BİR DOĞUM, İKİ ÖLÜM
17 NİSAN
Aynı güne rastlayan iki olay Türk tarihinin özeti gibidir! 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri ışığı Türkiye’nin üzerine düştü! Kanla, canla ve türlü mücadeleyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti akla dayanmak zorundadır! Aydınlanmamış bir toplumun ne milletleşmesi ne de ayakta durması olanaksızdır. Bunu öngörenlerin bilinçli eylemidir Köy Enstitüsü projesi. Karanlığı yarmanın tek seçeneğidir. Böyle olduğu kesindi! Kökleşme, ayakları üzerinde durma ve bağımsızlığı perçinleme yolundaki Türkiye’nin önünü kesmenin adıydı o eşsiz ve benzersiz kurumları yok etmek!
“İş için, iş içinde eğitim!” kavramak demekti! “İşitirsem unuturum; görürsem anımsarım; yaparsam öğrenirim!” ilkesiydi temel rehber!
Kendi okulunu kendisi yapmış kaç millet vardır bu dünyada!
Tuğla fırsatçısı elini oğuştururken kendi tuğlasını yaparak ahlaksıza ders veren; kireci söndürürken onun kimyasını özümseten başka öğretme biçimi bilen var mı?
17 Nisan’da doğan, kısa sürede koşar adım giden bir varlığı çocuk yaşta katledenlere ne kadar öfkelensek azdır! Ama, hedefi doğru tutturdukları konusunda kuşkumuz olabilir mi?
Bugünün koyu ortaçağ karanlığını bu cinayette aramak gerekir!
Dr Ersin ARSLAN’sız iki yıl geçti! İnsana ve bir parçası olduğu topluma hizmetten başka eylemi olmayan genç bir doktoru aramızdan alanların Köy Enstitüleri’ni kapatanlar olduğunu söylesek haksız olur muyuz? Dedesinin aylığından yoksun kalacağı korkusuyla davranan bir zavallıyı bu duruma düşürenlerle enstitü cinayetini işleyenler aynı kişiler değil midir?
Doktorunu öldürenler, askerini ve ordusunu dağıtanlar, üretmek yerine aymaz tüketicilere dönüşenler ve kısacası aklı cehaletin buyruğu altına sokanlardır enstitülerin ve Dr Ersin Arslan’ın katilleri!
Dr Ersin ARSLAN’ın bireysel katili hak ettiği cezayı almış olsa da; kanının yerde kalmaması ortaçağdan çıkılmasıyla mümkün!
Ancak, yeniden doğuş, cinayetlerin ve ölümlerin önüne geçebilir!
Ceyhun BALCI, 17.04.2014



Yorum bırakın