Yüreğimizi dağlayan anne ve 11 aylık yavrusunu hedef alan alçak terör eylemi kişi ve kurumları kınama bildirileri yayınlamaya zorladı!
Bu zorlamadan TTB ve İzmir Tabip Odası yönetiminin de payına bir şeyler düşmüş olmalı ki; olayı kınamışlar. Görünürde olumlu olan bu metinlerin ortak noktası kınar gibi yapmaktır.
Görüntüyü kurtarmak, kınadın mı sorusuna ona ne şüphe yanıtı verebilmektir temeldeki amaç. Bu önemli saptamayı niyet okuma yoluyla değil her iki kuruluşun bildirilerine yansıyan dile dayanarak yaptığımı vurgulamakta yarar görüyorum.
Emperyalizmin kara gücü olmakta sakınca görmeyen sözde solcu gerçekte Seyit Rızacı, Şeyh Saitçi ayrılıkçı terör örgütü PKK’nın göz ardı edilmemesi gereken bir başka önemli özelliği de “bebek katili” oluşudur. Bundan 25 yıl önce Başbağlar’da sergilenen bebek katili davranışı Hakkâri’de yinelenmiştir. Efendileri olan emperyalistler gibi vicdandan, insaftan ve mertlikten yoksundurlar. Hedefe giden yolda her davranışı ve eylemi hak olarak görmektedirler.
PKK terör örgütü ve onun siyasal düzlemdeki uzantısı HDP tanınmayan, bilinmeyen yapılar değiller.
Burada, bu açıklığa karşın onlara destek olan, onlarla omuzdaş olmakta sakınca görmeyenlere birkaç çift sözümüz olmalı!
Adı anılan her iki yapının meslek örgütü, sendika, dernek, demokratik kitle örgütü görünümlü bir bağlaşıklar topluluğu olduğu hiç ama hiç akıldan çıkartılmamalı!
Yine unutulmamalıdır ki; tetiği çeken, tuzağı harekete geçiren kanlı eller kadar bu emperyalist kurguya bir şekilde dahil olanlar, sessiz kalanlar ve kendilerince ustaca seçildiği sanılan sözcüklerle örtülü destek sunanlar da bir o kadar sorumlu ve kusurludur.
Türkiye’deki 150 bin hekimin meslek örgütü olmakla görevli olan bu kuruluşların daha önce de pek çok kez yaptıkları gibi renksiz, kokusuz ve ruhsuz bildirilerle terörü kınar gibi yapıp ona destek çıkmaları kabul edilebilir gibi değildir.
Hekimlerin, Tıbbiyeli kimlikleriyle yaşadığımız ülkenin temelinde harçları olduğu düşünüldüğünde bu yaşadıklarımızın çok daha dehşet verici olduğunu saptamak kaçınılmaz olmaktadır.
Türkiye kurulduğunda da kocaman bir şehitlikti. Aradan geçen yıllar bu niteliği değiştirmedi, geliştirdi yazık ki! Özellikle, emperyalist kurgunun bir parçası olarak harekete geçirilen ayrılıkçı terör ülkenin bu görünümünde yeni mekânların oluşması sonucuna yol açtı.
Her birimiz şu anlatacaklarımı doğrulayabilir.
Her gün evimden işyerime gelene kadar kat ettiğim yaklaşık 10 kilometre boyunca adları şehitlerle anılan parkların, okulların önünden geçiyorum. Başka deyişle, şehitlikleri selâmlamış oluyorum. Bu duruma Anadolu’nun hemen her kentinde ve kasabasında da rastlamak olasıdır.
Dolayısı ile, ayrılıkçı teröre verilen şehitler aramızda olmasalar da gündelik yaşamımızın parçası durumundadırlar. Bir bakıma belleğimize çivilenmişlerdir. Bu ortamda yaşayan bizlerle alay edercesine, acımızı depreştirircesine sözde kınama bildirilerini kaleme alma cüreti gösterenleri kınıyor, ülkemizin ruhuna ve değerlerine aykırı davranışlarından dolayı bu kurumlarımızı yönetenlerin durumlarını gözden geçirmelerini istiyorum.
Bir örnekle sonlandırıyorum satırlarımı…
İzmir Tabip Odası bildirisinden bir bölümce :
“…..Dava ile yeniden sivillere yönelik katliam ve saldırıların yüreğimizdeki yarattığı sızı alevlenmişken, Hakkari’den gelen bir haber ile yeniden sarsıldık. Bir anne ve bebeğinin tuzaklanmış patlayıcı ile katledilmesinden derin acı hissettik……”
Bu bölümü okuduğunuzda sanırsınız ki; bomba ete, kemiğe bürünmüş, kendi kendine yola çıkıp kendini tuzaklamış.
Hanımefendiler, beyefendiler;
Bu bombayı bir üreten, bir getiren ve bir de yerleştirip tuzaklayan yok mudur? Bunu yapanların üyesi olduğu terör örgütü PKK değil midir? Eğer böyleyse bu örgütün adını anmaktan korkmanız ve kaçınmanız nedendir?
Terör örgütünü tanıyoruz, biliyoruz!
Sizlerin vicdanı da mı nasır bağladı?
Yok mudur bir diyeceğiniz?
Kınama görünümlü rezalete ne diyorsunuz?
Yazıklar olsun terörü adıyla, sanıyla anarak kınama yapamayan sizlere…


Yorum bırakın