Görsel

23 NİSAN

İzmir’de bu hafta sonu tanık olduğum çelişik manzaralar 23 Nisan için de anlam taşıyacak bir yazıya maya oldu.

 

Kitap fuarının ilk gününde Ataol Behramoğlu ustaya rastlamak, onun her zamanki bilgece söyleşisine ortak olmak serin ama güneşli İzmir havası kadar iç ve ufuk açıcı oldu. Ardından herhangi birimiz gibi alçakgönüllü Küba Büyükelçisi’ni izlemek ve iyi ki bu dünyada bir Küba adası var demek de iyi geldi. Günü fuar alanında aydınlık yüzler arasında tamamlamak içimdeki coşku selini kabartmaya yetti.

 

Yine güneşli ama biraz serin İzmir pazarında dünün coşkusunu sürdürmenin en iyi yolu güne kitap fuarıyla başlamak olur diye düşündüm. Ama, seslenilse duyulacak, el uzatılsa dokunulacak uzaklıktaki bir kara deliğin anaforuna kapılacağımı kestirememekle hata etmiş oldum.

 

Kitap fuarı alışverişimi tamamlayıp, görmem gereken dostları ziyaret ettikten sonra çevreden Montrö kapısı yoluyla Lozan’dan çıkmak varken kaynağını bilemediğim bir dürtüyle Atlas Pavyonu’na yöneldim. Madalyonun ters yüzüydü gözlerimin önüne serilen manzara. Dinsel günler her yıl 10 gün öne yer değiştirirken 23 Nisan haftasına demir atan Kutlu Doğum haftası etkinliği kalabalığı kendisine çekmiş. Gözümle görmesem ve kendi ellerimle fotoğraflamasam yansıyan görüntünün Malezya kaynaklı olduğunu düşünmem işten bile olmazdı. En az 500 kişilik bir izleyici kitlesini ağırlamak üzere düzenlenmiş oturma sıralarına baktığımda haremlik-selamlık oturulduğunu, içeri girişlerin de bu düzene uygun olarak ayrı kapılardan yapıldığına tanıklık etmek iki günlük coşkumun yerle bir olmasına yetti.

 

23 Nisan’a gelince! Bir şeyler bilinçsizce yinelenip durduğunda kanıksamak ve değerini gözden kaçırmak kaçınılmaz oluyor. Bir kaç dakika önce “Egemenlik Milletindir!” anlayışına uygun, aydınlık yüzlü insanların arasındaydım. Egemenliğin gökte değil yerde olduğu bir yerdeyken; dünya değiştirircesine kendimi egemenliğin buharlaşıp göğe çıktığı bir başka mekanda bulmak duygularımı yerle bir etmeye, kaygılarını depreştirmeye yetti de arttı!.

 

Birkaç yüzyıl geriden gelerek çağı yakalayan bir Türkiye’nin aymazlık, duyarsızlık ve bilinçsizlik sonucunda yön değiştirmesi ve azımsanmayacak çokluktaki insanlarının da onayıyla yüzünü karanlığa dönmesiydi gözlerim aracılığıyla beynime yansıyanlar.

 

Geçirdiğim sarsıntı biraz da İzmir’de yaşıyor olmamdan ve bu gibi görüntülere ülkemizin iğer yörelerine göre daha az tanık olunan bir kentte bulunmamdan kaynaklanıyor olmalıydı!

 

Bu şoku atlatmanın bir yolunu bulmalıydım!

 

Lozan’dan çıkıp, Vasıf Çınar yoluyla koşar adım denize yönelmek tek seçenekti. Sarsıntıyı, sarsıntıyla atlatmak iyi bir çözüm gözüktü gözüme. Limana doğru ilerledikçe bir kaç dakika önce yaşadıklarımı unutmam güç olmadı. Limana yanaşmış Norveç Zümrütü’nün yolcuları olduğunu algıladığım her yaştan ve ulustan gezginlerle göz göze gelmek iyileştirici etkisini göstermekte gecikmedi. Cumartesi gecesi yorgunu boş Alsancak sokaklarında yürümek az önce yaşadıklarımı değerlendirme fırsatı da vermiş oldu.  

 

Madalyonun iki yüzü gibiydi ülkemizin çelişik insan manzaraları. Hem de İzmir gibi bir kentte! Uzun bir karanlık süreçten sonra erişilen aydınlığın değerini bilememekti temel hatamız!

 

23 Nisan haftası boyunca çokça yinelenecek olan “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir!” sözünü duydukça bir şeyler yapmanın gerekli olduğunu özümsemeli! Bununla da kalmayıp “Milli Merkez”e yönelinmeli!

 

Sonu belirsiz karanlık tünele girmeden önceki son çıkış olduğu bilinciyle…

 

Ceyhun BALCI, 21.04.2013

Posted in

Yorum bırakın