışa da yol göstermiş oluyor. Yakın tarihimizden kesitler alındığında “Tıbbiyelilik” ruhunun oluşumuna katkıda bulunan sayısız başkaldırı ve dik duruş öyküsüyle karşılaşırız. Ancak, özellikle son yarım yüzyıl boyunca bizlerin Tıbbiyeli köklerimizle ilintisiz bir edilgenlik içinde olduğu da bir acı gerçektir. Olmayan hastalarla gerçekleştirilen içi boş g(ö)rev eylemlerinin yerini gerçek anlamda eylemlere bırakma gereği de tüm yakıcılığıyla karşımızdadır artık!

 

Egemenlerin yönlendiriciliğinde rayından çıkartılan tıp, öznelerinin katkısı olmadan bu denli yozlaştırılabilir miydi? Bu soruya verilecek yanıt bir özeleştirinin yanı sıra bizlere izlememiz gereken doğru yolu göstermesi bakımından da önem taşıyor.

 

“Tıp Bu Değil” tıp alanının efendilerin ve öznelerin işbirliği sonucu amacından ve hedefinden saptırıldığını ortaya koymakla çok iyi etmiştir. Gerçeği fark etmek, onu bütün yalınlığıyla görmek de çözümün önemli bir parçası olduğuna göre bu durumdan gocunmak yerine sevinmek gerek!

 

“Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile sağlıkçıyı köle, yurttaşı müşteri yapan anlayış ile savaşmanın tek yolu hekimliği diriltmekten geçiyor. Hekimlikten anladığımız insana dokunmayan, işi çağ ötesi görüntüleme ve incelemeye yıkan güncel durumsa eğer felaketten kurtulma şansımız yok denecek kadar az demektir. Oysa, gerçek anlamda hekimliği geri getirmekten söz etme durumundayız. Hastayı dinleyen, onu önemseyen, ona dokunan anlayıştır hekimlik. Tarih boyunca da böyle olmuştur.

 

Acımasız çarkları arasında hastayı da, hekimi de, sağlık çalışanını da öğüten düzenekle başa çıkmanın tek yoludur hekimliği diriltmek. Hekimlik anımsandığı anda sistemin çatırdaması ve çöküş yaşaması kaçınılmaz olacaktır. Hiç kuşkusuz bu yaklaşım özveri, özgüven ve başkaldırı ruhu gerektirmektedir. Ama, sıkıntı yaşamadan esenliğe çıkmak da tarihte eşi, benzeri görülmüş bir durum olmadığına göre başta biz hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarına düşen zoru başarmak değil midir?

 

“Tıp Bu Değil” insanlığın baş etmeye çalıştığı açmazdan çıkış yolunun yine tıptan geçtiğini ortaya koyarak, bu yalın gerçeği bizlere bir kez daha anımsatarak önemli bir görevi yerine getirmiştir.

 

Sıra bu iletiyi alması gerekenlere gelmiştir!

 

Ceyhun BALCI, 23.03.2013

 

Not : Bu yazının öze yönelik olumlayıcı biçemi, her iki Tıp Bu Değil kitabında eleştirilecek yanlar olduğu gerçeğini göz ardı etmeyi amaçlamıyor. Görsel medyada izleyebildiğim kadarı ile kimi konularda yazarlar arasında bile tam anlamıyla bir görüş birliği oluşturulamıyor. Bu da ayrıca tartışmaya değer bir olgudur. Tüm bunlar özdeki doğruluğu gölgeleyecek boyutta çelişkiler sayılamaz düşüncesindeyim.

 

TIP BU DEĞİL(*)

 

(*)“Tıp Bu Değil” , İthaki Yayınları, Haziran, 2012,  İstanbul.

 

Her kitap, her yapıt ve her ürün gibi bu da eleştirilecektir, eksiklikleri olduğu söylenecektir. Ki öyledir!

