BİR KAÇ SAATTE KARS

 

KARS

 

Kaşgarlı Mahmud’a göre “Kars” deve ya da koyun yününden yapılan giysi anlamına geliyor. “Karsak” ise bozkır tilkisinin diğer adı. Kars, Gürcüce kapı şehri anlamına gelen “kariskalaki” sözcüğü ile de ilintili. Hiç de mantıksız değil haritaya bakıldığında. Ayrıca, yörede yaşayan halkın Hazar denizi kuzeyinden göç eden Bulgar Türkleri’nin Velentur boyunun Karsak oymağına mensup oldukları düşünülmektedir.

 

Kars Anadolu’daki başka pek çok kent gibi adının önünde başkent unvanı taşıyor. Bagratlı Krallığı’nın yanı sıra kısa ömürlü de olsa Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti’ne merkez olmuş.

 

Plaka numarası ile İzmir’in komşusu olan uzak Kars 110 bini geçkin il nüfusuna sahip. Kent merkezinde 80 bine yakın insan yaşıyor. Doğurgan bir kent olan Kars son yıllarda Iğdır ve Ardahan illerini yavrulamış. 1768 metre yüksekliğiyle en yükseteki kentimiz olma unvanına sahip.

 

Kars soğuk söz konusu olduğunda adı Erzurum ve Ağrı ile birlikte akla ilk gelen kentlerimizden birisi. Tendürek volkanı havzasında yer alan Kars’ta lav kökenli taş Obsidyen’e dağda, ovada, kırda, bayırda kısacası her yerde rastlamak olası. En çok siyahına rastlanmakla birlikte başka renklerde de olabilen obsidyenin gereğince değerlendirilebildiğini söylemek güç.

 

Tarıma elverişli toprağı sınırlı olan Kars geniş otlaklarıyla hayvancılık kenti olmuş öteden beri. Doğal olarak et ve süt ürünleri ilin ekonomisini belirler olmuş. Başta kaşar olmak üzere gravyer, çeçil ve tulum olmak üzere bir dizi peynir çeşidi beyaz peynirin sırtını yere getirmiş.

 

Sarıkamış trajedisine de mekan olan Allahüekber Dağları’nın yanı sıra Kısır ve Akbaba dağları ile Aladağ diğer önemli yükseltiler.

 

Kars’ın kültürel geçmişi 8000 yıl geriye tarihleniyor. Son yıllarda Gürcistan’daki Dmanisi’de gün ışığına kavuşturulan 1.8 milyon yaşındaki insansı fosilleri düşünüldüğünde kent tarihinin çok daha eskiye dayandığını söylemek yanlış olmaz.

Cemal Süreya Kars’a “Beyaz uykusuz uzakta…” demiş! Uçağımız Kars’a teker koymadan önce gözlerimizin önüne serilen manzara kuşbakışı uçsuz bucaksız beyazlıktı! Dağ, tepe, ova, akarsu… Aklınıza gelen her yer, mayısta çıkartmak üzere beyazlara bürünmüştü! Uçaktan inip de terminale yöneldiğimizde inceden yağan kar Kar(s)’a yaraşır bir karşılama yapmaktaydı biz konuklarına!

Geç de olsa farkına varılan ve kayıtsız yılların acısını çıkartırcasına ilgi odağı olan Sarıkamış Şehitleri Yürüyüşü’ne katılımdı geliş nedenimiz! Bir kaç yıl önceki ziyaretimizin son durağı olan ve bir kaç saat süren konukluğumuz yüzeyel de olsa görme  fırsatı yaratmıştı kenti. Bu kez de güme gidecekti Kars önceden belirlenen programa göre!

Dönüş günündeki sis engeli can sıkıcı olsa da Kars’ı gezme fırsatı doğmuş olması üzüntümüzü dağıtmaya yetti. Bir sonraki güne kalan dönüşümüzden önce Kars’ı gezebilirdik. Yürüyerek hem de! Eksilerdeki hava sıcaklığı gözümüzü korkutsa da serüvene hayır deiyemezdik! Pazartesi müzesiz gün olduğuna göre kale çevresine serpişmiş eski Kars’a yönelmek en akılcı seçenekti.

Yerler buzlu camla kaplı! Özenli olunmazsa kafayı, gözü dağıtmak işten değil! Bu öğüt kışın Kars’a yolu düşenlerin aklından çıkmasın! İlk durak Turizm Danışma bürosu. Harita ve rehber edinmekte yarar var! Haritasız yürüyüşün zaman ve mekân kaybı anlamına gelir! Bahçedeki saz şairi yontusu kentte yaygın olan aşıklar kültürünü yansıtıyor. Aşık Şenlik saz ve söz ustalığına 93 Rus Harbi’ndeki halk önderliğini de eklemiş. Murat Çobanoğlu ve Şeref Taşlıova da aşıklar geleneğinin güncel temsilcilerinin tanınmış ikilisi.

Görsel

Görsel

Yürümek için özellikle Baltık biçemli Rus kalıtı yapıların olduğu caddeleri seçmekte yarar var. Aradan geçen bunca yıldan sonra bile dimdik ayaktalar. İl Sağlık Müdürülüğü, Azerbaycan Konsolosluğu, Defterdarlık ve başkaca kullanılmayanlarıyla bu eski yapılara hak ettikleri ilgi esirgenmemeli.

