DÖRDÜNCÜ GÜN
Gezimizin iki devresi olduğunu var sayınca ortadaki Batum ziyaretini devre arası olarak niteleyebiliriz. Yeniden kente ve karmaşasına dönüş de denebilir. Gezinin bu bölümüne ilişkin izlenimler bağlantıdan okunabilir :
https://cumhuriyetciyorum.wordpress.com/2018/08/28/batumda-bir-gun/
Gürcistan Macahel’i. Yarısı Türkiye’de yarısı da Gürcistan’da kalan vadiyi Gürcüler de aynı adla anıyorlar.
BEŞİNCİ GÜN
Komşu kent Batum’dan Sarp sınır kapısı yoluyla vatan topraklarına dönüyoruz. Gezimizin ikinci yarısı Macahel Vadisi’nde geçecek.
Hopa’dan Macahel’e sapmadan önce Arhavi’ye varıp oradan güneye yol alıyoruz. Böylelikle Kamilet deresini izleyerek aynı adlı vadiye de girmiş oluyoruz. On üç kilometre sonra “ikisi bir yerde” kemerli köprüler görüyoruz. Önceki yazıda değindiğimiz Çinçiva Köprüsü’ne benzer mimariyle yapılmış olan bu köprüler görece yeni. Her ikisi de XVIII. yüzyılda yapılmışlar. İkili 30o açıyla yerleşmiş. Bölgede bu türden çok sayıda köprü bulunmakla birlikte “ikisi bir yerde” ilginç bir örnek.

Bir sonraki durağımız Mençuna Şelalesi. Asma köprüden dereyi aşıp karşıya geçiyoruz. Buradan ağaç kütükleriyle destkelenmiş yüksek basamaklı merdivenleri tırmanarak varıyoruz şelale tabanına. Sıkça çevreye ve manzaraya bakmaktan alamadığımız için kendimizi yarım saati aşıyor tırmanışı tamamlamamız. Gördüğümüz güzellik zorlu tırmanışı yaptığımıza değdi dedirtiyor. Bölgenin vazgeçilmezi olan bir başka asma köprüden karşıya geçerek şelaleye biraz daha yaklaşıyoruz. Mençuna 90 metre yükseklikte olmakla birlikte çift kırımlı olduğu için tek kırımlı şelalelere göre bir alt konumda sınıflandırılıyor. Bolca fotoğraf aldıktan sonra çıktığımız yoldan çok daha özenli bir şekilde iniyoruz.


Bölgenin dağında, taşında kertenkele bolluğu var
Mençuna Şelalaesi 90 metre yüksekliğine karşılık tek kırımlı olmaması nedeniyle “en” listesinin başında yer almıyor.
Hopa’dan güneye Borçka yönüne dönerek Macahel’e doğru yol almaya başlıyoruz. Borçka’ya gidişimiz açılan 5 kilometreyi aşkın uzunlukta Cankurtaran Tüneli aracılığıyla kolaylaşırken, yolculuk süremiz de bir o kadar kısalmış oluyor. Doğal güzelliklere eriştiren yolların düzelmesi, yolculukları kolaylaştırması yüzde yüz doğru ve yerinde bir gelişme mi emin değiliz. Ancak, yöre halkının bu durumdan yakınmak bir yana hoşnut olduğunu da gözlemliyoruz.
Macahel’e varmadan önce görülmeden geçilmemesi gereken bir güzellik olan heyelan gölü olan Karagöl’e tırmanıyoruz. Yol bol dönemeçli ve dar olsa da zemin düzgün. Durum böyle olunca kalabalıkların akması kolaylaşmış oluyor. Karagöl’de de bu kural bozulmuyor.Göl çevresi mahşer yeri gibi.Mangal dumanı altındaki gölde kısa bir sandal sefası iyi geliyor.
Gelmişken göl çevresinde yürüyüş turu da çekici geliyor. Mavi-yeşil bileşkesinde yol alırken mangal dumanına nispet yapan sis de bize katılarak bir anda görüş uzaklığını azaltıyor.

Sis yol Karagöl’den sonra da yoğunluğunu koruyor. Yaz ortasında siste yol almak bize ilginç geliyor. Güven veren sürücülerimiz sayesinde içimiz rahat.
Macahel’e indiğimizde sisten eser kalmıyor.

Türkiye Macahel’i
Macahel vadisinde 12 köy var. Yarısı Türkiye kalan yarısı da Gürcistan’da konuşlu. Fırtına Vadisi’nden geri kalmayan bir güzellik serilmiş durumda gözlerimizin önüne. Otelimiz tümüyle ahşaptan yapılma. Görünümü son derece hoş ve doğayla uyumlu. Bir kusuru varsa ses iletirliği nedeniyle gürültü. Olanaklıysa topluca uyuyup, topluca uyanılmalı bu ve benzeri otellerde. Yakındaki derenin çağıltısı günün yorgunluğunu atmaya yetip de artıyor.

