İnsanlığın hemen her zaman kafasını karıştırmış bir ikilemdir yazıya başlık olan yüce kavram! Belki de bu nedenledir çokça kötüye kullanılması!
Barış istemek, barışsever görüntü çizmek elbette pek çok kişiyi avlayabilecek denli etkili bir tutumdur. Böyle durumlarda zarfa değil de mazrufa bakmak kaçınılmazdır.
2016 yılının başında 1128 akademisyen tarafından imzalanan “Barış için Akademisyenler Bildirisi”ni duymayan var mı? Varsa bağlantıdan bilgilenebilir! Duyanların da bağlantıdaki bilgileri bir kez daha okumasında sakınca yok!
Bildiriyi imzalayanlara yönelik adli kovuşturmalar da sonuçlanmaya başladı. Hürriyeti bağlayıcı ve ertelenmeyen yaptırımlar söz konusu!
Bu bildiriye verilen orantısız karşılık bildirinin özünün ve amacının tartışmadan bağışık tutulması sonucuna yol açtı. Ortaya çıkan “mağduriyet” hemen her şeyin önüne geçti. Eleştiri ve sorgulama gündemden düştü, düşürüldü. Mağduriyetten masumiyet çıkarma ustalarına gün doğdu!
İnsan farklı ve aykırı düşünebilir mi?
Elbette!
Bu farklı ve aykırı düşüncesini dışavurabilir mi?
Kuşkusuz!
Bütün bunlara karşılık düşüncelerin eleştiri ve sorgulamadan bağışık kalması kabul edilebilir mi?
Kesinlikle hayır!
Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’nin iki yanlıştan bir doğru çıkartma (kötü) alışkanlığına bağlı olarak hak ettiği sorgul(n)ama ve eleştiri(lme)den uzak kaldığını düşünenlerdenim!
Böylesi bir durumda yargının adliyede değil kamu vicdanında oluşturulması; hüküm verilecekse yine kamuoyunca verilmesi daha doğru olurdu!
Türkiye’ye egemen olan siyasi hava ve baskılayıcı ortam yanlışın doğru gibi algılatılması fırsatını doğurmuş oluyor. Dikkat edilirse bildirinin içeriğine ilişkin tek sözcüğe rastlanmıyor ortamda.
Bağlantıdan okuyacağınız bildiriyi Öcalan bile kaleme almaktan kaçınırdı diye düşünüyorum. Hiç olmazsa biraz daha yumuşak ifadeler kullanır ve olabildiğince kamuoyunun desteğini almaya çalışırdı.
Açılım yanlışlığının oluşturduğu yanılsama bu bildiriyi kaleme alanlara rahatlık ve serbestlik vermiş olmalı! Kentlerimizi, kasabalarımızı hendeklerle çevreleyip, bombalı tuzaklarla donatanlara bu denli sevecen yaklaşabilmek bilmem başka nasıl söz konusu olabilirdi?
ABD’nin Suriye’den askerlerini çekme kararı sonrasında yaşanan gelişmeler ve gündeme düşen haberler Kürt etnisitesi üzerinden yürütülen ayrılıkçılığın hem ülkemizi hem de diğer bölge ülkelerini bölme, küçültme aygıtı olarak kullanılan emperyal bir proje olduğu hiç bu kadar açıklıkla ortaya çıkmamıştı. Terör örgütü olduğu su götürmez gerçek olan YPG-PKK-PYD’ye kol, kanat geren emperyal azgınlık bugüne dek bu gerçeği görmeyenlerin ya da görmek istemeyenlerin suratında patlayan tokattır.
Birliğinin, bütünlüğünün ve dolayısı ile topraklarının korunması bir ülkenin en temel hakkı değil midir? Durum böyleyken, ülke topraklarının savunulmasının ve terörizmle mücadelenin saldırganlık ve kıyımla özdeşleştirilmesi aydın sorumluluğuyla nasıl bağdaşabiliyor diye sormak isterim imzacı akademisyenlere!
Yerel yönetimlerin yardımı ve desteğiyle kentleri hendeklerle donatanların bu durumla mücadele eden devleti suçlayan ifadelerini Lancet gibi saygın(!) ve tanınmış bir bilimsel tıp dergisine taşıyanların ve buna izin verenlerin aydın olma sorumluluğu nerede kaldı diye sormak hakkımız değil midir?
Bildiride “müzakere” isteği getirilmiş dile. Eli silahlı haydutlarla “müzakare” değil “mücadele” edilmesi gereğini bilmek için aydın olmaya gerek olmadığı kanısındayım.
Ortada iki yanlış var!

Bölücülükle mücadele eden devlet zorba, dağdaki eli silahlı haydut barışçı öyle mi?
Birincisi, emperyal güdümlü teröre arka çıkıp, kol kanat germek!
İkincisi, bu duruma orantısız karşılık verilmesi sonucu mağdur konumuna getirilen imzacılara sorgulanmazlık ve eleştirilmezlik zırhı giydirmek!
Bu iki yanlıştan doğru çıkartma çabası boşa çıkartılmalıdır!
Silahlı ve dış destekle ayakta tutulan bir terör örgütünün olduğu yerde barıştan söz etmenin anlamı iyice kavranmalıdır!
Elbette bu yazı okunsun diye yazıldı!
Ama, yazı içindeki bağlantı da mutlaka ve özenle okunmalı! Okunmalı ki asıl niyet açığa çıkartılabilsin!
Barış İçin Akademisyenler Bildirisi aklın ve bilincin süzgecinden geçirilmeli!
Neye, kime hizmet ettiği anlaşılmalı!

Yorum bırakın