SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM

(PANEL İZLENİMLERİ)

 

Daha önce duyurulduğu gibi bugün (20.04.2013) İzmir’de Genel Sağlık İş sendikası tarafından düzenlenen “Sağlıkta Dönüşüm” paneli gerçekleştirildi.

 

İlk konuşmacı Prof Dr Recep AKDUR Sağlıkta Dönüşüm süreciyle birlikte başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarının esnek çalışmaya zorlandığını; bunun da görev tanımı bulanıklığını doğurduğunu söyledi. Artık, günümüzde hekimin egemen olduğu hasta-hekim ilişkisinin değiştiğine vurgu yaptı. Hastanın müşterileşmesiyle birlikte hekime karşı üstünlük sağlamasının söz konusu olmaya başladığını ve bunun da ortamdaki şiddetin önde gelen nedeni olduğunun altını çizdi.

 

Konumları her geçen gün zayıflayan sağlık çalışanları için tek çıkar yolun örgütlenmek ve dolayısı ile sendikalaşmak olduğunu; bu bağlamda Genel Sağlık İş’in yönelinmesi gereken uygun bir adres olduğuna değinerek sözlerini bağladı.

 

İkinci konuşmacı eski İzmir Tabip Odası Başkanı Prof Dr Erdener ÖZER sağlıkta dönüşüm olgusunun toplumda bir hoşnutluk yarattığını kabullenmek gerektiğini söyledi. Ancak, süreç içinde bu paradigmanın değişmesi eğiliminin kendisini gösterdiğini yapılmış olan çeşitli kamuoyu yoklamalarının sonuçlarıyla da destekleyerek ortaya koydu.

 

Prof Dr Özer, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bu coğrafyanın ürünü olmadığını çevirisi önceki Sağlık Bakanı Recep Akdağ öncülüğünde gerçekleştirilmiş olan bir kitap olan Sağlık Reformunun Doğru Yapılması’ndan alıntılarla belgeledi.

 

Üçüncü konuşmacı olan Dr Yıldırım KOÇ’un “Sağlık Hizmetleri ile Milletleşme” ilişkisi üzerine konuşmasıyla bugüne kadar belki de pek duymadığımız bir olguyu işleyeceğini pek çoğumuz kestiremezdi.

 

Eğitim ve sağlık alanında hizmetlerin yerelleştirilmesi sürecinin hiç de masum bir düzenleme olmadığını, gerçekte milletleşme olgusunu dinamitleme işlevi gördüğünü yakın tarihten verdiği örneklerle gözler önüne serdi.

 

1913’te yayımlanmış bir “Anadolu’da Amerikan Hastaneleri” raporundan söz etti. 1886’da Anadolu’da etkinlik gösteren Amerikan Klinikleri bulunduğu bilgisi kulaklarımıza çalınmış olabilirdi! Ama, bu denli organize olduklarını öğrenmek şaşırtıcı oldu. Anadolu’nun bazı yörelerinde 100 mil çaplı bir alanda Osmanlı sağlık kurumunun yokluğu bilgisi de bir o kadar ilginç ve önemliydi. Örneğin, Kayseri’de parasız hizmet ve ilaç verilmesi bu kurumlara saygınlık kazandırmış. O yıllarda Anadolu’da tam 384 Amerikan Kliniği bulunduğu bilgisi pek çok izleyeni fazlasıyla şaşırtmış olmalıdır.

 

O yıllarda verilen hizmetin yanı sıra hizmet alanların etnik kökenlerine ilişkin ayrıntılı ve düzenli bir kayıt tutulmuş olması da dikkate değer bir başka bilgiydi. Bunca kliniğin varlığı yalnızca kendi yurttaşlarına ve gayrimüslimlere hizmet amacıyla açıklanamaz. Ücretsizlik ve karşılıksızlık da ayrıca irdelemeye konu olacak denli önemli bir ayrıntı sayılmalıdır. Bu noktada bu kuruluşların aynı zamanda misyonerlik kapsamında bir görev yüklendiğini düşünmek gerekiyor.

 

Günümüzde Mısır’da Müslüman Kardeşler’in kurmuş olduğu özgün ve ücretsiz sağlık sisteminin sağladığı siyasi getiriler geçmişteki bu örnekle fazlasıyla örtüşür görünümde.

 

Bugüne değin pek de önemsenmeyen bu durumdan çıkartılacak sonuç sağlık hizmetine yaklaşımı yalnızca uluslararası tekellerin kazanç sağlama aracı olarak görmemizin eksiklik olacağıdır.

 

Dünyanın başka bir çok yerinde olduğu gibi Milli Demokratik Devrim ülkemizde de üç amacı gerçekleştirmeyi hedeflemiştir :

 

  1. ULUS-DEVLET KURULMASI
  2. MİLLET İNŞASI
  3. ÖZGÜR YURTTAŞ YARATILMASI

 

Askerlik ödevinin de millet oluşturmada önemli bir işlevi olmakla birlikte belirli bir dönemi kapsaması önde gelen kısıtlılığıdır. Oysa, sağlık hizmeti yaşam boyunca verilmesi söz konusu olan bir olgu olarak millet yaratmada önemli bir aygıttır.

 

Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülkemizde 3 devlet, 6 belediye ve 45 özel idare hastanesi vardır.

 

Cumhuriyet ulus-devlet kurarken sağlıklı bireylerden oluşan bir toplum yaratmayı da öncelemiştir. O yıllarda yalnızca trahomlu vatandaş sayısı 3 milyondur.

 

Kurtuluş Savaşı’nda verilen 32 bin şehitten 24 bininin cephe gerisinde yetersiz sağlık hizmeti nedeniyle yitirildiğini bilmekte yarar var. Cephede doğrudan savaş yaralanması ile yitirilenlerin sayısı yalnızca 9 bindir.

 

Sağlık siyasi bir silah olarak milletleşmede belirleyici bir role sahiptir. Kamuyu devreden çıkartmak ve hizmeti yerelleştirmek milletleşmeye son vermekle eşanlamlıdır. Bu bağlamda AKP hükümetinin iktidara gelir gelmez 2003 nisanında işe Kamu Yönetimi Reformu ile başlaması son derece anlamlı ve amaçlıdır. Yine bu anlayış gereğince eğitimle birlikte sağlık hizmetlerini yerel yönetimlere devretme girişimi önemsenmelidir.

 

Buna karşılık Cumhuriyet kulluktan kurtarma ve yurttaşlaştırma hareketidir.

 

Sağlıkta katkı paylarının her geçen gün artması bu işi parasız olarak sunabilecek olan cemaat yapılanmalarının ekmeğine yağ sürecektir.

 

Sağlık hizmetinin Türkiye’yi parçalama aygıtına dönüşmesi konusunda bilinçli davranılmalıdır.

 

Türkiye 25-30 etnisiteden oluşmaktadır. Bunlardan yazılı edebiyatı olanlar milliyet olarak tanımlanır. Kürt yurttaşlarımız yazılı edebiyatları da olduğuna göre milliyet kapsamındadırlar. Ayrıca, Kürtlerin Kızılordu çekildikten sonra İran’da ortaya çıkan ve çok kısa yaşayabilen Mehrabat Kürt Cumhuriyeti dışında bir devlet deneyimleri de yoktur.

 

Özetle, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması sürecinde sağlık hizmetlerinin de bu yıkıcı sürece hizmet edecek bir yapıya kavuşturulması konusunda bilinçli, özenli ve uyanık olunmalıdır.

 

Ceyhun BALCI, 21.04.2013

Posted in

Yorum bırakın