Polis Hallacı Mansur’u bulamayınca Rennan Pekünlü’nün derisini yüzdüler
Doğu Perinçek, Aydınlık, 31 Temmuz 2013
15 Temmuz 2013 günü bu köşede çok önemli bir haber yer alıyordu. Hallacı Mansur’un, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne yolladığı mesajı ele geçirmiş ve yayımlamıştık. Mansur, şunu bildiriyordu:
“Her hakikat bir fedai ister. İlk kıvılcım yakanlardır, en yüce fedailer.”
Hallacı Mansur’u olmayan bir Ortaçağ olur mu
Öyle anlaşılıyor ki, mesaj nedeniyle suç duyurusunda bulunulmuş. Polis, derhal Hallacı Mansur’un yakalanması için seferber edilmiş. Her tarafı aramış, bulamamışlar.
Ancak Hallacı Mansur’u olmayan bir Ortaçağ olur mu? İşte bulduk diye Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün derisini yüzdüler.
Niçin diyeceksiniz?
Pekünlü, Galile gibi, Papa Hazretlerine “Meğerse dünya dönmüyormuş, ben dönüyor sanmıştım” demedi. Olay budur. “Türbanlı öğrenciyi derse almadığı için, eğitim hakkını engellemek” gerekçesi, bahanedir. Dünyayı öküzün boynuzunda durduranların tahtlarının güvenliği, o cadı kazanlarıdır. Onlar, Nesimi’lerin derisini yüzmeden, Giordano Bruno’ları odunların üzerine çıkarıp yakmadan karanlık saltanatlarını sürdüremezler. Rasathaneleri yıkacaklar; çünkü yıkmazlarsa rasathanelerde onların yıkımı gözlemleniyor. Olayın esası budur.
Rennan Pekünlü kimdir?
Uzay bilimcisi. Ege Üniversitesi Astronomi Bölümü’nün profesörü.
Onu tanıyan bilim adamları şöyle anlatıyor: “Rennan Hoca, tam bir bilim insanıdır. Uzay biliminde çalışmalarıyla uluslararası bir kimliktir. Ender insanlardandır, çünkü bilim ile özel yaşamını birleştirmiştir. Düşünen, sorgulayıcı bir kişiliği vardır. İnsanlara son derece saygılı, centilmen bir beyefendidir. Türkiye’deki gelişmeleri Rennan Hoca’dan takip edebilirsiniz. Uzun yıllar hedef olmuş, karanlık kuvvetlerle mücadele etmiştir. Teslim olmamıştır.” (26 Temmuz 2013)
İşte asıl gerekçe bu kimliktedir.
Ölmek, bu hükmü vermekten daha onurludur
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin gerekçesine henüz ulaşamadım. Hukuk adına hangi kılıflar yaratılmıştır, onu da göreceğiz.
Ama şunu biliyoruz: Papanın da bir hukuku vardı. Cadı avları da hukuka dayanıyordu. Rasathaneler fetvalarla yıkılıyordu. 16. yüzyıl Anadolusunda Şeyhülislam Ebussut Efendi’nin “boyunlarının vurulması caizdir” hükümleriyle “Bedrettinliler” aranıyordu. Mustafa Kemal’e idam hükmü verenler de yargıçtı.
Ama “bunlar olur” diyemeyiz. “AKP devrinde olağandır” diye katlanamayız. Cumhuriyet yurttaşıysak, cesur bir bilim adamının Cadı Avı zihniyetiyle iki yıl bir ay hapislere atılmasını kabul edemeyiz.
Bu kararlar, yalnız o kararları verenler için değil, bu kararlara boyun eğenler için de, utanç belgeleridir. Tarihe böyle geçmiştir ve hep böyle anılacaktır.
Bir yargıç, böyle kararlar vereceğine ölümü yeğler, yeğlemelidir.
Bu kararın karşısında durmalıyız!
Toplasın getirsinler bütün karanlıklarını, bütün zebanilerini, meydan okumalıyız!