Görsel

Kars Çayı’na varmadan eski Kars tüm görkemiyle gözlermizin önünde! Kent içindeki Baltık biçemli Rus yapılarını ve eski Kars’taki  tarihsel öneme sahip eserlerin varlığını Metin Sözen ve geçen yıl aramızdan ayrılan Oktay Ekinci’ye borçlu olduğumuzu anımsıyoruz. İyi ki yaşamışlar, yaşamaktalar demek geçiyor içimizden.

Kale tartışmasız en belirgin yapı.

Görsel

Çay boyunca yürürken Demirköprü ilişiyor gözümüze. Taşıtlara değilse bile insanlara geçit vermeyi sürdürüyor. Rus egemenliği döneminden kalma bu anıtsal yapıyı geride bırakıp Taşköprü’ye ilerliyoruz. 1579’da III. Murat’ın buyruğuyla Lala Mustafa Paşa tarafından üç tonozlu kemerli biçemde yapılmış. XVIII. yüzyılda kapsamlı bir onarımdan geçmiş.

Taşköprü’yü geçer geçmez sağda Evliya Camisi var. Bu yapı da Lala Mustafa Paşa tarafından 1579’da yaptırılmış. Lala Mustafa Paşa İran seferine gelmişken uğradığı Kars’a epeyce yapıt kazandırmış belli ki. Evliya Camisi külliyesinde şimdiki İran’ın kuzeydoğusundaki Bistam yakınlarındaki Harakan doğumlu asıl adı Ali bin Cafer olan tanınmış Sufi Ebul Hasan Harakani’nin (962-1033) türbesini barındırıyor.

Görsel

Kümbet Camisi olarak adlandırılsa da On iki Havariler Kilisesi Kaleiçi’nin en dikkat çekici eserlerinden birisi olarak boy gösteriyor. Bagratlı Krallığı döneminde Kral Abas tarafından X. yüzyılda yaptırılmış.  Konik kubbesiyle tipik bir Ermeni-Gürcü kilisesi görünümünde.

Görsel

Kaleye tırmanmadan önceki son durağımız Ulu Cami. 1643’te Sultan İbrahim döneminin Kars Beylerbeyi Dilaver Paşa tarafından yaptırılmış.  Görece yeni bir eser.

Gücümüzü toplayıp kaleye çıkıyoruz. Korktuğumuz gibi sor geçmiyor tırmanış. Hatta soğuk havada terledik desek yeridir. 1153 yılı yapımı kale Anadolu Selçuklu egemenliğindeki Saltuklu Beyi Melik İzzeddin’in veziri Firuz Akay’ın imzasını taşıyor. Lala  Mustafa Paşa eli buraya da değmiş. Timur’un yıktığı kale 1579’da ciddi bir onarım görmüş. Hemen girişte Celal Baba türbesi karşılıyor gelenleri. Yaşamını XII. yüzyıldaki Moğol saldırıları sırasında kaleyi savunurken yitirdiğini öğreniyoruz.

Görsel

Avluda yer alan eski top kaleye yaraşır bir nesne olarak çarpıyor gözümüze.

Kesme bazalt taştan yapılma kale uzaktan bakıldığında etkileyici  bir görünüme sahip. Kaleden kentin ayaklar altında kalan görünümü de bir o kadar etkileyici. Otantik kahvehanede bir çay molası vermek hem manzarayı sindirmek hem de soluklanmak için bire bir.

Görsel

Kaleden inişte gördüğümüz Namık Kemal Evi vatan şairinin yolunun Kars’a düştüğünü gösteriyor. 1853-54’te çocukluğunun iki yılı burada geçmiş. Biraz daha ileride çayın iki yakasında iki hamam selamlıyor gezginleri. Kale tarafındaki ilki Muradiye Hamamı! 1774’te yapılmış. Karşı kıyıdaki ise Cuma Hamamı. XVII. Yüzyıl yapımı.Çift kubbeli, dikdörtgen biçemli mimarisiyle dikkati çekiyor. Biraz ileride yer alan üçüncüsü ise Mazlum Ağa Hamamı. XVIII. Yüzyılda yapılmış. Her üç hamam da korunacak yapılar listesinde yer alıyor.

Görsel

Zaman dar olunca hızla akmasına şaşmıyoruz. Kaleye ve eteklerindeki tarihsel yapılara son bir bakıştan sonra kent merkezine yönelmek zorundayız. Gazi Ahmet Paşa Caddesi yoluyla Baltık biçemli taş yapıların önünden otele dönüyoruz.

Kent dışındaki Ani harabelerini ve Kazak Kilisesi iken soğan kubbeli kuleleri yıkılarak yerine minareler kondurularak dönüştürülen Fethiye Camisi’ni ve başka tarihsel yapıları bir başka sefere bırakıyoruz.

Kars özgün mutfağıyla da ilgiyi hak ediyor. Ayran aşı ve evelik çorbaları ile hangel özgün yemeklerinden bir kaçı. Bunlara yörenin lezzetli etlerini ve yine kente özgü kaz etini eklemekte yarar var. Kaz eti yağıyla pişirilen bulgur pilavını unutmamak gerek! Tadılası lezzetler olduğuna kuşku yok her birinin.

Peynir, yağ, bal alışverişi yoğun ilgi görüyor.

Posted in

“BİR KAÇ SAATTE KARS” için bir cevap

Yorum bırakın