
Seçime gün sayıyoruz! Sizce ülkenin sorunları sıralansa aklınıza gelenler neler olurdu? Ortalama yurttaş güvenlikten, terörle mücadeleden ve elbette hayat pahalılığı ve bıçak sırtındaki ekonomiden söz ederdi.
Halkın oyunu isteyen siyasetçilerimizin gündeminde DERSİM’le ifade edilen başı, sonu belirsiz; belirsiz olduğu kadar tehlikeli ve yapay bir gündem var.
Şu anda hapiste olan temiz yüzlü, saz çalan ve elbette iyi yürekli olduğundan kuşku duyulmayan ama epeyce ayrılıkçı partinin Cb adayı Şeyh Sait ve Seyit Rıza aşkını bir kez daha ilân ediyor. Sorsanız mangalda kül bırakmayacak düzeyde solculuk taslar. Ama, iş ayrılıkçılığa ve ortaçağ özlemciliğine, feodal ve dinci beylere övgü dizmeye gelince herkesi sollar!
Seyit Rıza aşkı konusunda yalnız değil bu mahpus adayımız!
Cumhuriyet’i kuran partinin de Dersim üzerinden Seyit Rıza aşığı olduğu anlaşılıyor seçim sonrası Dersim Araştırma Komisyonu kurulması sözü verişinden.
Denebilir ki; seçim eğik düzlemindeyiz. Önce gönülleri sonra da oyları kazanmaktır amaç. Seçim sürecinde olur böyle şeyler! Pragmatizmin siyasetteki yeri hiç kuşkusuz sanılandan fazladır. Ama, bir ülkenin varlık nedenini kumar öğesi gibi ortaya sürmek ne ilkelilikle ne de pragmatizmle açıklanamaz. Aradan geçen 80 yıldan sonra Dersim’i kaşımak Cumhuriyet yıkıcılarına yarar.
Dersim’de bundan 80 yıl önce neler olmuştur? Kuşkusuz bilinmelidir! Ama, o olayların ortaya çıkma nedenleri ve baş oyuncuları da tanınmalıdır. Yalnızca Milli Mücadele döneminde Anadolu’da çıkan ayaklanma sayısı 21 (yirmi bir)’dir. Cumhuriyet’in kurulması sonrasında da bu ayaklanmalar sürmüştür. En bilinenleri Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim isyanlarıdır.
Hepsinin ortak noktası ortaçağın hortlatılmasıdır. Hemen tümünde dış destek ve hiç olmazsa özendirme söz konusudur.
Dersim’de henüz 15 yaşındaki Cumhuriyet’e ayaklanma karşısında gereken yapılmıştır. Yapılanların eksiği varsa bile fazlası yoktur.
Bugün Dersim üzerinden oy devşirmeyi tasarlayanlara sormak gerekir!
Seyit Rıza adlı bir ortaçağ artığının öncülüğündeki başkaldırı karşısında alttan alınıp ödün verilerek tarihin çarkının geri dönmesine izin mi verilmeliydi? Bu her şeyden önce insanlığa, temelinde kan ve can olan Milli Mücadele’ye ihanet olmaz mıydı?
Aradan geçen 80 yıldan sonra yaşananları hem de Dersim adıyla anmak, Cumhuriyet’in kendisini savunma hakkını görmezden gelmek ve bu yolla tarihi yargılamak kabul edilebilir bir şey olamaz.
Devlete vergiyi sorgulayan, devletin otoritesini sarsmak isteyen ve kendi küçük dünyasında Cumhuriyet’i yok sayıp zorbalığını sürdürme özlemiyle yanıp tutuşan Seyit Rıza ve benzerlerinin birkaç gün sonraki seçimlere oy devşirme malzemesi olabilmesi acı ve bir o kadar düşündürücüdür.
Kitleleri halkla ilişkiler yöntemleriyle güdüleyebilen ve Cumhuriyetçi, Atatürkçü kesimleri bile ayrılıkçılık ve bölücülük yedeği yapabilenlerin kulakları çınlasın!
Seksen yıl sonra Dersim söylemleriyle ortaya çıkanlar bu gibi defolu ürünlere alıcı çıktığı sürece satıcı olmayı sürdürecekler yazık ki!
Sorun olumsuz konumdakilerin yanına giderek, onlarla birlikte saf tutarak değil, olumsuz konumdakileri kendi yanına çekerek çözülür. Oysa oy, gönülse gönül kazanılır!
Tarihten örnek vermek gerekirse; Mustafa Kemal, Dersimli Diyap Ağa’yla Milli Mücadele ortak paydasında buluşmuştur. Buna karşılık, Cumhuriyet’e başkaldırma densizliği gösteren Seyit Rıza’ya ise demir yumruğunu indirmekte ikileme düşmemiştir.
Cumhuriyet sırtından hançerlenerek korunmaz! Tersine, Cumhuriyet’i her fırsatta hançerleme peşinde olanların karşısına kararlılıkla dikilerek korunur.

Yorum bırakın