LAİKLİK
Laiklik sözcüğünün türediği Yunanca köklere bilmem kaçıncı kez değinip de zaman savurganlığı yapmanın gereği yok!
Tanımlamayı “Din işlerini devlet işlerinden ayrıma” ile sınırlı tuttuğunuzda da sığ sularda dolaşmış olacağınız kesindir. Geminizin her an şapa oturması olasıdır!
Varsayalım!
Öyle bir ülkede yaşıyorsunuz ki; kamuoyunun % 99.9’u A dinini benimsemiş, bu ezici çoğunluğun % 99.9’u da y mezhebinden olsun!
Bu ezici üstünlüğün toplumsal yaşama yansıması laiklik ilkesinin çiğnenmesi anlamına gelecektir. Başka deyişle laik ortam inancın gözler önüne serilmesi önüne engel çıkartır. Oldukça buyurgan ve bir o kadar da dayatmacı bir tutum algısı yaratmış olmalıdır bu saptama! Özel alanın konusu olan dinsel inancı bir özgürlük konusu olarak gördüğünüz sürece işin içinden çıkmanız da olanaksızlaşır! Bu algı var olmayı sürdürdükçe aydınlanma tarihi de hiçe sayılmış olacaktır!
Laiklik devletin bir dini olduğu anlayışını kökünden yadsır! Bu yaklaşım gereğince, laiklik inançla gündelik yaşam, dolayısı ile de akıl arasına duvar örmeyi amaçlar! Çoğunlukta da olsa bir inanç laiklik ilkesinin geçerli olduğu yerde toplumsal irade üzerinde egemen olmayı aklının ucundan bile geçiremez!
Türbana gelince! Günümüz insanının özgürlük ve demokrasi budalalığı güncel engizisyonun koçbaşına dönüşmüş olan türbanın arayıp da bulamadığı ortamı ve fırsatı sunmuş olur karanlık özlemcilerine. Laiklik, böylelikle insanları ve toplumun bütününü dinsel bağnazlıktan koruyan sigortadır! O sigorta attığında ve bu duruma izleyici olunduğunda bugün Türkiye’de yaşananlara şaşmamak gerekir. Laiklik dinsel inancın inanç olmaktan çıkartılıp yönetsel bir aygıta dönüştürülmesi önündeki olmazsa olmaz engeldir. Bizimkisi gibi toplumlarda laiklik ilkesinin boy hedefi yapılmasının bir de bu açıdan irdelenmesinde yarar vardır.
Kant’ın tanımını anımsamanın tam da sırasıdır! Ona göre, aydınlanma insanın kendi hatası sonucu içine düştüğü ergin olmama durumundan yine kendi çabasıyla kurtulması demektir. Bir başka şekilde tanımlamak gerekirse aydınlanmamış insan aklını kullan(a)mayan insandır. Aklını kullanarak aydınlanan insan bir kez daha karanlığa düşmemek için laiklik güvencesiyle donatmıştır yaşam alanını! Çoğunlukçuluk yerine çoğulculuğu sürdürebilmenin biricik güvencesidir laiklik. Çünkü, bugünün Türkiyesi’nde olduğu gibi akıl ve bilimin çoğunluk tercihleriyle yenilgiye uğratılması olasılık dışı değildir!
Özetle, laiklik aklın inanç, bilimin de din baskısından uzak tutulması demektir. Dolayısı ile laiklik edilgen bir kavram olmaktan çok etkin ve yerine göre militan bir güç olarak da göstermek zorundadır kendisini!
Bu bilinçle donanmış olan Rennan Pekünlü’nün türbana karşı verdiği savaşım gerçekte insanın aklına sahip çıkması, onu kullanma iardesi gösterme savaşımıdır! Rennan Pekünlü çok iyi bilmektedir ki; insan aklı ve bilim bir kez laiklik korumasından çıkartıldığında, o toplumun karanlığa yuvarlanması an sorunudur!
Duyarlılığı, direnci ve dik duruşu bu yüzdendir! Laiklik hiç bir şekilde onun kişisel sorunu olmamıştır, olamaz da! Her gerçek bilimci gibi o da toplumcu yaklaşımı gereği öne atılmış ve kendisini yakmakta ikileme düşmemiştir!
Bu nedenle, Rennan Pekünlü’ye destek olmak onunla kişisel bir dayanışma içinde olmanın yanı sıra toplumu karanlıktan uzak tutmanın da bir gereğidir!
Rennan Pekünlü olayında ona destek çıkmakta ikileme düşmeyerek öne atılan kişi ve kurumları saygıyla selamlarken; uzakta duran, dur bakalım ne olacak diyerek ortamı koklayan ve hatta ilgisiz, duyarsız ve aymaz tutum alanlara baskıyı artırmak, onları da bu savaşım cephesinin bir bileşenine dönüştürmek yaşamsal bir görevdir!
Bu yaşamsal görevden ve savaşımdan kaçanların bırakınız aydın sıfatı taşımalarını insanlıklarının bile tartışma konusu edilmesi gerekir!
Ceyhun BALCI, 30.11.2014
Not : Bu yazıda Henri Pena-Ruiz’in Laiklik Nedir (Gendaş Kültür, 2007) kitabından esinlenilmiş ve alıntılar yapılmıştır.


Yorum bırakın