Ordu’dan başlayıp doğuda Artvin’le sonlanan kıyı şeridine eklenen Gümüşhane ili Doğu Karadeniz olarak tanımlanıyor. Nüfusu yaklaşık 2.5 milyon olan Doğu Karadeniz’in ekonomik getirisinde çay ve fındık önde gelen ürünler. Çaydan 1 milyon kişinin yaşamını kazandığı bölgenin Türkiye fındık dikim alanlarının % 60’ını barındırdığı göz önüne alındığında çaydan geri kalır yanı olmadığı anlaşılır.

doğu karadeniz

 

fındık

cay-uretimi

 

Doğu Karadeniz yeşille mavinin birleştiği, yeşilin aklımızın almayacağı kadar çok tonunun bulunduğu yerdir. Yeşilin varlığını, maviye başka deyişle suya borçlu olduğu düşünüldüğünde bölgenin hemen her mevsim yağışlı olması şaşırtıcı değildir. Bölge genelinin yanı sıra özellikle Rize yıllık yağış niceliğinde 2000 mm sınırını zorlayan uzak ara en çok yağış alan ilimizdir. Özetle, Doğu Karadeniz’e gidip de yağmura rastlamak değil rastlamamak olaydır. Biz bir hafta boyunca yağmura rastlamadık diyemesek de ıslatıcı, gezimizi aksatıcı yağmura tutulmayarak benzerine az rastlanacak bir deneyim yaşamış olduk. Yeşilini seven yağmuruna katlanmalı!

Bölgenin diğer bir önemli ayırt edici özelliği de yükseltiler yöresi oluşudur. Kıyı boyunca uzanan ensiz düzlükler yönünüzü güneye dönüp içlere ilerlediğinizde Doğu Karadeniz dağlarının yükseltileriyle tanışmanızı gerektirir. Bin metrenin altındaki görece alçak yükseltilerde varlığını sürdüren çay ve fındık daha yükseklerde yerini ladin, kestane, köknar, kayın, ceviz ve benzeri ağaçlara bırakır. İki binlerden sonra ise ağaçlar da sahneden çekilerek yüzeysel otlardan başka bitki görmez oluyorsunuz.


Kıyı şeridinde yaşayanlar bir yana bırakıldığında;
iç taraflarda ve dolayısı ile yükseltilerde yerleşmiş olanlar için yaşamın hem coğrafik hem de iklimsel nedenlere bağlı olarak son derece zor olduğunun altını çizmekte yarar var. Dağların eteklerinde ve doruklarında biri birine uzak konuşlu sayısız hanenin varlığı yöredeki yaşamın güçlüğünü tüm açıklığıyla ortaya koyar. Her ne kadar son yıllarda bölgenin ulaşım ağına çok sayıda yol eklenmiş olsa da her haneye yol yapılması olanaksız olduğundan dağlardaki dağınık yerleşimin bölgeye özgü ulaşım yöntemlerinin geliştirilmesini kaçınılmaz kıldığı kesindir.

 

IMG_9266

Bölgeye gezi amacıyla gelenlere farklı bir heyecan ve deneyim yaşatmak amacıyla sunulan zipline’ın bir teleferik türevi olarak bölgede önemli bir insan ve yük taşıma aracı olduğunu gözardı etmemek gerekir.

Bölgeye ilişkin zorlu koşullar özellikle yükseltilerdeki tekil yerleşimlerde yaşayanların kendi kendine yeter bir yaşam düzeni kurmasını kaçınılmaz kılmış. Belki de bu zorunluluğun yarattığı baskıyla ülke genelinde gerileyen tarımsal ve hayvansal üretim bölgedeki varlığını sürdürebilmiş.

Bölgenin zorlu koşullarının burada yaşayanların bedensel özelliklerine de yansıdığını söylemek olası. Buralarda yaşam için vazgeçilmez olan hareketlilik fiziksel açıdan uygun durumda olmayı gerektiriyor.

Doğu Karadeniz havasını Trabzon’da solumaya başlıyoruz. Sabaha karşı başlayan yolculuğumuzun yorgunluğunu Trabzon’da atmaya başlıyoruz. Yöresel lezzetlerle bezenmiş kahvaltının ardından Aya Sofya Camisi’yle başlıyoruz gezi maratonuna. Camiye dönüştürülmüş olsa da adından da anlaşılacağı gibi bir zamanların kilisesindeyiz.

