KONUK
Marina Gerçeği…
ÖZKAN GÜLKAYNAK*
Marinalar eğlence, alış veriş merkezleri değil, teknelerin barındıkları ve ihtiyaçlarının giderildiği yapılardır.
Marinalara, temel amacın dışına çıkılarak alışveriş merkezleri, masaj salonları, buhar odaları gibi eklentiler, fiziksel, ruhsal, düşünsel, özetle bireysel gelişimi sağlayan genel denizcilik faaliyetlerine fayda sağlamaz, hatta zarar verir.
Marinaların temel faaliyetleri dışında donatılması, aşırı yapılaşması, yörede çevre kirliliğine yol açar. Türkiye’deki marinalar, abartılı konfor nedeniyle ayrı, kendine özgü, garip bir denizcilik kültürüne bürünmüştür. Bireysel gelişimi sağlayan denizcilik faaliyetleri yerine konformist bir anlayışı ,bir tüketim denizciliği olgusunu yaratmıştır. Bu tarz bir denizcilik sunumu ne gençleri doğru yöne teşvik eder, ne de yüksek fiyatlarından dolayı alt gelir gruplarının denizcilik yapmasına fırsat verir.
Denizcilik fiziksel, düşünsel ve ruhsal gelişimi sağlayan en etkili uğraşlardan biridir. Bu fırsatı insanlarımıza en uygun biçimde sunmak şüphesiz devletin görevidir. Bu konuda devlet, kendini denizciliğe adamış insanların/kurumların fikirlerine danışmaktan çekinmemelidir. Eğer denizcilik sadece üst gelir guruplarına bir lüks uğraş, prestij ve keyf maksatlı sunuluyorsa, ki maalesef şu anda Türkiye’de durum budur, bu bazı kesimler için keyifli bir uğraş olmaktan öteye gidemez,yaratacağı sosyal fayda ise minumum düzeyde kalır.
Marina gibi büyük yatırımların 25 yıllığına yüksek vergilerle özel sektöre kiralanması ise yatırımcının haklı olarak arz talep dengesini gözeterek kimsenin gözünün yaşına bakmadan fiyat arttırması gerçeğini, hatta kaçınılmazlığı durumunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle asıl çabanın ve politikaların devlet eliyle yürütülmesi esas olmalıdır. Türkiye de devlet, tüccar zihniyetiyle davranmaktan, ana hedef olarak sermayeye hizmet etmekten, her değeri paraya dönüştürmekten vazgeçmediği, toplumun bireysel gelişimine katkı ve teşvik sunma alışkanlığını geliştiremediği sürece marina fiyatları hep yüksek kalacaktır.
Marinaların sayısının artmasıyla denizcilikte kayda değer bir ilerleme olmamıştır. Türkiye’ye özgü çoğu zamanını marinalarda denizcilik yapma maksatları dışında geçiren bir kitlenin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Dünyanın en güzel kıyı şeridine sahip Türkiye’nin, milli park ilan edilmesi gereken kıyılarını, yaz sıcaklarında cayır cayır yanacak biçimde, binlerce metreküp beton doldurarak marina yapmak, benim içime sindirebileceğim bir şey değildir. Marinalar doğa, tarih vb gibi emsalsiz değerin uzağında yapılmalıdır. Gökova’da, Göcek’te çam ağaçlarının altına, koyların içine marina yapmak, bence denizciliğe hizmet değil, olsa olsa oradaki doğanın katliamına yol açacaktır. Mesela Haliç gibi tarihi dokusu olan bir bölgeye marina yapılmamalıdır. Çamların altına marina yapılmamalıdır.
İzmir Karşıyaka sahiline marina yapılacağı haberi kulağıma geliyor. Bu Karşıyaka’nın sahil dokusuna büyük bir ihanet olur. Denizciliğe değil, olsa olsa lüks tüketim alanlarına yer açılır. Karşıyaka Belediye Başkanı Sayın Cevat Durak’la geçen yıl görüşerek Bostanlı sahilinin taranarak kazıklar çakılıp, aralarına 1000’den fazla teknenin bağlayabileceğini, bunun için bir gram bile beton dökülmesine gerek olmadığını hatırlatmıştım. Bu biçimde alargada kışlayacak teknelerin ihtiyaçları, belediyenin bir motoru ile küçük bir ücret ile karşılanabilir.
Marinalar artık, çoğunlukla gösterişe dayalı, iş bağlamaya, hatta denizcilikten başka amaçlarla denizcilik yapmak isteyen teknelere açılmıştır. En ağır kapitalist koşullar bile eğitimli, iyi niyetli ve vicdanlı uygulamalar ile yumuşatılabilir. Ama kişisel gelişimi alt düzeylerde bulunan toplumlara kapitalizm pompalandığı zaman, değerlerinden uzaklaşan, hızla çürüyen toplum ve denizcilik yapısı başlar. Ne yazık ki kapitalizmin etik değerleri yok edeceği gerçeği de işin bir başka boyutudur.
* Yelkenliyle dünyayı dolaşan Türk denizcilerden

Yorum bırakın