Yazı başlığı uzun oldu! Farkındayım! Ama, başka türlü anlatması çok zor olacaktı.
Anımsayacaksınız!
Cumhuriyet’le birlikte kendisini gösteren Çağdaş Türkiye dört koldan aşağılanmakta ve yerin dibine batırılmaktaydı. Bu hoyratlık ortamında Dışişleri de payına düşen azarı işitmiş, aşağılamayı yaşamıştı. Monşer kavramı üzerinden sözüm ona bir Cumhuriyet kalesi daha yerle bir edilirken; avamlık ve düzeysizlik bu geleneği güçlü ortama da egemen kılınmıştı.
O tarihten bu yana Büyükelçi yapılan ünlüleri şöyle bir düşünürseniz bu köklü kurumumuzun da teslim alındığını anlamış olursunuz.
Diplomatik yetenekleriyle değil de giysisiyle, soyadıyla, kapıkulluğuyla öne çıkanlar bir bir diplomat yapıldı.
Suriye’de devrilen çamlar canımızı yakınca bölge politikalarına dönmek zorunda kalan hükümetimiz buradan gereken dersi çıkartamamış olmalı!
Uygur Türkleri’ne sahip çıkma kisvesiyle yeni çamlar deviren hükümetimizin ve ehliyetsiz dış politikamızın acınası durumunu üzülerek izliyoruz. Uygur Türkleri’ne zulüm adı altında pazarlaması yapılan olgunun dört dörtlük bir emperyal kurgu olduğunu anlamak için yine felakete mi sürüklenmemiz gerekiyor?
Uygur Türkleri’ni temsil ettiğini öne süren bir şahıs Türkiye Cumhuriyeti’nin valilerince ağırlanıp, birlikte fotoğraflar çektiriliyor. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu duyarlı konuda Çin Halk Cumhuriyeti’yle ters düşmemek gibi bir ilke kararı var. Ehliyet ve düzey yitirilince ilkeler de solup gidiyor.
Öldürüldüğü öne sürülen Uygur Türk önderinin yaşadığı anlaşılıyor çok geçmeden! Bir köşe yazarının son derece yerinde bir tanımlamayla saptadığı gibi bu gaf Rus uçağı düşürmeye eşdeğer bir hata anlamına geliyor.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda dünyanın fiziksel değil ama ekonomik ve siyasal ağırlık merkezi değişmiştir. Uygarlık kimilerinin zannetmeyi sürdürdüğü gibi Batı’da değil artık Doğu’dadır. Emperyal Batı’nın kızgınlığı ve buna bağlı saldırganlığı da bundandır. Yanı başımızda kukla Kürt devleti kurma kararlılığından vazgeçmeyen ABD uzaklarda, Çin’de de boş durmuyor. Bir yandan petrol bekçisi taşeronları yörüngesinde tutmaya çalışırken diğer yandan da yükselen güç Çin’le baş etme derdindedir.
Bu uğurda Uygur Türk’ü, Tibet laması ya da bir başka ayrıştırıcı öğe kullanılmaktadır, kullanılacaktır.
Uygur Türkleri’nin önderi sayılan Rabia Kadir ABD’de el üstünde tutulurken; Çin teknoloji devi Huawei’nin bir numarası Kanada’da tutuklanabilmektedir.
Safı ve yeri Avrasya olması gereken Türkiye’nin bu noktada çok daha özenli ve duyarlı olmasında yarar var.
Yanı başındaki bölücülükle uğraşan Türkiye’nin Çin’deki bölücülüğe sıcak bakması anlaşılır gibi değildir.
Cam evde oturan başkasının camına taş atmamalı!

Bir fotoğraf sayfalarca yazıya eşdeğer şey anlatabilir….
Rabia Kadir efendisiyle aynı karede…

Yorum bırakın