DOMUZUNA YAZILAR(*)
Görevi ve konumu insan olan iki kişinin domuz gerekçeli çıkışları dikkat çekti. Adının önünde doktor unvanı taşıyanı ilâçlarda kullanılan domuz kaynaklı katkılardan hareketle helâl ilâç daha şifalıdır buyurdu. Kızılay Başkanı ise tam da domuz eti yemiş olması olası birinin yüzünün bir müslümana nakledildiği günlerde helâl kan için fabrika kuruyoruz dedi.
Konu domuz olunca aramızdan yıllar önce ayrılan gazeteci Mustafa Ekmekçi’yi anmamak olmazdı. Yetiştirme kolaylığı ve ucuzluğu nedeniyle domuz etinin insanımızın beslenme sorununa çare olacağını düşündü. Düşünmekle kalmayıp yazdı. Domuzuna Yazılar, İsmail Gülgeç’in çizgileriyle süslü kitabının adı. Yaptığı tam da Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktı. Zaman olarak geçmişte kalmış bir tarihten söz ediyoruz.
Güncel domuz söylemleri bu konuda keskinleşmiş ve tutuculaşmış toplumsal ortamda çok daha ürkütücü boyutlara varmış durumda. Mustafa Ekmekçi bu dünyadan tam zamanında göçüp gitmiş. Domuzuna Yazılar’ı yazdığında tepki görmüş olsa da şiddetle karşılaştığını anımsamıyoruz. Bugün olsa, Fazıl Say’dan beter ederlerdi. İlâcın ve kanın domuz bulaşıklığını önemseyenler domuz eti yenmesine yandaş birine neler yapmazlardı. Mahkemelerde süründürülmesi de cabası olurdu!
İşi gücü bırakıp domuz üzerinden boş söz üretenlere bir kötü haber daha! Kök hücre kullanılarak organ üretimi yolundaki bilimcilere bazı ülkelerde izin çıkmaya başlamış. Bazı insanların baş düşman saydıkları domuz başka bir çok alanda olduğu gibi organ üretiminde de insanın yararlanacağı hayvan listesinde ilk sıradaki yerini almış durumda! (Nature, 4 July, 2013)
Domuz dışında başka hangi hayvanla ilgili bu denli keskin ve din eksenli tartışma söz konusu olmuştur?
Bu çağda bu söylemler onurumuzu ve gururumuzu kırmıyor mu?
İNSAN HAKLARI
İnsanımızın insan hakları konusunda bilinçli olduğundan söz etmemiz güç. Bu bilinçsizlik, bilgisizliğin yanı sıra konuyla ilgili kalem oynatanların ve kamuoyu oluşturanların sicilinden de kaynaklanan önyargıya dayanmaktadır. Belki de bu nedenle, sokaktaki yurttaş “insan hakları” kavramını duyduğu anda öfkelenmektedir. Bunun önde gelen nedeni bu yüce ve herkes için gerekli alanın eli silahlı etnikçilerin, ayrılıkçıların ve bölücülerin arka bahçesine dönüştürülmüş olmasıdır.
Belleğimi yokluyorum Daha önce böyle bir durum yaşandığını anımsamıyorum. Birleşmiş Milletler Balyoz adıyla anılan ve askerlerin yargılandığı davanın “İnsan Hakları” ilkelerine aykırılıklarla dolu olduğunu yansıtan bir açıklama yapıyor. Başvuru kaynağı da 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi!
BM açıklamasıyla Türkiye’nin son 6-7 yılına damga vuran hukuksuz ev/işyeri baskınları, basılan yerleri aramakla görevli kolluk güçlerince ilgili yerlere bırakılan düzmece kanıtlar, hukuksuz tutuklamalar, hukuksuz yargılamalar ve şimdi de hukuksuz salıvermemeler duvara çarpmış olmaktadır.
Bu durum yıllardır saptanmaktaydı! Bu kez BM söylemiş oldu!
http://www.hurriyet.com.tr/planet/24070452.asp
Bir toplumun dirlik ve düzenlik içinde olmasında temel taş olan adalet düzeneğinin içine düştüğü bu feci durum ne etki yaratmalı? Böyle bir duyarlılık olsa, BM böyle bir saptama yapma gereği duyar mıydı?
Bir çift söz de “insan haklarıcı” zevata! Nasılsınız, iyi misiniz? Bu gibi durumlar sizin ilgi alanınıza girmez bildiğimiz kadarı ile. Ne de olsa işiniz başınızdan aşkın! İmralı hükümlüsünü özgürlüğüne kavuşturmak için ne yapacağınızı düşünedurun!
Ceyhun BALCI, 24.07.2013



Yorum bırakın