ALACAHÖYÜK

Boğazkale’den Alacahöyük’e varmak için 35 kilometre doğuya yol alıyoruz. Anayoldan ören yerine ayrılan dar ama düzgün yolda bir kaç kilometre ilerledikten sonra bir başka Hitit başkenti bütün görkemiyle karşımıza çıkıyor. Aynı adı taşıyan köy ören yerinin hemen yanı başında yer alıyor. Daha önceki yıllarda ören yerinin üzerinde kurulmuş olan köy biraz öteye taşınarak ören yeri kazılabilmiş. Ören yerindeki pek çok buluntunun benzerleri zamanında köyün yapı malzemesi olmuş.

img_2436

Alacahöyük köyü

Ören yeri girişinde Hitit Güneş Kursu’yla süslenmiş bir çeşme karşılıyor ziyaretçileri. Çeşmenin üzerinde strese iyi geldiği yazılmış. Böyle bir yerde stresle insanın bir araya gelmesi söz konusu olamayacağı için anlam veremiyoruz bu sözlere. Şapinuva’ya göre daha geniş bir alan kazılarak ziyarete uygun duruma getirilmiş.

img_5718

Ören yerine girişte küçük dostumuz Tulya karşılıyor gelenleri. Tulya adı bize olimpiyatta ülkemizi temsil eden jimnastikçi genç kızımızı çağrıştırıyor. Tulya’nın yaşam kaynağı anlamına geldiğini öğreniyoruz. İlk olarak 1835’te bulunan Alacahöyük’te tam 100 yıl sonra Atatürk’ün isteğiyle kazılara başlanmış. İlk milli kazımızın burada gerçekleştirilmiş olması bir başka önemli not.

img_5719

Atatürk savaşlar yorgunu bir önder olarak kendisini bilmeyen, kendisini sevmeyen ve kendisini saymayan bir toplumla başbaşa olduğunun fazlasıyla farkındaydı. Milletleşme sürecinde tarih bilgisinin önemli rol oynayacağının da! Anadolu tarihine ilgisi tarihe düşkünlüğünün yanı sıra bu nedene de dayanıyor olmalıdır. Bu nedenle Alacahöyük kazılarını başlatma buyruğunu vermiş ve yetinmeyerek kazılara eşlik etme gereği duymuştur. Eski çağ Anadolu halklarıyla bağlantı kurarak milletleşme sürecini hızlandırma ve sağlam temellere dayandırma gereği duymuş olmalıdır. Her geçen gün farklı bir yönünü keşfettiğimiz Atatürk’ü bir de bu açıdan anlamakta yarar olduğu kesindir.

Ören yerindeki 5000 metrekare alana sahip büyük tapınağın varlığı Hititlerde dinin önemini gösterir. Hititlerde kral başkomutan ve başyargıç olduğu gibi başrahip unvanı da taşımaktaydı.

Sfenksli Kapı’dan geçmeden önceki küçük meydanda dekovil vagonları görülüyor. Kazılar sırasında kullanılmışlar ve şimdi onlar da sergi nesnelerine dönüşmüşler. Sfenkslerden birinin iç yüzünde ayakta duran boğa Hititlerdeki fırtına tanrısı kültünü betimlerken, ortostatın geri kalan bölümlerinde tanrıya kurban sunumu canlandırılmış. Bir başka kabartıda ise merdivenden çıkışla göğe yükseliş, yaklaşma tasvir edilmiş. Karşı taraftaki iç yüzde yer alan çift başlı kartal kabartısı yeryüzündeki en eski çift kartal simgesi. Çift başlılık kadın-erkek eşitliğini yansıtırken, pençelerindeki tavşanlar güç göstergesi olarak kendisini göstermekte.

 

Sfenksli Kapı’dan geçer geçmez duvar restorasyonlarında kullanılmış olan demirler ve harç çekiyor dikkatimizi. Biraz daha özenli olmak gerekiyor bu işler yapılırken. Hele bir de 3500 yıl önce benzer duvarlar ören Hititlerin ustalığı akla getirilince gözler önüne serilen olumsuz manzaralar daha bir üzüyor insanı.

img_5755

Örneğine Çorum Müzesi’nde rastladığımız mezarlardan burada çok daha fazla sayıda var. Bu mezarlara gömülen kimselerin statülerine ilişkin bilgiyi birlikte gömüldükleri nesneler aracılığıyla almış oluyoruz. Teşub’u simgeleyen boğa başları, geyik figürleri ve onlara eşlik eden takılar ve başka değerli eşyalar ile güneş kursları çekiyor dikkatimizi.

Hitit mezarları ve ölüye eşlik eden değerli nesneler

Ören yerindeki etkileyici Eski Tunç Çağı mezarlarına potern olarak adlandırılan yeraltı yolları, metal işlikleri, dinlenme alanları, küçüklü, büyüklü tapınaklar ve silolar eşlik ediyor.

Hititler çok tanrılı bir din inancına sahipler. O kadar çok tanrıları var ki; doğallıkla “bintanrılı” olarak niteleniyorlar. Çok tanrının içinde Fırtına ve Güneş tanrıları öne çıkanlar. Gündelik yaşamda gereksinim duydukları tanrı sayısı 70-80 olmakla birlikte fethettikleri ülkelerin tanrılarını da tanrıları arasına katıyorlar. Belli ki, o tanrıların gazabından çekiniyorlar ve kendilerince önlem alıyorlar.

İnsan eliyle yapılmış yeraltı yolları olan Poternler Hitit kentlerinin vazgeçilmez yapıları olmuş. Poternler kentlerin yeraltını boydan boya kat eden ve ulaşımı kolaylaştıran geçitler olarak da tasarlanmış. Savaş durumunda ise kaçış ya da saldırı yolu olarak kullanılmışlar. İçi toprakla doldurulmuş bu yollar bindirme tekniğiyle yapıldıktan ve sıkıştırıldıktan sonra içleri boşaltılarak kullanılır duruma getirilmişler.

Poternler

Alacahöyük ören yerindeki küçük müzede ise kazıda kullanılan gereçler, kazılara ilişkin bilimsel yayınlar, Atatürk’ün kazılara ilgisini belgeleyen görsel ve yazılı belgelerin sergilendiği köşe oluşturulmuş.

img_5819

Müzede insanlık tarihinin belki de ilk sırt çantası sayabileceğimiz yassı matarayla tanışıyoruz.

img_5829

Ankara’nın Sıhhiye Meydanı’nı süsleyen replikasından tanıdığımız geyik heykeli de olanca estetiğiyle selamlıyor müze ziyaretçilerini. Böylesine bir güzellğe savaş açan günümüz vandallarının kulaklarını çınlatıyoruz. 3500 yıllık geçmişi bir yana bırakarak, geçmişi dinselliğe sıkıştıran insanlık düşmanlarının yarattığı karmaşa geliyor aklımıza. Hititli atalarımıza bir özür borcumuz olduğunu anımsıyoruz aramızda dolaşan, nereden geldikleri belirsiz bu tiplerin yaptıklarından ötürü.

Müzede sergilenen nesnelere yansıyan incelik, estetik ve güzellik Hititli atalarımıza olan sevgi ve hayranlığımızı katlamaya yetiyor.

Bugün eriştiğimiz noktada onların da payı olduğunu nasıl göz ardı edebiliriz?

Saygılar, sevgiler, teşekkürler Hititli atalarımıza…

Onlar olmasa, onların özgün ve işlevsel yaratıları olmasa bugüne erişemezdik diye mırıldanmaktan alamıyoruz kendimizi…

Posted in

Yorum bırakın