Görsel

JARED DIAMOND’LA SÖYLEŞİ

 

New Scientist dergisinin 12 Ocak 2013 tarihli sayısında “Oymak yaşamının güzelliği ve vahşeti” konulu röportaj olarak yayımlanmıştır.

 

Jared Diamond ne kadar tanınır? Oysa, “Tüfek, Mikrop ve Çelik” denince durum farklılaşır. Başka kitapları varsa da başyapıtıdır Tüfek, Mikrop ve Çelik.

 

Pulitzer ödüllü bu kitabın modern toplum algımızı değiştirdiği söylenir. Bir zamanlar tüm insanların geçtiği yol olan oymak toplumları sürecine bakışı oldukça ilginç Diamond’un. Her ne kadar çok gerilerde kalmış gibi görünse de dünyamız bu gibi geleneksel toplumlardan bugün de yoksun değil. Diamond, bu toplumlara bakarak dünümüzü anlayabileceğimizi ileri sürüyor. Biraz daha ileri giderek (bizlere göre) ilkel toplumların bugünün evrensel sorunlarının çözümünde öğretici olduğunu bile savlıyor.

 

Akla takılan soru şu! İnsanları uygarlaştırarak mı ilkelleştirmeli; yoksa, ilkel bırakarak mı uygarlaştırmalı?

 

Jared Diamond ile yapılan söyleşinin satır başlarıyla özeti.

 

SORU : Kırk sekiz yıldır Yeni Gine’yle ilgilisiniz. Neden?

 

J.D. : Yaşım genç ve araştırmaya hevesliydim. Öncelikle kendime sordum! Dünyadaki en vahşi ve serüvene uygun yer neresidir? Yanıt Yeni Gine’ydi. 48 yıldır gelir giderim.

 

SORU : Sizi bu ülkeye aşık eden neydi?

 

J.D. : Ekvator çizgisinde kar bulunan üç ülkeden biriydi. Mercan kayalıkları üzerinde dinelip de buzul görebileceğiniz tek yerdi. Farklı doğal yaşam ortamlarının bir kaç millik bir aralığa sıkıştığı coğrafyaydı. Yeni Gineliler birkaç bin dil konuşan birkaç bin oymaktan köken alan insanlardı. Oldukları gibi görünen insanlardı. Onlardan çok şey öğrendim.

 

SORU : Yeni Gine size ne öğretti?

 

J.D. : 1964’te gittiğimde teknolojik açıdan ilkel insanlardı. Taş araç-gereçler kullanmaktaydılar ve mental durumlarıyla ilgili en ufak fikrim yoktu. Ama, mental ve duygusal olarak bana çok benzediklerini anlamam uzun zaman almadı. Zamanla tehlikelere karşı yaklaşımlarında ve çocuk yetiştirme konusunda önemli farklılıklarımız olduğunu keşfettim.

 

SORU : Çocuk yetiştirme konusundaki farkları neydi?

 

J.D. : Dışarıdan gözlemleyenler ilkel toplum çocuklarının toplumsal becerilerindeki erken olgunlaşmaya takılırlar. Çoğu geleneksel kültürde çocuklar kendi kararlarını alma hakkına sahiptir. Bu durum bizler için korkutucudur! Örneğin, 2 yaşında bir çocuk yanma korkusu olmadan ateş çevresinde oyun oynayabilir ve doğal olarak zarar görebilir. Ancak, bu yetiştirme biçemi çocukların deneyim sahibi olmasına olanak verir.

 

SORU : Geleneksel kültürlerde aile ve toplumların rolü nedir?

 

J.D. : Çocuklar ebeveynleriyle yatarlar. Böylelikle üst düzeyde güvenlik içinde oldukları gibi gereksinim duydukları anda bakım alabilirler. Çoklu yaş grupları  bir arada oynarlar ve kardeşlerine göz kulak olma becerisi kazanırlar.

 

SORU : Olumsuz yönleri yok mu?

 

J.D. : Bu toplulukların mükemmel yaptığı çok şey var. Ama, yaşlılarını ya da bebeklerini öldürme/ölüme terketme gibi bizlere korkunç gelen gelenekleri de yok değil. Sürekli savaşarak biri birimizi öldüren bizler daha mı az korkutucuyuz?

 

SORU : Yaşlılar hangi durumda öldürülüyor?

 

J.D. : Yerleşik ilkel toplumların yaşlıları mutluluk bakımından Batılı yaşıtlarından çok daha iyi durumda. Yaşamlarının sonuna dek aile ortamındalar. Yazmanın söz konusu olmadığı bu toplumlarda yaşlılar ayaklı kütüphane ve deneyim dağarcığına eşdeğer bir konumdalar.