 

Sonda söyleneceği başta söyleyelim! Bu kitap mutlaka edinilmeli ve okunmalıdır!

 

Yazarların biri dışında tümü hekimdir. Kendilerinin de altını çizdiği gibi düşünsel eğilimleri farklı olan kişiliklerdir. Bu farklılıkların böylesine önemli bir paydada buluşmaya engel olmayışı da önemsenmelidir. 

 

Hekimler mutsuz, umutsuz ve daha da kötüsü ürkü içinde. Pek çoğunun ideali olan hekimlik nasıl olup da bu denli kısa zaman aralığında mutsuzluk kaynağı haline geldi?

 

Yanıt kısa ve öz : “Tıp bu değil!” Hekimler, hekimlik dışında birşeylere zorlandıkları için mutsuzlar!

 

Şimdilik çok mutlu ve hoşnut oldukları ileri sürülen yurttaşların bu tatlı düşten uyanmalarına çok da zaman kalmadığının altı çizilmeli!

 

Hekimliğin özellikle son çeyrek yüzyılda “bilim” kisveli uygulamalar aracılığı ile hekimlikten çıkartıldığı; insana dokunan, insana insani yollarla ulaşan yapısı yozlaştırıldı. Yozlaştırma sözü hafif kalır! Hekimliğin “sanat” ve “zanaat” yanı bilerek köreltilmiştir demek yanlış olmaz.

 

Günümüz hekimliğinin temel sorunu kitaba katkı koyan yazarların yazılarından kolaylıkla anlaşılabileceği gibi aracılık ve esnaflık hizmetine dönüştürülmüş olmasıdır. Sistemli ve bilinçli bir kurgunun ürünü olan bugünkü durum rastlantı değildir.

 

Erkenden ölmeyen, uzun yaşayan insanlar gerçek anlamda sağlıklı bir yaşam sürüyorlar mı? Böyle bir olasılık yok ne yazık ki! Yaşamınız boyunca sayısız dert sahibi olmalısınız ki; ilaç tekelleri, tıbbi aygıt kartelleri ve 7 yıldızlı oteli andıran dev sağlık işletmeleri küplerini doldurdukça doldurabilsinler!

 

Biz hekimlerin ve elbette saygıdeğer bulduğumuz mesleğimizin kurtuluşu “hekimlik” yapmaktan geçmektedir.

 

Her ne kadar egemenler hekimlik yapılmasının önünü bir yandan “performans” diğer yandan da “medikolegal tuzaklar” aracılığıyla kesme çabalarını yoğunlaştırsalar da hastaya dokunmak, pek çoğumuza fakültede anlatıldığı gibi onunla insani ilişki kurmak tek seçenektir. Başka deyişle biz hekimleri kurtaracak olan yine hekimlik olacaktır. Bugün boğazımıza kadar gömüldüğümüz tanımlanması güç hekimlik dışı anlayış bizlerin kurtuluşuna değil daha da fazla tutsaklığına yol açacaktır!

 

“Tıp Bu Değil” saptama yapmada son derece başarılı! Her ne kadar önerilerin tümünü hekimlik uygulamasına taşımak kolay olmasa da kafa yormaya değer çözümler de önerilmiyor değil.

 

Öncelikle biz hekimler bu önemli başlıklardan haberdar olma göreviyle karşı karşıyayız. Sorunu bilmezsek, çözüm de üretemeyiz!

 

Nedensellik ilişkisi kurma zorunluluğu tıp sanatının temel ilkelerinden birisine ne kadar çok benziyor değil mi?

 

“Tıp Bu Değil” okunmalıdır…

 

Okunmakla kalınmamalı! Eleştirilmeli, geliştirilmeli ve katkıda bulunulması esirgenmemelidir.

 

Ceyhun BALCI, 11.06.2012

Posted in

“TIP BU DEĞİL” için bir cevap

TIP BU DEĞİL | Acı Ama Gerçek için bir cevap yazın Cevabı iptal et