Hakikat ve adalet cesaret ister
Hallacı Mansur, Yargıtay’a yolladığı mesajında, “Her hakikat bir fedai ister” diyordu. Prof. Dr. Rennan Pekünlü gibi hakikatin peşine düşenler, bunun bilincinde olmuşlardır.
İnsanlık tarihi, hakikatin boynunu vuran mahkeme kararlarıyla doludur. O hükümleri vermek için, cesarete gerek yoktu, hakikat düşmanlarının saltanatına sadakat yeterli nitelikti.
Rennan Pekünlü, hakikatin yoluna baş koymuş, bu kararlar ona vız gelir. Namuslu olmadan bilim yapılamıyor, bunu herkesten iyi biliyor. Bu hükümlere yukardan bakan yüksek bir ahlâka sahip. Haksızlıkları, adaletsizlikleri göğüsleyecek kişiliktedir.
Herkes ve en başta adalet acınacak halde
Ancak acınacak durumda olan, toplumdur. Rennan Pekünlü hakkında verilen hükümden sonra, bugün herkes acınacak haldedir. En başta da adalet!
Hakikati ve adaleti yerine getirme cesaretinden yoksun olan bir yargı, Danıştay Hâkimi Mustafa Yücel Özbilgin’in cesedini yerde bırakmıştır ve o cesetle baş başa çaresiz bir haldedir.
Özel yargıdır diye oluşturulan yasadışı görev makamları, Cumhuriyete karşı büyük bir tertibin aleti haline getirilmişlerdir.
Milyonlarca yurttaş, adalet kurumlarının kapısında yıllarca çırpınmakta ve adaletin yüzünü görememektedir.
Millet, adalete güvenini yitirmiştir. Türkiye’de bu adalet kurumlarının hukuka bağlılıklarına güvenerek bir çıkış yolu bekleyenlerin ümitleri tükenmektedir.
Artık kahraman değilseniz yargıç olamazsınız
İşte bu koşullarda Hallacı Mansur, insana güvenen herkesin paylaştığı bir iyimserlikle Yargıtay’a “Her hakikat bir fedai ister” mesajını yollamıştı.
Bugün Türkiye’de yargıç olmak, kahraman olmayı gerektiriyor.
Kahraman değilseniz, yargıç olamazsınız.
Hakikat ve adalet uğruna kendinizi ortaya koyacak ölçülerde namus birikiminiz yoksa, yargıç olamıyorsunuz.
Brecht, Galilei Galileo adlı oyununda, Galile’ye şunu söyletir: “Yazık o ülkeye ki kahramanlara muhtaç hale gelmiştir.”
Yazık Türkiyemize! Adalete ulaşmak için yargıçların kahramanlığına muhtaç düşmüştür.
Rennan Pekünlü ile göz göze gelin
Yanlış yere bakarsanız, ümitsiz gibi görünen bir manzaradır bu. Ama Rennan Pekünlü’nün, hakikat düşmanlarını küçümseyen bakışlarıyla göz göze gelirseniz, ışığı da göreceksiniz.
Çok daha önemlisi, Türkiye’de hakikate baş koyan yalnız Rennan Pekünlü değil. Barikatların üzerine çıkan milyonlara bakın. Adaleti uygulayacak hakikat aşkını, Cumhuriyetimizi yeniden kuracak büyük cesareti orada göreceksiniz.
Türk milletinin bu büyük şahlanışı, örümcek ağları bağlayan bütün kurumları temizleyecek ve Türkiye’yi hiç kuşkunuz olmasın, hakikate de, adalete de kavuşturacaktır.
Biz, adalete erişmeyi, su içmek gibi sıradan bir eylem haline getireceğiz.
Kaygılı ve kaygısız aydınlar
Doğu Perinçek, Aydınlık 1 Ağustos 2013
Uzay Bilimi Profesörü Rennan Pekünlü’nün mahkûmiyetinin Yargıtay’da onandığını öğrenince, nerde o “kaygılıyız” diye bildiri yayımlayan aydınlarımız sorusu hemen akla geliyor.
Rica etsek kaygılanmazlar mı?
Evet nerede?
Nerede Yaşar Kemal?
