KRAKOV’DA BİR GÜN
Krakov’a gidip de Auschwitz’e gitmemek olmazdı! Bu koşul Krakov’a ayrılan günü sınırlamış oldu. Bu durumda Krakov’u bir akşama ve bir tam güne sığdırmak kaçınılmazdı.
Krakov’a Varşova’dan trenle gelmeyi seçtik. Seçimimizin doğruluğunu Krakov Merkez Garı’na başka deyişle kentin kalbine adım atınca daha iyi anladık. Uçakla da gelinse benzer zaman yitirilirdi. Varşova-Krakov yolculuğu PKP treniyle iki buçuk saat sürüyor. Polonya demiryolları son derece güvenli ve rahat bir ortam sunuyor tren yolcularına. Çay-kahve ve soğuk içecek ikramı bile var düşünülmüş. Birkaç adım atıp lokanta vagonuna geçerek daha fazlasına erişmek de olası.
Krakov, nüfus bakımından Varşova’nın yarısı kadar. Metropol nüfusu 1.5 milyona yaklaşmakla birlikte merkezde 750 bin kişi yaşıyor. Vistül Krakov’u da ikiye bölüyor. Irmağın güneyinde Oskar Schindler Fabrikası ve Yahudi Gettosu dışında ilgimizi çekebilecek yer yok.
PKP treni ve Krakov Eski Gar
Krakov tam bir butik kent! Yürüyerek ulaşmanız olası her türlü hedefe. Polonyalılar Batı’nın alışveriş çılgınlığına Krakov’da biraz daha fazla tutulmuşlar gibi geldi bize. Krakov Garı aynı zamanda bir alışveriş merkezine dönüştürülmüş. Geldiğinizde ya da dönerken yolunuz çağın tapınağına dönüşen bu mekândan geçmek zorunda. Ayakbastı parasını bu şekilde ödemek durumundasınız. Güzelim eski gar binası ise bakımlı olmakla birlikte en büyük gereksinimi olan yolcudan arındırılmış ve emekliye ayrılmış durumda.
Krakov Garı ve Alışveriş merkezi
Otelimize yürüyerek gideceğimize göre sınırlı zamanda olabildiğince fazla yer görmekte sakınca yok.
Elinizde bir harita varsa gerisi kolay!
Eski Kent’i Florianska Kapısı ve Barbikan’la başlıyoruz keşfetmeye!
Barbikan
Eski Kent’in bir gerdanlığa benzer şekilde yeşil bir kuşakla çevrelendiğini belirtelim. Planty adı verilen bu yeşil kuşak hiç kesintisiz bir biçimde çevreliyor Eski Kent’i! Planty bahçeleri geçmişteki kent surlarının yerini almış. 1285’te Dük Kara Lezsek Krakov kenti çevresine surların yapılması buyruğunu vermiş. Zamanla tamamlanan surlar 47 kuleliymiş. XVII. Yüzyıl sonunda Polonya’nın egemenlik sorunları yaşamasıyla birlikte surlar silinmeye başlamış. XIX. yüzyılda ise yerini tümüyle Planty’e bırakmış.
Planty
Barbikan’ın öyküsü biz Türklerle de ilintili. Jan Olbracht’ın Bukovina’da Türklere yenilmesini izleyerek Türk akınlarından korku duyulması üzerine eklenmiş kent surlarına. Avrupa’nın en iyi korunmuş Barbikan’ı olduğu bilgisini ekleyelim.
Floranski Kapısı’ndan içeri girip Eski Kent’in derinliklerine yönelmeden önce Barbikan’ın tam karşısındaki Jan Matejko Meydanı’na göz atmak istiyoruz. Meydanı Polonya tarihinin önemli kişiliklerinden Kral Jagiello’nun atlı heykeli süslüyor. Jagiello Polonya’nın kara yazgısına son vererek Grunwald’de Töton Şövalyeleri’ni yenmesiyle tanınıyor en çok. Anıt, 1910’da zaferin 500. Yıldönümü anısına yaptırılmış. Aziz Florian Kilisesi anıta fon oluşturuyor. Anıtın önündeki Meçhul Asker gömütüyle görüntü tamamlanmış oluyor.
