UMARSIZ AŞKIN KENTİ : VERONA
İtalya’nın Veneto bölgesinde Verona kentinde toplam 250 bini aşkın insan yaşıyor. Denizden ortalama yüksekliği 26 metre olan Verona düz bir kent. Adige ırmağı Verona’nın can suyu. Dümdüz akmak varken S çizip Verona’ya ayrıcalık yapmış.
Venedik’te etkisi olmayan Roma Verona’ya damga vurmuş. Arena, surlar ve başka birçok tarihsel mekân Romalı! Ankara’da kapı merakı yapay yollarla giderilirken, tarihin korunduğu Verona’da böyle bir zorlamaya gerek kalmamış. Eski kente Roma surlarının verdiği geçitlerden birisi olan Yeni Kapı’dan girdik. Surlarla arkadaşlık ederek yürüyerek kent merkezine ulaştık. Sur duvarları Birleşik İtalya’nın ilk yıllarına rastlayan iki dünya savaşını simgeleyen kabartılarla donatılmış. Savaşlarla örselenmiş, onuru ve gururu kırılmış İtalya’nın Mussolini gibi faşist bir önder üretmiş olmasına ve onun önderliğindeki acılı döneme ilişkin tek bir ize rastlamıyoruz.
İtalya’nın hemen her kentinde rastladığımız değişmezlerden bir başkası burada da yerini almış. Savaşla ilgili bir kabartının alt köşesine iliştirilmiş Remus ve Romulus’u emziren dişi kurt artık belleklerimize kazınmış durumda.
Arena’nın önündeki Bra Meydanı’na doğru yol alırken Jülyet Gömütü’nün yakınından geçiyoruz. Zaman dar olduğu için Jülyet’in evini ziyaret etmekle yetineceğiz. Bra Meydanı’nın ortasındaki fıskiyeli Alpler havuzunun yanı başında adı modern İtalya’yla özdeşleşmiş olan II. Vittorio Emmanuel’in atlı heykeli yer alıyor. Türkiye’de Atatürk anıtı çokluğundan yakınanların kulaklarını çınlatmakla yetiniyoruz.
Meydanın bir başka köşesinde renkli ve modern görünümüyle bir başka anıt çarpıyor gözümüze. Barış Anıtı olduğuna kanaat getiriyoruz. İtalya’nın, dünyada başka ülkelere eşlik ederek asker gönderdikleri ülke adları sıralanmış. Oralara barış gelmesini diliyorlar. Döverken sever gözükmek konusunda hünerli olduklarına kuşku yok. Pes doğrusu diyebiliyoruz.
Arena Roma’daki Colosseum’un bire bir benzeri. Anadolu’da eşdeğerlerine yalnızca Nysa ve Bergama’da rastlanan gerçek anlamda bir amfitiyatro. Roma döneminde gladyatör dövüşlerine ve vahşi hayvan gösterilerine sahne olan Arena günümüzde dünyaca ünlü Verona Opera Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Pembe renkli özgün mermerine alıcı olanların yanı sıra Verona bu yolla da epeyce insan ağırlıyor, ekonomik girdi sağlıyor. Meraklısıysanız gladyatörlerle parası karşılığında fotoğraf çektirme fırsatınız var. Yılda 50 milyona yakın yabancı ağırlayan İtalya’da ücretsiz su bulmanız bir yana su dökmeniz bile olanaksız. Bu nedenle her türlü sunumun bir bedeli olduğunu akıldan çıkartmamakta yarar var.
Meydanı geride bırakıp karşıya geçerek Mazzini Caddesi boyunca ilerleyerek Ot ve Signori meydanlarına yönelebiliriz. Mazzini Caddesi’nin girişinde yer alan aşk anıtında birkaç kare çekmek çok zamanımızı almıyor.
Verona’nın bu çok önemli caddesine adını veren Giuseppe Mazzini monarşiye karşıtlığıyla da bilinen uzlaşmaz bir Cumhuriyetçi, vatansever ve devrimci. Yaşamını kent devletçiklerinden oluşan parçalı İtalya’yı birleşik cumhuriyete dönüştürme amacına adamış. Günümüzde ayrılık yanlısı Kuzey Ligi’nin varlığı Mazzini’nin ülküsüyle çelişen bir değişimin somut göstergesi. Mazzini’nin kentini ayrılıkçı Kuzey Ligi’nden bir başkanın yönetiyor oluşu ironik bir durum.
Mazzini Caddesi günümüzün yozlaşmalarından payına düşeni almış. Markaların ve alışveriş tutkusunun mekânı olmuş. Bu uğurda iyi bir insanın adının kullanılmasını çelişki listemize ekleyip bir an önce Signori Meydanı’nın yolunu tutuyoruz. Marka işgali bir yana bırakılırsa Mazzini Caddesi de eşdeğeri pek çok tarihsel mekân gibi son derece iyi korunmuş. Tarihsel dokuya kol, kanat gerilmiş. Kentte, günümüzden ancak üç bin yıl geriye giden tarih en önemli değer olarak algılanmış.