ALTINCI GÜN
Macahel’deki ikinci günümüzde otelimizin yakınındaki Maral Şelalesi’ni göreceğiz.
Yaklaşık 45 dakikalık bir yürüyüş sonrasında şelaleye varıyoruz.
Zor olmayan yürüyüşten sonra zorlu bir inişe geçiyoruz. Yer yer kaygan zeminli ve yarıdan sonrasında yüksek basamaklı merdivenli iniş olağanüstü özen gerektiriyor. Bu zorlu inişten sonra şelale altında duş ve serinleme keyfi ödül gibi oluyor.

Harika görüntüye gökkuşağı eşlik ediyor
İniş kadar olmasa da zorlu çıkış sonrası Sevda Abla’nın yerinde yöresel lezzetlerden oluşan öğle yemeği keyifli günü taçlandırıyor.
Sevda Abla’nın yerinden görünüm
Yemek sonrasında yürümeyi sürdürüyoruz. Ağaçlar arasında yürürken insan eliyle yetiştirilenlerin yanı sıra doğada kendiliğinden olma meyvelere de rastlıyoruz. Sıkça rastlanan böğürtlenlerin tadına bakmakta sakınca yok. Ayrıca, ayı üzümü ve alıç benzeri yabani meyvelere de sıkça rastlanıyor. Mayhoş tadı tercih edenler bunlardan da tadabilirler.

İnişten sonraki düzlükte minaresiyle birlikte sac kaplamayla korumaya alınan çok da dikkati çekmeyen ve hiç de görkemli bir görünüm vermeyen cami görüyoruz. Osmanlı döneminden kalma ve 165 yıllık olduğu bilinen bu köy camisinin içine girince değerinin farkına varıyoruz. Camilerde çok da alışık olmadığımız renklilik ve canlılıktaki motifleri fotoğraflıyoruz. Geldiğimize ve gördüğümüze değiyor.
Suyla başlayan günümüzü suyla bitiriyoruz. Günü dere banyosu keyfiyle sonlandırıyoruz. Bir dere görünümündeki akarsuyun akıntı gücü karşısında yerinizde durabilmek için epeyce çaba harcamanız gerekiyor.
YEDİNCİ GÜN
Her güzellik gibi Doğu Karadeniz gezisinin sonuna gelmiş oluyoruz. Fiziksel olarak yorucu olmadığı söylenemeyecek ama ruhsal açıdan dinlendiren bir geziydi. Bir kez daha gelmeye söz vererek veda ediyoruz Macahel’e.
Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz başlangıç noktamız Trabzon’a.
Biraz da dönüş aylaklığı yapmalı deyip Arhavi pazarına uğruyoruz. Yöresel ürünler alışverişine başlıyoruz. Hem Pazar hem de Arhavi son derece canlı ve hareketli bir görünüm sunuyor.

Arhavi’de Musazade Camisi
Bölgenin olmazsa olmaz ürünü çay alışverişini Ardeşen’de yapıyoruz.
Çayeli’ndeki yemek molası yörenin lezzetleriyle vedalaşma fırsatı veriyor. Lezzete eşlik eden bol kalorili öğünleri geride bırakmış oluyoruz.
Trabzon’a yaklaşırken bıçak cenneti Sürmene’den evlerimizin bıçak gereksinimini karşılamadan geçmek olmazdı.

Bir haftalık sakin, sessiz ve doğayla iç içe yaşam düşünden Trabzon’daki trafik sıkışıklığıyla uyanıyoruz. Grubumuzun yarısının zaman ayırabildiği Atatürk Köşkü ziyaretini içinde bulunduğumuz grup bu nedenle gerçekleştiremiyor.
Biraz düş kırıklığı yaşasak da, Trabzon’a bir kez daha gelmek için nedenimiz var diyerek teselli buluyoruz.
Ülkemizin Doğu Karadeniz’i başka bölgeleri gibi özgün güzellikler ve değerleri yaşatıyor bağrında. Doğu Karadeniz’i gezi listenizin başına koyun. Yörenin ağacını, ayısını, arısını, çiçeğini böceğini yakından tanıyın.
Pişman olmazsınız…
Bir Haftada Doğu Karadeniz (1) için :
https://cumhuriyetciyorum.wordpress.com/2018/08/29/bir-haftada-dogu-karadeniz-1/
Daha fazla görsel için :
https://drive.google.com/drive/folders/1pfsyhOvypuufdXpgWFKcClIS1VT1mVjN?ogsrc=32
https://drive.google.com/drive/folders/1aiVaP-tAngbdNNpA55uLk3nxJ3Sit4Ni?ogsrc=32
https://drive.google.com/drive/folders/1l3htbGa4f7aoyAKfy6Gx40m_PvG0wbGy?ogsrc=32
https://drive.google.com/drive/folders/1Cox5JVXHYEjTt2KeB4mDsh2gchcWszx0?ogsrc=32
https://drive.google.com/drive/folders/1d-PSkRhImYDnCFAd2NZa0rFB853ANjVs?ogsrc=32


Yorum bırakın