 

Göçebe toplumlarda durum değişir. Pek çok şeyin yanı sıra engelliye eşdeğer konumdaki yaşlıları taşımak güç ve maliyetlidir. Öldürmek/ölüme terk etmek konusunda seçeneksizdirler.

 

SORU : Göçebe toplumlarda yaşlıların sonu ne oluyor?

 

J.D. : Gözden çıkartmak ya da öldürmek. Daha nazik uygulama gözden çıkartmak biçiminde olur. Birlikte götürülemeyecek olan yaşlıya bir miktar yiyecek bırakılır ve vedalaşılır. Bazı toplumlarda yaşlılar öldürülmeyi kendileri isteyebilirler. Kimilerinde doğrudan öldürülürler. Örneğin, Paraguay’daki Ache yerlilerinde yaşlıları öldürmekle görevlendirilmiş gençler olduğu bilinir.

 

SORU : Kimi zaman bebekler de öldürülür mü?

 

J.D. : Bebek öldürme dünya ölçeğinde yaygındır. Bu pek çok kişi için korkunç bir düşüncedir. “Ne yapsaydılar?” diye de sormak gerekir. Yiyecek üretme kapasitesinin sınırlı olduğu toplumlarda asalaklara yer yoktur. Fiziksel engelli bir insan yavrusunun gelecekte kendi kendisini besleyecek duruma gelmesi söz konusu olamaz. Bu bebeğe bakılamayacağına göre annenin de  karara katılımı koşuluyla…

 

SORU : Geleneksel toplum bireyleri batılıların asalak olduklarını düşünüyorlar mı?

 

J.D. : Kendi yiyeceğimizi üretmediğimiz için sen de ben de asalak sayılırız onların gözünde. Amerikan ve İngiliz toplumlarında bizler yiyecek üreten % 2 üzerindeki asalaklar olarak görülürüz. Yeni Gine’de her birey aynı zamanda yiyecek üreticisidir.

 

SORU : Sizce ilkel toplum yaşamının romantize edilerek  çekici hale getirilmesinin nedeni nedir?

 

J.D. : Halk ve antropologlar arasında ilkel toplumların barışçı olduğu algısı oldukça yaygındır. Bu algı çoğunlukla bir yanılsamadır. Güçlü ve kalıcı bir barış için merkezi yönetim gereklidir.

 

SORU : Güçlü önderlerden yoksun toplumlar neden barışçı olamazlar?

 

J.D. : Bir grup ya da oymakta insanların düşüncesine yüz yüze erişmek olanağı vardır ve bu da son derece demokratik bir ortam yaratmış olur. Ama, yüz kişilik bir toplulukla birlikte komşu oymakla barış antlaşması yapmaya kalkışırsanız mutlaka bir ya da bir kaç sapkın insan çıkıp barışa son verebilir.  Bu gibilerle başa çıkmak için merkezi güç gerekir. Güçlü önderi olmayan ilkel toplumlar barışı yaşama geçiremekte zorlanır.

 

SORU : Ulus devletler öç alma konusunda sınırlayıcı mıdır?

 

J.D. : Bir trafik kazası olgusunu örnek verelim. Böyle bir durumda ortaya çıkan sonuç devletin hukuk sistemiyle değerlendirilecektir. Geleneksel toplumlar devlet gücünün yararlarıyla tanışmaktadırlar.

 

SORU : Yeni Gineliler ABD gibi varsıl ülkeler konusunda ne düşünmektedirler?

 

J.D. : Yeni Gineliler toplumuzla ilgili düşüncelerini benimle içtenlikle paylaşıyorlar. Kibrit, şemsiye, yapıştırıcı gibi yaşam kolaylaştırıcı ürünleri seviyorlar. Bizim çocuklarımızın ölmüyor oluşuna hayranlık duyuyorlar. Ama, bizlerin çocuk yetiştirme biçemi karşısında dehşete düşüyorlar. Yalnızlığımız ve kişisel ilişkiler konusundaki kısırlıklarımız da dehşet verici görünüyor onlara. Bizlerin yaşlılıktaki zavallılığımızdan da  nefret ediyorlar. 

 

SORU : Daha önce hiç bilinmeyen bir oymakla ilk tanışan oldunuz mu?

 

J.D. : Tanrıya şükür ki hiç tanınmayan bir toplulukla ilk tanışan olmadım. Kimse karşı tarafın nasıl davranacağını kestiremeyeceği için bu son derece tehlikeli bir durum.

Posted in

Yorum bırakın