Jagiello Anıtı, Aziz Florian Kilisesi, Güzel Sanatlar Akademisi, Meçhul Asker Anıtı
Meydana adını veren Jan Matejko’nun kurucusu olduğu Güzel Sanatlar Akademisi meydanın Bastowa Caddesi’ne açılan köşesinde yükseliyor.
Jan Matejko (1838-1893) Polonya tarihinin önemli askersel ve politik olaylarını betimleyen tablolarıyla tanınan Krakovlu bir ressam. Grünwald Savaşı’nı da betimleyen bir tablosunun varlığı adını taşıyan meydanın Grunwald’le özdeşleşmesi anlamına gelmiş oluyor. Jan Matejko adı ayrıca Scepanski Meydanı’ndaki Sanat Sarayı’nda da yaşatılıyor. Bir de Florianski Kapısı’ndan girdikten sonra dikkat çeken çerçeve içindeki heykeli unutulmamalı.
Jan Matejko
Florianski Kapısı
Küre evi
Eski Kent’i çevreleyen surların içine girmeden önce Küre Evi’ni de fotoğraflamadan geçmek istemiyoruz. Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 1906’da yaptırılan Yeni Sanat mimarlık örneği bu yapıyı sıra dışı kılan piramit biçimli külahının tepesine yerleştirilmiş olan yerküre.
Artık Florianska Caddesi’ne yönelip Eski Kent’e girebiliriz.
ESKİ KENT
Hemen sağımızdaki Czartorsyki Müzesi ve onun önündeki küçük meydanı süsleyen Merkür Anıtı hoş geldiniz diyor gezginlere.
Czartorsky Müzesi ve Merkür heykeli
Tam adıyla Adam Jerzy Czartorsky (1770-1861) yabancımız sayılmaz. İstanbul’da Polonya Kolonisi kurulmasını sağlayanlardan. Polonya bağımsızlığını yitirince kendisini gösteren diyasporanın öncülerinden. İstanbul’daki Polonezköy ilk olarak onun adıyla Adampol olarak çıkmış ortaya. Üç katlı bu yapı günümüzde sanat müzesi olarak kullanılmakta.
Birkaç adım sonra Pazar Meydanı’ndayız. Burası Eski Kent’in en önemli ve görkemli meydanı. Krakov, Varşova’ya göre daha şanslı bir kent. Her ne kadar Naziler Krakov’u da işgal etmişlerse de; Varşova gibi yerle bir olmamış. Bu meydan öteden beri Krakov’un merkezi olmuş. 200X200 metre boyutlu meydana her bir kenardan üçer cadde açılıyor.
Meydanın ortasındaki Giysi Pazarı (Sukienicce) kapalı çarşı biçemli bir alışveriş merkezi. Bir büyük yangın sonrası 1555’te yeniden yapılmış, 1875’te ise yeniden düzenlenmiş. XIX. yüzyıl Polonya sanatı örneklerinin yanı sıra hediyelik ve takı dükkânlarını barındıran kapalı çarşı gezginlerin önde gelen uğrak yeri.
Aziz Meryem Kilisesi, Aziz Adelbert Kilisesi, Kule, Giysi Pazarı
Giysi Pazarı’nın doğusunda Adam Mizckiewicz heykeli yer alıyor. Vatansever Polonyalı burada da unutulmamış. Meydanın güneyinde Krakov’un en eskilerinden olan Aziz Adalbert Kilisesi yer alıyor. Söylenceye göre Aziz Adalbert Prusyalıları dine çağırmak için başladığı misyoner yolculuğuna burada verdiği vaaz ile başlamış.
Azize Meryem Kilisesi, Kafa ve Adam Mizikiewicz
Yakındaki 70 metrelik Hükümet Konağı Kulesi XIX. Yüzyıla kadar bu meydanda yer alan varlıklardan geriye kalan tek yapı. Kulesi ayakta olan yapının kendisi 1846’da tümüyle yıkılmış.
Meydanın batı tarafında yan yatmış “Kafa” ya da diğer adıyla “Eros Benedato” Tadeus Kantor’un öğrencisi İgor Mitoraj’ın elinden çıkmış. Gezginlerin ilgisini çeken ve buluşma noktası olan heykel ilk olarak gardaki alışveriş merkezinin önüne konulmak istenmiş. Sanatçının direnmesi üzerine şimdiki yerine yerleştirilmiş.