Aya Sofya yazıtı, çan kulesi, mezarlık

Aya Sofya’dan görünümler

 

KOMNENOS
Trabzon’dan başlayan yolculuğumuzda kıyı boyunca uzanan Karadeniz Sahil Yolu’yla doğuya doğru ilerliyoruz. İlçesiyle, beldesiyle ve onların arasına karışan il merkezleriyle yerleşim yerleri ipe dizilmiş gibiler. Birinin bitiminde diğeri başlıyor. İç taraflardaki zorlu koşullar doğal olarak pek çok insanın kıyıları tercih etmesi sonucuna yol açmış. Sahil yolu ulaşımı kolaylaştırmanın yanı sıra hızlandırmış. Sahil yolunun insanla deniz arasına duvar ördüğü savı bölge insanının yola ilişkin algısıyla pek örtüşmüyor gibi geldi bize. Zorluklarla dolu bir coğrafyada kıyıda da olsa bir zorluğun eksilmesine itirazı olmamış bölge insanının.

Ardışık yerleşimleri geride bırakarak sahildeki son durağımız Ardeşen’e varıyoruz. Ardeşen’de bir yırtıcı kuş heykeli çekiyor dikkatimizi. Rehberimiz atmaca yakalama ve atmacayla birlikte yaşama kültürünün yörede önemli bir yeri olduğunu anlatınca heykelin anlamı yerine oturmuş oluyor.

ATMACA

Ardeşen’de atmaca

Buradan güneye yöneliyoruz. Yönümüz Çamlıhemşin. Bu yolda ilerleyerek Fırtına Vadisi’ne de girmiş oluyoruz. Gezidaşlardan isteyenler rafting ve zipline deneyimi fırsatı buluyorlar. Her ikisinden de korkmaya gerek yok. Olağanüstü güvenlik önlemleri eşliğinde yapıldıkları için kaygıya yer yok. Usta ve Avrupa ölçeğinde şampiyon raftingcilerin önderliğinde size düşen tadını çıkartmak oluyor.

IMG_7508

Zipline ise çelik halat üzerinde yol alan yüksek güvenlikli makaralar aracılığıyla yapılıyor. Makaraya yine yüksek güvenlikli bir düzenekle bağlı olduğunuzu söylememe bilmem gerek var mı?

IMG_9281

Adrenalinli başlangıç iyi geliyor deneyenlere. Denemeyenlerse Fırtına deresi kıyısında çağlayan suyun coşkun sesi eşliğinde çaylarını yudumlayarak ve elbette yeşilin bin bir tonunu seyre dalarak değerlendiriyorlar zamanı. Hızlı başlangıç sonrası yükselmeyi sürdürerek Çamlıhemşin’e varıyoruz. Yolculuk boyunca Fırtına Deresi’ni bir sağımıza bir solumuza alarak ilerliyoruz.

Otelimize varmazdan önce Çinçiva (Şenyuva) köprüsünü görmezden gelemiyoruz. Bölgede benzerlerine sıkça rastlayacağımız kemerli köprü 1696’da yapılmış bir Osmanlı eseri. Fotoğraflanmayı hak ediyor.

IMG_9337

IMG_3031

Çinçiva (Şenyuva) Köprüsü

Otele vardıktan sonra kısa bir soluklanmayı izleyerek yeşillikler arasında ve yağmur altında yürüyoruz.

Yakın zamanda yangın sonucu harap olmuş bir taş konak dile gelip bir şeyler anlatacak gibi duruyor yerli yerinde.

Yangınla harap olmuş taş konak

Orman içinden yürüyüşümüze doğal olarak yeşillikler eşlik ediyor. Albenili görünümleriyle mantarlar çekiyor dikkatimizi. Fotoğraflamaktan yorulacağımız kadar çoktular. Bir de yükseklere yerleştirilmiş, ayılara karşı korumaya alınmış karakovanlar. Yörenin eşsiz çeşitlilikteki florası benzersiz lezzette bal üretimi için birebir görünüyor.

