Bartu Soral’ın üzerine bastığı nasır daha epeyce ses getireceğe benziyor. Cumhuriyet’te gazetenin işgaline bu denli duyarlı olmayanların öğürtülerine yol açan Bartu Soral üzerine çok da beklenmeyen bir köşeden gelen sav da irdelenmeye değer.

Ayrıntısına bağlantıdan erişilebilir :

https://odatv.com/chpdeki-sisli-savasini-bir-de-okuyun-15121847.html

Bartu Soral bu konuyla ilgili gereken açıklama yaptığı için uzatmaya gerek yok.

Ancak, yeri gelmişken kültür ortamımızın süreğen bir hastalığına değinmeden geçmemek gerkiyor.

Falancaya selâm verdinse seni defterden silmeliyiz türünden dayanaksız ve içi boş yaklaşımlarla yaşamımız boyunca karşılaşmışızdır. Çoğu zaman “döneklik” gibi süslü sıfatlarla da bezenerek olur olmaz yerde beğeniye sunulan bu hastalıklı duruma yakın tarihten bir örnek vermekte yarar var.

Yıl 1923! Cumhuriyet’in kuruluşuna aylar kala Cumhuriyet’in olmazsa olmazı olan iktisat İzmir’deki İktisat Kongresi’nde masaya yatırılmıştır. O günün koşullarında iktisatla ilgili tüm öğelerin yer aldığı bu ortamda Türkiye Cumhuriyeti’nin özel sektör temelinde kalkınacağı sonucuna varılır. Tüm strateji ve planlama bunun üzerine kurulur.

Çok değil 5-6 yıl sonra patlayan büyük ekonomik krizle birlikte tüm kararlar sil baştan olur. Artık, yeğlenen yol devletçiliktir. Ortada bir özel sektör kalmayınca ekonomik kalkınmayı olmazsa olmaz gören Cumhuriyet kadroları Devletçilik yörüngesine girmekte ikilem yaşamazlar.

Şimdi sormak gerekir eski defter meraklılarına!

Bir kişiyi ya da düşünceyi eleştirmek amacıyla geçmişten ipuçları çıkartmak ve bu ipuçları aracılığıyla kişi ve kurumları boy hedefi yapmak akılcı ve bilimsel bir yaklaşım mıdır?

İnsaf, vicdan ve akılcılık diyorum…

Posted in

Yorum bırakın