Ekran Resmi 2014-04-26 20.41.59

Bu yılın mart ayında Sefer Çetinkaya imzalı uzunca bir elektronik mektup almıştım.“Hitler Dönemi Almanyası- Erdoğan Dönemi Türkiyesi” başlıklı bu ilginç mektuptaki (daha doğrusu inceleme yazısındaki) bazı görüşleri az önce bilgisayarımda bir kez daha gözden geçirirken sizlerle de paylaşmak istedim.
Sayın Sefer Çetinkaya, Hitler dönemi Almanyası’na (özellikle de Nazi Partisi’niniktidar ve Hitler’in tek adam oluşuna) ilişkin bilgileri “Hukuk profesörü AndreasSchwartz’ın gözetiminde 1948’de yayımlanan ‘Hitler’ adlı kitaptan derlediğini”belirtiyor..
Benzerlikler konusuna girmeden, dikkatimi özellikle çeken bir sözcükle,“başkomutan” sözcüğüyle başlayayım…
Cumhurbaşkanı Hindenburg’un 1934’te ölmesiyle, başbakan Hitler,cumhurbaşkanlığı görevini de üstleniyor ve böylece Alman ordusunun“başkomutan”ı oluyor…
Doğrusu, Başbakan Erdoğan’ın yakın gelecekteki olası cumhurbaşkanlığı ilebirlikte, aynı zamanda da Türkiye ordusunun başkomutanı olacağı aklıma gelmemişti… Ya da bunu bu sözcüklerle düşünmemiştim…
Anayasanın ilgili bölümüne baktım. Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerininsıralandığı 104. maddede, şu cümleler de yer almakta: “Türkiye Büyük MilletMeclisi adına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanlığını temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanı’nı atamak…”
Böylece Erdoğan’ın olası cumhurbaşkanlığının bir başka boyutu, yaratabileceği bir başka sorun daha ortaya çıkmış oluyor
Cumhurbaşkanı, ordu ilişkisi… Daha açık bir deyişle, Türkiye ordusu ile bu ordunun olası başkomutanı Erdoğan arasında “emir-komuta” ilişkilerinindoğurabileceği sorunlar…

***

Şimdi, sözünü ettiğim elektronik mektupta örneklenen koşutluklardan bir bölümüne göz atalım:
1929 dünya ekonomik bunalımıyla ilişkili olarak Alman ekonomisi de çöküntüde.1932 başlarında bu ülkede işsiz sayısı 6 milyonu aşmış. Hitler başkanlığındakiNazi Partisi bir “toplumsal öfke ve kaos ortamında” 6 Kasım 1932 seçimleri içinalanlara çıkmaya hazırlanıyor…
Hitler, Alman gazetelerin tümüne yakınını elinde bulunduran 6 patronla yaptığı görüşmelerde, 6 Kasım seçiminde partisinin desteklenmesi karşılığında, iktidara geldiklerinde patronların kredi ve faiz borçları ile devlete olan vergi borçlarınınsilineceği vaadinde bulunuyor ve istediği desteği fazlasıyla elde ediyor…
Bir başka ilginç nokta (Naziler tarafından meydanlarda yakılan “Hitler’in Yolu” adlı bir kitabın yazarı) Demokrat Parti milletvekili Theodor Heuss’un, Hitler’in yükselişine karşı demokrasi güçlerini birleştirme çabalarının başarıya ulaşamayışı…
Nazizmin yıkılışından ve savaşın sona ermesinden sonra Alman FederalCumhuriyeti cumhurbaşkanlığına seçilecek olan öngörülü devlet adamı ve aydın Theodor Heuss 5 Haziran 1933’te demokrasiden yana bütün partileri bir toplantıda buluşturarak her partinin bütün seçim bölgelerinde seçime girmemesi, hangi parti hangi seçim bölgesinde en güçlüyse öteki partilerin onu desteklemesi önerisindebulunuyor…
Fakat bu toplantı, katılımcıların siyasal hırsı, körlüğü, bencilliği ve öngörüsüzlüğüsonucunda ne yazık ki bir demokrasi cephesi kurulamadan ve bir seçim ittifakıgerçekleştirilemeden dağılıyor…

***

Bugünün Başbakanı, geleceğin olası cumhurbaşkanı ve böylece de Türkiyeordusunun olası başkomutanı Erdoğan’ın geçen hafta AKP kurultayında yaptığıkonuşma, bu konuda birçok kez yazıldığı gibi, “demagoji” denilen şeyin insanı hemöfkelendiren, hem utandıran, hem “artık bu kadarı da olmaz” dedirten örnekleriyle bir kez daha dolup taşıyor…
Bunlardan bir tanesi ise, en yerinde bir deyimle “akla zarar”…
Erdoğan sesinin en üst perdelerinden, Irak’taki Amerika’ya veryansın ediyor…
“Hani demokrasi getirecektiniiiizz…” diye yırtınıyor…
Sanırsınız bir yol kazası olmayıp da mahut “tezkere” kabul edilmiş olsaydı Irak’a Türk ordusunu göndermeye can atan kişi o değildi…
Sanırsınız bu Erdoğan, Irak’a asker gönderilmemesi için savaşım verenlerin enbaşında gelmekteydi…
Söylenilen sözlerdeki tutarsızlıkların yanı sıra, ses tonundaki iniş çıkışların ve“hitabet”teki beklenmedik yön değişimlerinin yapay ve sağlıksız grafiği ise benim gibi başka birçok kişiyi de tedirgin ediyor olmalıdır…
İncelenmesi gerçekten ilginç ’73onuçlar verebilecek olan bu garip “grafik”, beniülkemiz adına kaygılandırıyor…
1960’lardan bugünlere, üst düzeydeki hiçbir politikacının konuşmasının içeriğindeve tarzında (hitabet tonunda) bu ölçüde bir saldırganlık ve hemen sonrasındaki alttan alışlar arasında şaşırtıcı gidip gelmeler, bu kadar tutarsızlık, birbirini tutmazlık, bu ölçüde tedirgin edici ve ürkütücü bir yapaylık görmedim…
Başka da ne söylenebilir, bilmiyorum…

 

Posted in

Yorum bırakın