Cumhuriyet gazetesinin özüne dönüşüne ilişkin gelişmeler epeyce su kaldıracağa benziyor. Olay özünden saptırılarak duygu sömürüsü ortamına sürükleniyor.
Örneğin, Cumhuriyet’in başından uzaklaştırılanların son dönemde yaşadıkları yargı süreci üzerinden bunca eziyet çeken insanlara bu yapılır mı türünden sözler üretiliyor. İki olayın biri diğerinden farklıdır. Cumhuriyet’i yönetenlerin yargıda yaşadıkları karşısında hiç kimse zil takıp oynamadı. Bu süreçten hoşnutluk duyan olmadı.
Diğer yandan, uğranılan haksızlık bu kimselere Cumhuriyet gibi bir gazeteyi etikten yoksun ve usulsüz uygulamalarla ele geçirme, gasp etme hakkı tanır mı? Yanıt evetse sözü burada keselim.
Ama, yazıya başlık olan kavram üzerinden bellek yoklamasına girişelim!
Ergenekon tertibiyle ülkenin askerine, akademisine, basınına ve Kemalist kesimlerine yöneltilen haksızlık sürecinde olanları anımsayalım. O dönemde köklerine bağlı bir duruş sergileyen İlhan Selçuk önderliğindeki Cumhuriyet de Ergenekon tertipçilerinin önde gelen hedeflerinden birisi olmuştu.
Seksenini aşmış İlhan Selçuk polisin hiç de kabul edilebilir olmayan kaba davranışlarıyla derdest edilmişti. Gazetenin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay ve ulusalcı duruşuyla tanınan yazarı Erol Manisalı da Ergenekonzedeler arasındaydı. Emin Gürses’i de unutmayalım!

Durum bu denli duyarlı ve dehşet vericiyken Cumhuriyet’i ele geçiren Akın Atalay ve yandaşları ne yaptı? Ergenekon Davası’nda müdahil olmak istediler. Başka deyişle olmayan Ergenekon yapılanmasından zarar gördüklerini ileri sürdüler. Rezilliğin ve hainliğin daniskasıydı bu eşyanın doğasına ve yaşamın olağan akışına aykırı duruş!
İlhan Selçuk’un ölümünden sonra aradıkları fırsatı bulan işgalciler vakıf yönetimini usulsüz yöntemlerle ele geçirdiler. Her nedense Cumhuriyet’i bu duruma düşüren, İlhan Selçuk’un karşısına “müdahil” sıfatıyla dikilen bu sözde solcuları hiç kimseler yandaşlıkla suçlamayı aklına bile getirmedi.
Şimdiyse, yasalara uymayan yollarla Cumhuriyet’i ele geçiren fırsatçılar foyaları meydana çıkınca karşıtlarına AKP’li etiketi yapıştırma kolaycılığına kapılıvermekte sakınca görmediler. Bu kolaycılığa yol veren bir ortamda yaşadığımızı da kabul etmeliyiz. Günümüz Türkiyesi’nde saflaşma ve kutuplaşma öyle boyutlara vardı ki; RTE ve AKP’ye karşı olanlarla olmayanlar gibi ilk bakışta akla yakın ancak ayrıntılara inildikçe kabul edilebilirliği sınırlı bir konumlanma söz konusu olmaya başladı. Kabul edilmeli ki; bu hoş görünümlü ürünün epeyce alıcısı da çıktı. Ortamda bu duruşa karşı kendisini gösteren ilgi bu ürünü pazarlayanların sayıca artması sonucunu doğurdu.
Cumhuriyet gazetesini Kemalist ve Cumhuriyetçi çizgisinden kopartıp ABD’nin kara gücüyle sarmaş dolaş kılmakta ve Abdullah Gül’ün CB adaylığı kulislerine ve heveslerine sürüklemekte zerrece sakınca görmeyenler RTE/AKP karşıtı maskeleriyle epeyce at oynatma olanağı yakaladılar.
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!” özdeyişine uyan şekilde Cumhuriyet işgalcilerinin kudreti de mahkemenin Cumhuriyet Vakfı seçimlerinde usulsüzlük yapıldığı kararıyla tükenmiş oldu.
Bağırıp çağırmaları, gemi azıya alıp Cumhuriyet’in gerçek sahiplerine geri dönüşü karşısında yeni vakıf yönetimine AKP/RTEsever etiketi yapıştırmaları bu beklenmedik kırılma noktasının yarattığı öfkedendir.
Oya Baydar, Aydın Engin, Yalçın Doğan ve onlara eklenebilecek pek çoğunun öfkesi bizlerin sevinç kaynağıdır. Dolayısı ile başına çöreklenince sebeplenen uzaklaştırıldığında deliye dönen bu tipleri çok da ciddiye almamakta yarar var. Ancak, bu durum bunların yaptıklarını olaydan çok da haberli olmayanlara anlatmamıza ve onlara gerçekleri kavratmamıza engel olmamalıdır.

Yorum bırakın