GEZİNİN YILDÖNÜMÜNDE SEÇİMLER
Gezi olaylarının 2. yıldönümünde Türkiye’yi sarsan bu bir ay için pek çok şey söyleyen çıkacaktır. O zaman Gezi’yi darbecilikle eş tutanların, bugünlerde Gezi’yi dillerinden düşürmemeleri bu olaya kayıtsız kalınamayacağının göstergesi.
Türkiye dört partinin katıldığı bir seçime götürülüyor. Daha doğrusu parlamentoda 4 partinin yer alması üzerinden bir oyun oynanıyor.
Bu kurgu üzerinden yapılan güdülemenin (ne yazık ki) işe yaradığı görülüyor!
Bu kurgunun hedefe erişmesi için AKP’den ne pahasına olursa olsun kurtulmalı algısı fazlasıyla başarılmış durumda! Cumhuriyetçi ve çağdaş duruşlarından kuşku duyulamayacak olan Bekir Coşkun, Emin Çölaşan ve Fazıl Say gibi önemli kişiliklerin bu oltaya takılmış olması bu algı operasyonunun başarısının belgesidir.
Bunun bir kurgu ve hiçbir işe yaramayacak oyalama olduğunu anımsatmakta yarar var! Bu anımsatmayı Gezi günlerine dönerek yapmak belki yararlı olur.
Gezi olayları patlak verdiğinde Türkiye’nin pek çok yerleşiminde alanlara egemen olan renk bayrak kırmızısı ve Atatürk olmuştu. Bu manzara karşısında telaşa düşen AKP’nin yanı sıra hedefine giden yolun kapanacağı kaygısına düşen o zamanki HDP (o kadar çok ad ve kılık değiştiriyorlar ki bir önceki adlarını anımsamak güç olabiliyor) de bireysel katılımlar bir yana bırakıldığında Gezi’yi darbecilikle yaftalamakta sakınca görmemişti. Bu çok önemli ayrıntıyı bugünlerde AKP’den kurtulmanın temel gerekliliği olarak HDP’yi görenlere özellikle anımsatmakta bilmem yarar olur mu? Yoksa, sürüleştirilen ve düşünmekten alıkonulan yığınlar bildiklerini mi okurlar? HDP’yi denemek bedelsiz görünebilir ilk bakışta; ama, sonrasında gerçekleşmesi neredeyse kesin olan gelişmeler karşımıza çıktığında bedelin misliyle ödenmesi kaçınılmaz olacaktır!
Farklı şekilde ifade etmek gerekirse, dinci gericiliği rehber edinmiş faşizan gidişin çaresi hiçbir şekilde etnikçi faşizm eğilimi olamaz! Olsa olsa, önümüze sakal/bıyık ikilemini anımsatan bir durum çıkartır bu tercih!
Seçimde ne yapmalı? Kime oy vermeli?
Bunca sakınca ve çekince sıralandıktan sonra okur doğal olarak ne yapmalı, kime oy vermeli diye soracaktır! Bu sorunun yanıtı verilmezse yazı eksik kalmış olur!
Türkiye seçimlere gün sayarken sorunun kayıtsız, koşulsuz bir AKP karşıtlığına indirgenmiş olması gözlerimizi görmez, kulaklarımızı işitmez ve dillerimizi söylemez kılmış durumda!
Geleneksel baraj masalları, oyları birleştirme adı altında pazarlanan kurnazlıklar seçmenleri bir kez daha vicdanları ve gönülleriyle değil çaresizlikleriyle davranmaya zorluyor!
Türkiye siyasetinde son birkaç yılda kendisini gösteren benzeşme ve aynılaşma seçimden sonra daha da belirginleşip, yerleşikleşme eğilimi gösterebilir. TBMM’de yer almaları uygun görülen dörtlünün Türkiye’nin sorunları karşısındaki edilgenliği, sessizliği ya da benzerlik gösteren yaklaşımları bu kaygıların somut dayanakları olarak karşımızda durmaktadır.
Bu doğrultudaki bir gelişmenin seçimler sonrasında Türkiye’de yeni bir siyaset adresi gerektirebileceği ortadadır. Bu nedenle, seçmen birkaç gün sonraki seçimde mühürü basmadan önce vicdanıyla baş başa kaldığında biraz daha öngörülü ve ileri görüşlü davranma göreviyle karşı karşıyadır!
Bu öngörü ve vazgeçilmez gereklilik bilinciyle oyumu baraj korkusundan bağışık bir biçimde kullanmayı hem kendime hem de yaşadığım ülkeye karşı sorumluluğun gereği olduğunu düşünüyorum. Daha önceki pek çok seçimdeki dayatmayı aşmanın, kafalardaki barajı bir kenara bırakmanın tam zamanıdır!
Bu gerekçelerle, medya ve egemen güçlerin baskısına inat bir 5. partinin TBMM’ye girmesi yaşamsal önemde gerekliliktir inancındayım. Barajı aşsın ya da aşmasın bu 5. güce güç katmanın tarihsel sorumluluk olduğu kanısındayım.
Şimdiden görüyorum ki; Türkiye bu seçimden sonra uzun süre seçimsiz kalamayacaktır. Ortaya çıkacak karmaşa ve çok özel koşullar hiç de uzak olmayan bir erimde yeni bir seçimi kaçınılmaz kılacaktır! İşte o zaman bu yeni siyaset odağı çok ama çok gerekli olacaktır.
Beşinci güç olduğu tüm engellemelere karşın yadsınamayan Vatan Partisi’nin bu seçimdeki oyumun adresi olacağını bu yazıyı okuyanlara duyurmakta sakınca görmüyorum!
Ceyhun BALCI, 03.06.2015

Yorum bırakın