Rehberimizin anlattığına göre ayılar en sevdikleri besinlerden olan bala erişim için her yolu denermiş. Yüksekte konuşlu kovanı kendisi alamazsa yavrusunu çıkartıp ona aldırırmış.

ARILAR1

İKİNCİ GÜN

Gezimizin ikinci gününde Pokut ve Sal yaylalarına yöneliyoruz. Pokut yaylasına yolculuk sırasında belki de yaşamımızın en uzun 11 kilometresini kat ediyoruz. Asfalt olmak şöyle dursun bolca çukurlu, bozuk zeminli ve aracımızın bir tekerleği boştaymış hissi veren sarsıntılı yolculuk Karadeniz’in acımasız coğrafyasıyla tanışmamızı pekiştiriyor. Başı dumanlı dağların gözlerimizin önüne serdiği eşsiz manzara karşısında soluğumuzu tutmak durumunda kalıyoruz.

Yüksekteki kafeden yayla evlerini kuşbaşı izleme fırsatı buluyoruz.

Pokut Yaylası’ndan görünümler

Bir sonraki durağımız olan Sal’a yürüyerek ulaşıyoruz. Çok değil yarım saat önce pırıl pırıl olmasa da açık olan hava yerini sise bırakıyor. Bizler için şaşırtıcı olan bu durum Karadeniz için sıradan olmanın ötesinde anlam taşımıyor.


Pokut’tan inişte Kendini Koruyan Mahalle’de kısa bir mola veriyoruz. Kendini korumasını yolunun olmamasına ve burada yaşamı bölgenin vazgeçilmez ulaşım aracı teleferiğe borçlu bu tek kişilik mahalle.


Fırtına Vadisi keşif çalışmalarımız öğleden sonra da sürüyor. Bu kez Palovit Şelalesi’ne gidiyoruz. Yol düzgün ve gidilebilir olunca bunaltıcı kalabalıkla omuz omuza iniyoruz şelalenin döküldüğü tabana. İzleyen günlerde de sürecek olana şelale ziyaretlerimize hazırlık yapmış oluyoruz. Suyun çağıltısı rahatsızlık vermek şöyle dursun, dinginlik hissi yaratıyor.

IMG_2990


Bölgedeki yükseltilerin her birisi doğal kale işlevi gördüğü için az sayıdaki kaleden birisi olan Zirkale’deyiz.

IMG_3013

zirkale

Günü Zirkale yakınındaki Tarzanpark’ta sonlandırıyoruz. Sağkalım parkı da diyebiliriz buraya. On metre kadar yükseklikte kurulmuş biri diğerini izleyen istasyonların aşıldığı Tarzanpark ilk günkü adrenalin şölenini kaçıranlara iyi geliyor. Abartıdan da kaçınalım! Çifte çengel düzeneğiyle boşluğa düşmesi olanaksız olan güvenlik önlemi kaza olasılığını sıfıra yaklaştırıyor. Gözünüz korkmasın! Yolunuz düşerse mutlaka deneyin!

 

tarzanpark1

Tarzanpark’ta sağkalım serüveni…

ÜÇÜNCÜ GÜN

Avusor yaylası yolundayız. Çamlıhemşin’den Ayder’e uzanan yol çok geniş olmasa da son derece düzgün ve asfalt kaplı. Ulaşımın kolaylığı Ayder’de gördüğümüz manzaraları besleyen bir damar gibi. Ayder’i tanımlamak için çarpık yapılaşma, kum gibi insan ve onlar arasında sivrilen Arap turistler gibi anahtar sözcükler yeterli olur. Bunca olumsuzluk karşısında keşke buraya gelmeseydik diye mırıldanıyoruz.

Ayder’den utanç kareleri…

Ayder’den olabildiğince kısa süre içinde ayrılıp Avusor Yaylası’na yöneliyoruz. Yol Pokut’unkini aratmıyor. Yolun bozulmasıyla birlikte kalabalıktan da eser kalmıyor. Avusor tırmanışında yalnızlığın keyfini çıkartıyoruz.