Nerede Zülfü Livaneli?
Rica etsek, bir bilim adamının türbanlı öğrenciyi derse almadı diye iki yıl bir ay hapse atılmasından kaygılanmazlar mı?
Orhan Pamuk, Pekünlü’nün hapse mahkûm edilmesi nedeniyle kaygısını açıklasa, Nobel Ödülü’nü elinden geri alırlar mı? Bu da bir kaygı olmalı.
Rica etsek Atatürk’ün devrim için kurduğu Cumhuriyet Halk Partimizin yöneticilerine, bir Salı günü söylevini de Pekünlü’yü hedef alan Cadı Avına ayırmazlar mı?
Kaygılı aydının kafasındaki sorular
Kaygılanmak için sistemin yakın ve uzak merkezlerinden işaret almak mı gerekiyor?
Acaba cemaatler ne der? Ya da uluslararası camianın ruhsatı var mı? Soros da kaygılanıyor mu acaba?
Türkiye karanlık uçurumlara itilirken ve halk ayaklanmışken, “kaygılı” aydınların kafasındaki sorular bunlardır.
Peki, şu sorular mevcut değil midir?
Uluslararası düzeyde bir uzay bilimi adamının, geçerli hukuku ve Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulayarak türbanlı öğrenciyi derse almadığı için iki yıl hapse atılması, kimseyi kaygılandırmıyor mu?
Yargının bilimi boğması, herhangi bir endişeye neden olmuyor mu?
Arkalarında dünyanın en büyük orduları var
Aslında bu yazıyı 1 Temmuz 2013 günü Özdemir İnce’yi ve Yıldırım Koç’u okuyunca yazacaktım.
İnce, “sanatçıların kaygılıyız bildirisini imzalamazdım” diyordu. Bildiricilere soruyordu: “Arkadaşlar, ‘ortada gene bir öfke ve nefret duygusu var’ demek, ne demek acaba?”
İktidarla “el sıkışma” fırsatı arayan bildiriyi eleştiriyor ve halkın isyan ettiği koşullarda, kaygı makamından yapılan açıklamayı kim yazdı diye soruyordu.
Yoksa bir “istidacıya” mı yazdırmışlardı?
Yıldırım Koç ise, Lice’de jandarma karakoluna yapılan saldırının karşısına dikiliyordu. Herhangi bir kimse yanında mı, yanına ve arkasına bakmadan.
Levent Kırca da onlar gibi, öyle bir duruşu var ki, arkasında dünyanın en büyük orduları var.
O resmi, Demirtaş Ceyhun ve Halit Refiğler 2008 yılı Ekim ayında “Bizi de alın” diye Silivri kapısına dayandıkları zaman görmüştüm. 20-30 kişiydiler ama ordu gibiydiler ve 13 Aralık 2012’de, 8 Nisan 2013’te ordu oldular. 5 Ağustos’ta Silivri Kal’asını onların orduları kuşatacak.
Hakikat aşkı aydını insanlıkla birleştiriyor
İşte başı dik aydın duruşudur bu.
Devrimci aydın karakterinin en önemli özelliği, hakikat aşkıdır. Hakikat, her zaman kamuyla birliktedir. Başı dik aydın, hakikat uğruna cereyanları göğüslerken, aslında insanlıkla bütünleşir.
O nedenle başı dik aydınlar, arkalarında dünyanın en büyük ordusu varmış gibi dururlar, duruyorlar.
İlerde size Sarper Özsan’ları, Servet Cömert’leri de anlatacağım. Hakikati savunmak için ikinci bir insana ihtiyaç duymayan aydınları.
Aydınlarımızın Rennan Pekünlü’ye ihtiyacı var
Rennan Pekünlü de onlardan biridir. O’nun dik durmak için kimseye ihtiyacı yok. Hakikat savaşında olmak O’na yetiyor. Ancak aydınlarımızın dik durabilmek için Rennan Pekünlü’ye ihtiyaçları var. O’nun yanında durmak, bir aydın için mutluluk kaynağıdır.

Yorum bırakın