Azize Meryem Kilisesi’nin çifte kulelerinden kuzeydeki XV. yüzyılda uzatılarak külahla taçlandırılmış. Bu kuleden her saat başı borazan çalınıyor. Diğeri ise çan kulesi olarak iş görüyor. Giriş kapısı üzerindeki sundurma da oldukça estetik bir görünüme sahip. İç duvarlarında yer alan sanat yapıtlarının tasarımı Jan Matejko imzalı.
Meydanda sıra sıra gezgin bekleyen faytonlara rastlıyoruz. Erkek sürücüye mutlaka hoş giysileri içinde bir de hanımefendi eşlik ediyor. İsteyenler Krakov’da fayton keyfi de yapabilirler.
Paytonlar
Meydandan Grodzka Caddesi yoluyla güneye doğru ilerliyoruz. Franziskanska Caddesine eriştiğimizde sağımızda Franziskan ve solumuzda ise Dominikan kiliseleri boy gösteriyor. Fransizkan Kilisesi 1672’de yapılmış. Mahzenindeki özgün hava koşullarının buraya konulan ölülerin kendiliğinden mumyalanmasını sağladığı söyleniyor. Franziskan Kilisesi’nin önündeki küçük meydanda Dr Josef Dietl’in (1804-1878) heykeli yer alıyor. Hastaları kaplıcalarda tedavi eden Dr Dietl Jagiellonian Üniversitesi Rektörlüğü de yapmış. Özerk Galiçya döneminde, 1866’da Krakov’da seçilmiş ilk belediye başkanı olmuş. Heykelin yeri uzun uğraşlar sonunda seçilmiş. Krakov’daki en iyi konuşlandırılmış heykellerden birisi olarak görülüyor.
Dominikan ve Franziskan Kiliseleri, Josef Dietl Anıtı
1250’de yapılmış olan Dominikan Kilisesi’ndeki Aziz Jacek türbesi burayı kitlesel hac noktasına dönüştürmüş. Geçirdiği yangından sonra 1872’de yeniden yapılmış.
Güneye doğru Grodzka boyunca yürürken solumuzda sırasıyla Aziz Peter ve Aziz Paul, Aziz Andrew ve Aziz Martin kiliselerini görüyoruz.
XVII. yüzyıl başında yapılan Aziz Peter ve Paul Kilisesi Roma’daki II Gesu Cizvit Kilisesi örnek alınarak yapılmış. Erken Barok biçemin Orta Avrupa’daki en muhteşem örneklerinden birisi sayılıyor.
Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi
Aziz Andrew Kilisesi Krakov’daki en iyi Romanesk mimari örneklerinden birisi olarak kabul ediliyor. İlk yapım tarihi 1098 olmakla birlikte 1200’de yeniden yapılmış. 1241’deki Tatar akınları sonrasında ayakta kalan tek yapı olmuş.
Aziz Andrew Kilisesi
İlk olarak XIII. yüzyılda yapılan Aziz Martin Kilisesi’ne Çıplak Ayaklı Karmelite Rahibeleri getirilmiş. Rahibeler XVII. Yüzyılda yıkılan eskisinin yerine yenisini yaptırmışlar.
Aziz Martin Kilisesi
Grodzka Caddesi barındırdığı tarihsel yapıların yanı sıra farklı ülke mutfaklarına da ev sahipliği yapıyor. Ukrayna ve Macar lokantaları denendi. Önerilir!
Grodzka Caddesi’nde Ukrayna ve Macar lokantaları
Grodzka’nın sonuna geldiğimizde Krakov’un ilk yerleşim yerlerinden de olan tarihsel Wawel Tepesi’ne varmış oluyoruz.
WAWEL TEPESİ
Wawel Tepesi Krakov’un Kabataş devrine uzanan tarihine beşiklik etmiş. Krakov’a adını veren Kral Krak’ın VIII. yüzyılda burada yaşadığı düşünülüyor. Vistül’e egemen bu tepenin geçmişte ne denli değerli bir yerleşim olanağı sunduğuna kuşku yok. Wawel eskil dönemlerden beri yerleşim almakla birlikte Cesur Vladislav ve Kazimierz dönemlerinde biraz daha fazla ilgi odağı olmuş. Polonya’nın bağımsızlığını yitirdiği yıllarda Wawel Avusturya birliklerinin garnizonu olmuş. Wawel tepesi II. Dünya Savaşı’ndan etkilenmeyecek kadar şanslıymış.