Avusor Yaylası

Avusor’da kısa bir soluklanma sonrası bugünkü doruk hedefimiz Büyükgöl’e doğru yürüyüşe geçiyoruz. Birkaç yüz metre yükseklik kazanacağız yürüyüş sonunda. Bitki örtüsü bir kez daha ağaçsızlaşıyor. Henüz doğdukları için çağıldayacak debiye sahip olmayan dere taslaklarını aşarak varıyoruz Büyükgöl’e.

Doruğa yaklaştıkça yoğunlaşan sis Büyükgöl’deki görüş uzaklığını 20 metreye kadar düşürünce eşsiz göl manzarası izleme hevesi kursağımızda kalıyor. İki saatlik çıkış yürüyüşünün yorgunluğunu atar atmaz inişe geçiyoruz. Kulağa hoş gelse de inişlerin daha çok kazaya gebe olduğunu aklımızdan çıkartmadan çıkıştaki özenimizi ve yoğunlaşmamızı sürdürüyoruz.

Avusor tam bir Laz Yaylası olarak tanımlanıyor. Avusor 2300 metre yükseklikte. Büyükgöl ise 2670. Büyükgöl tırmanışıyla deniz düzeyinden kabaca 400 metre daha yükselmiş olacağız.

IMG_3082

Büyükgöl’den görünümler

avusor-gölü-manzarası-480x600

Gönül isterdi ki; Büyükgöl’ü (Dobelecezane Gölü) bu şekilde görüntüleyelim. https://www.yoloykuleri.com/avusor-yaylasi/

 

Avusor’daki öğle yemeği sonrasında dönüş yolundayız.

Ayder’de gözlerimizi kapayasımız geliyor insan eliyle yaratılan doğa katliamını görmemek için. Olanaklı olsa da Avusor’a giderken Ayder’den geçilmese demek geçiyor içimizden.

IMG-5924

Gazete görseli 26 Ağustos 2018 tarihli SÖZCÜ’den alıntıdır. Kediye ciğer tesliminin belgesidir.

Bir tarihsel değeri ya da doğal güzelliği barındıran yere yol yapıldığı haberi aldığımda içim cız eder. Yolla birlikte kolaylaşan insan seli doğal güzelliği ve tarihsel değeri önüne katıp yerle bir edeceği için. Bu kural hemen hiç değişmiyor. Yanılmayı istesem de…

Avusor’da bari cep telefonundan söz edilmesin diyecekler biraz sabretsin! İnsanların bile geçit bulmakta zorlandığı bölgede cep telefonu sinyalleri bile engelleri aşmada zorluk çekiyor. Pek çok yaylada şirketlerin reklamlarının tersine cep telefonlarının kapsama alanı dışında kaldığına tanık olduk. Yörenin güçlüklere göğüs germe konusunda becerili insanı keskin zekâsıyla bu soruna da çözüm bulmayı amaçlamış. Avusor’da cep telefonu sinyali alınabilen bir noktada bu düzenek telefonlara sinyali almada en iyi konumu sağlamış. Boşuna dememişler! Gereksinimler buluşların mayasıdır diye!

Avusor’dan Büyükgöl’e tırmanış ve geri iniş günümüzün önemli bölümünü almış oldu. Günden geriye kalan zaman başka bir yere yetecek kadar değildi. Zaman olsa da enerjimiz yeter miydi? Kestirmek zor! Tarzanpark deneyiminin fiziksel ve psikolojik olarak yorucu olduğunu kabul etmeliyim.

Daha fazla görsel için :

https://drive.google.com/drive/folders/14f00J7Pawsu39oZAiXl6wzE5ZxMrnNQi?ogsrc=32

https://drive.google.com/drive/folders/1J7Fq2tPJmkGRKCaEzB6n7r22GBB2w_Ok?ogsrc=32

https://drive.google.com/drive/folders/1i_mvY-cdEqpKehqU5l-qQIw7NJ7tw3ba?ogsrc=32

https://drive.google.com/drive/folders/1etvTqIBCb816xZELXlc-GGbr2CBM6Gmt?ogsrc=32

https://drive.google.com/drive/folders/1ylGDHamqWdqF_AlXxXq8DK44sXox1juv?ogsrc=32

https://drive.google.com/drive/folders/1J1NywLiUZqZ9qLMdOTILJIGvSd94AENn?ogsrc=32

Posted in

Yorum bırakın