Önce Jülyet’in evindeyiz. Kan davalı Capulets ve Montagues ailelerinin evlatları olan Romeo ve Jülyet daha baştan olanaksız olan bir kavuşma serüveninin kahramanları olmuşlar. Bandello’nun gerçek bir öyküsünden yola çıkarak Romeo ve Jülyet’in Verona’daki acıklı aşkını insanlıkla buluşturma ve ünlendirme onuru Şekspir’e düşmüş. Olduğu gibi korunan Jülyet Evi’nin küçük avlusundaki duvarlardan biri graffiti meraklılarına ayrılmış. Verona Belediyesi duvarı her yıl boyatıp, yenilese de graffiti hevesinin önüne geçilememiş. Diğer yanda ise ziyaretçiler çikletlerini duvara yapıştırarak farklı bir akım oluşturmuşlar. Bahçedeki bronz Jülyet heykeli de aşıkların ve mit tutkunlarının el sürme nesnesine dönüşmüş. Bu nedenle, heykelin özellikle bazı bölümleri pırıl pırıldı. Jülyet’in evinde olmanın ayrıcalığı fetişizme göndermede bulunmamıza engel değil elbette. Şekspir’in 450 doğum gününde en önemli yapıtlarından birisinin kenti Verona’da olmak hoş bir rastlantı.
Sinyori Meydanı ortaçağda nasılsa bugün de öyle. Korumacılık ve tarihsel dokuya saygı dersi olabilir buradaki manzara. Meydandaki bir yapının giriş kapısı yanında yer alan ağzı delik bir insan yüzü zamanında ispiyonculuğa hizmet vermiş. Kent halkından kişiler ispiyonlayacakları kişinin adını yazdıkları kâğıtları bu ağızdan içeri atmışlar. Sonrasını kestirmek hiç de güç değil. Engizisyon kendinden bekleneni yaparak epeyce can yakmış olmalı.
Meydanı süsleyen heykel Şair Berto Barbarani’nin. Birleşik İtalya ile eşzamanlı olarak dünyaya gelmiş ve iki dünya savaşını da yaşamış Veronalı Barbarini. Verona lehçesini ustaca kullanmasıyla ünlenmiş.
İtalya kentlerinin olmazsa olmazlarından bir başkası olan Dante’yi selâmlıyoruz. Asıl adı Durante zamanla Dante’ye dönüşmüş. Yalnızca İtalyanlar için değil dünya için de önemli bir yazar. Dünya edebiyat tarihinin en önemli yapıtlarından birisi olan ve ahirete yolculuğu anlattığı İlahi Komedya ününü borçlu olduğu eseri.
Ansızın bastıran sağanak yağmur Verona defterini erken kapatmamıza neden oluyor. Oysa, bu tarihsel kentte biraz daha yürümeye zamanımız vardı.
Son durak Milano’dan önce Garda Gölü kıyısındaki şirin Sirmione kasabasına doğru yola koyuluyoruz. Verona’yı yağmurla baş başa bırakıyoruz.
Verona-Milano otoyolu boyunca yolculuğumuza sağımızda Dolomit Alpleri ve onun eteklerindeki yemyeşil ova, solumuzda ise endüstri kuruluşları eşlik ediyor. Brescia’da gökdelen görünümlü bir fabrika adeta beni fotoğrafla der gibi duruyordu.
Otoyoldan ayrılıp kısa bir süre kuzeye ilerlediğimizde Garda gölünün güney kıyılarına varmış olduk. Brescia iline bağlı Sirmione kasabası gölün güney kıyısından kuzeye çıkıntı yapan minik bir yarımadada konuşlanmış. Ortaçağdan kalma bir kalekent demek daha doğru olur. Garda gölü İtalya’nın kuzeyindeki başka pek çok göl gibi varlığını Alp dağlarına ve buzul çağına borçlu. İtalya göllerinin en büyüğünün (370 km 2 ) kıyısındayız.
Buraya saparken ne gereği vardı sorumuz gözlerimizin önüne serilen manzaradan sonra yerini iyi ki gelmişiz, görmüşüz mırıldanmasına bırakıyor.
Kale geç Roma döneminde Garda güneyinin savunulması amacıyla yapılmış. Bu küçük kasaba Roma dönemini izleyerek sırasıyla Lombard, Venedik ve Habsburg egemenliklerini yaşamış. 1870’de Birleşik İtalya’nın bir parçası olmuş.
Kalekentten göle dik açılan dar sokaklar eşsiz panoramik görüntüler sunmuş oluyor ilgilisine. Kaleyi çevreleyen turkuvaz renkli göl sularında yüzen ördekler ve gözle seçilebilen balıklar, ortaçağ yapılarının altından geçerek sokakları bağlayan abbaralar ortaçağdan kalma bu şirin kasabayı tamamlayan yapılar olarak sıralanıyorlar
.
Kalenin dışındaki diğer önemli yapılar Sant’anna Della Rocca (XII. yüzyıl) , Santa Maria Maggiore (XV. yüzyıl sonu) ve San Pietro (VIII. yüzyıl) kiliseleri.
Sirmione Kuzey İtalya’da Orta Avrupa’ya komşuluğu nedeniyle Avusturya ve Alman kökenlilerin de tercih ettiği aynı zamanda bir kaplıca merkezi.
Gelirken pek istekli olmasak da ayrılırken biraz daha kalabilseydik demeden edemiyoruz.























Yorum bırakın