Kale surları XV. yüzyıldan başlayarak XIX. yüzyıla kadar değişik dönemlerde yükselmiş. Surlarla bütünleşik üç burçtan Sandomierz’e çıkmak ücreti karşılığında olası. Yüz kırk dolayındaki basamağı biraz soluk kesici olsa da tepesinden çevreye göz atmak çok daha soluk kesici. Vistül ve Krakov’u egemen bir yükseklikten görmek için bire bir.
Sandomierz Kulesi
Sandomierz’den görünümler
Önemli yapılardan biri olan Krakov Katedrali Kısa Vladislav tarafından yaptırılmış. Zygmunt kulesinde 11 tonluk ağırlığı ve 2 metrelik çapıyla Polonya’nın en büyüğü olan çanı, Barok külahı ve Zaluski şapeliyle ilginç bir yapı. Katedral Müzesi 1978’de Başpiskopos Karol Wojtyla ya da bizim bildiğimiz adıyla Papa II. Jean Paul tarafından kurulmuş.
Ayrıca, katedralde ünlü şairler Adam Mickiewicz ve Julius Slowacki’nin yanı sıra krallar Stefan Batory ve III. Jan Sobieski’nin mezarları da yer alıyor.
Wawel’de Krakov Katedrali ve Papa II. Jean Paul Heykeli
Wawel tepesinde yapılardan arta kalan alanda arkeolojik bölge yer alıyor. Buradaki yapılar XIX yüzyıl başında Avusturyalılar tarafından yıkılmış.
Arkeolojik alan
Wawel Kraliyet Şatosu’nun eski dönemlerdeki durumuyla ilgili ayrıntılı bilgi yok. Bugünkü şatoyu Güçlü Kazimierz ve sonrasında Kısa Vladislav yaptırmış. Başkent olduğu yıllarda pek çok taç giyme törenine tanıklık eden şato başkentin taşınmasıyla önemini yitirmiş. Sonraki yıllarda işgal güçlerinin barınağı olmuş. Şu anda bir sanat müzesi olarak işlev görüyor.
Kraliyet Şatosu
Kraliyet Şatosu’nun eklentileri olan mutfak ve mahzenleri de düzenlenmiş. Burada da “Yitik Wawel Sergisi” gezilebiliyor. Wawel’in ortaçağdaki durumunu yansıtan eserlerle dolu müze son derece ilgi çekici.
Yitik Wawel’den görünümler..
Wawel’den ayrılmadan önce Ejderha İni de gezilebilir. Dış taraftaki ejderha heykeliyle yetinilebileceği gibi sarkıtlı, dikitli mağaradan geçilerek de çıkılabilir heykelin önüne. Şansınız varsa belirli aralıklarla ağzından ateş saçışına rastlayabilirsiniz. Biraz daha şanslıysanız görüntüleyebilirsiniz.
Ejderha ini ve ejderha heykeli
Ejderhaya ilişkin bir de söylence var. Geçmişte, ejderhanın zulmünden yılan hükümdar onu alt edecek kişiyi kızıyla evlendireceği sözünü vermiş. Bunun üzerine harekete geçen ayakkabı tamircisi Skuba ejderhaya katran ve sülfürden oluşan karışımdan yedirmiş. İçi yanan ejderha Vistül’den olanca suyu içince patlayıp ölmüş. Skuba da bu becerisinin karşılığında krala damat olmaya hak kazanmış.
Krakov gezisi büyük ölçüde tamamlanmış oldu. Vistül’ün diğer yakasındaki Schindler Fabrikası ile yanı başındaki Yahudi Gettosu ve Kazimierz bölgesini ayrıca bir yazıya konu etmek çok daha iyi olacak diye düşündüm.
Daha fazla görsel için : https://picasaweb.google.com/113712996036446725753/KRAKOV1718TEMMUZ2015























































































Hüsnü Uğur için bir cevap yazın Cevabı iptal et