İçinde bulunduğumuz 2019 Milli Mücadele’ye atılan ilk adımın 100. Yılı. Durum böyle olunca yakın tarihimiz açısından önem ve anlam taşıyan başka olayların da 100. Yıldönümünü yaşamış oluyoruz.

Milli Mücadele’den, Cumhuriyet’ten ve Devrimler’den soyutlanamayacak bir diğer 100. Yıldönümü Tıbbiyelilerin işgalciye başkaldırısıyla ilgilidir. Her ne kadar 14 Mart Tıp Bayramı Osmanlı’da 14 Mart 1827’de çağdaş tıp okulunun açılmasıyla ilişkili olsa da; 14 Mart’ın içini dolduran Tıbbiyelilerin yurtseverliği ve gözünü budaktan sakınmayan atılganlığıdır.

Tıp Bayramı’na hepimizi onurlandıran ve gururlandıran bir içerik kazandıran Tıbbiyeli hareketi enine boyuna irdelenmeli ve anlatılmalıdır. Bu yapıldığında saygınlığı aşındırılmış, bezdirilmiş ve yıldırılmış günümüz Tıbbiyelileri’nin üzerindeki umutsuzluk bulutları dağıtılmış olacaktır.

Bu görev tek tek hekimlere düştüğü gibi onlara önderlik etmesi kaçınılmaz olan hekim meslek örgütü tabip odalarıyla onların çatı örgütü Türk Tabipleri Birliği’ne düşmektedir.
14 Mart’ın yüzüncü yılını kutladığımız geçen hafta boyunca hem TTB’nin hem de onunla uyumlu tabip odalarının 100. Yıl logoları kullandığını gördük. Kuşkusuz sevindirici ve olumlu bir durumdu. Ama, özenle irdelendiğinde görünürde öne çıkartılan 100. Yılın gerçek bağlamından ve içeriğinden arındırılmış olduğu kolaylıkla anlaşılabilmekteydi.

Hafta boyunca yapılan etkinliklerde ne Tıbbiyeli Hikmet’in ne de ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün adına rastlamak neredeyse olanaklı olmadı. Türk Tabipleri Birliği yönetimine uzun yıllardır egemen olan anlayışın bu konudaki duyarsız ve gerçeklere sırt çeviren tutumu onları yakından tanıyanlar için elbette şaşırtıcı değildi. Diğer yandan ise, 100. Yılında Tıbbiyeli mücadelesinin gözlerden kaçırılmış olması hem hekimlik hem de ülkemiz adına büyük şanssızlıktı.

Bundan önce kaç kez yinelemiş olduğumuzu unuttuğumuz çağrımızı yineleyelim.

Türk Tabipleri Birliği ve onların dümen suyundaki tabip odalarının yöneticilerine soralım!

Bir tarihsel gerçeği gölgede bırakarak, yok saymak nasıl bir anlayışın gereğidir?

Osmanlı kalıntıları üzerinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk ve biz hekimlerin tartışmasız önderi Tıbbiyeli Hikmet’ten söz etmemek için bu denli çaba göstermenizin özel anlamı var mıdır?

53794454_1460274754104095_1696682471862566912_n

mustafa-kemal-ataturk

Tıbbiyeli Hikmet’ten ve Atatürk’ten yoksun 100. Yıl :

Akla zarar bir durum…

Bu sorumuza yanıt olarak bu da bir tercihtir diyebilirsiniz!

Bu sizlerin kişisel tercihi olabilir kuşkusuz! Ancak, Türkiye’de canını dişine takmış 150 bini aşkın hekimin önderi olmak gibi bir sorumluluğu da vardır yöneticisi olduğunuz kurumların. Tercihiniz başında bulunduğunuz kurumları bir parçası oldukları toplumun dışında bırakıyorsa tercih olmaktan çıkar.

Etnikçi kuyrukçuluğu bu işin peşine düşen her kişi ve kurumu toplum dışı bırakır. Bu duruma düşmüş bir kurumun ne saygınlığı kalır ne de kazanım sağlama yeteneği.
2019’dan bir Türkiye manzarasıdır gözler önüne serilen.

Kitlesinden ve toplumundan kopmuş, işlevsizleşmiş bir kurum!

Posted in

Yorum bırakın