Paris Fransa’nın yalnız yönetsel değil tarihsel bakımdan da başkenti.
Paris’in yürüyüşçü dostu bir kent olduğunu söylemek olası. Pek çok rehberde Paris için çok sayıda yürüyüş rotaları önerilmekte. Bizim tercihimiz karışım yapmaktan yana oldu. Tarih öncesi Paris’inden başlayıp Roma dönemini ve elbette Napolyon ve Devrim Paris’ini aynı potada eriten bir karışım. Aradan geçen 200 yüzyılı aşkın zamandan sonra Paris çok değişmiş olsa da devrimin izleri silinmiş değil. Bu izler istense de silinecek gibi değil.
Bugünün Paris’inin mimarı sayılan Baron Hausmann’ın köktenci yıkımlarına karşın eski Paris olabildiğince korunmuştur denebilir.
Başlangıcı adı üstünde “sıfır noktası”ndan yapmak uygun olurdu. Öyle de yaptık. Paris’in ve Fransa’nın sıfır noktası bir ırmak adacığı olan Ile de la Cité yani “Kent Adası”. Burası, aynı zamanda Paris’ten Fransa’nın herhangi bir noktasına uzaklık ölçümünün başlangıç noktası.

Sıfır Noktası
Paris’in en önemli ve ayakta kalabilmiş ortaçağ yapıtlarından olan Notre Dame Katedrali’nin önündeki sıfır noktasını fotoğraflamadan önce Roma dönemi Paris’inden buluntuların sergilendiği Kript Arkeoloji Müzesi’ni unutmak olmazdı.

Gallo-Roma Paris’inden başlayarak Ortaçağ Paris’ine uzanan yaklaşık 2000 yıllık bir tarihsel geçmişe ilişkin buluntuların sergilendiği bu yeraltı müzesi Notre Dame Katedrali önündeki geniş meydanın altında yer alıyor. Hem coğrafik hem de tarihsel bir sıfır noktasında olduğunuza kuşku yok. Galya oymağı olan Parisilerden Roma İmparatorluğu’na geçen egemenlik kentin adının da Lutetia olarak değişmesini gerektirmiş. Bu adacıktaki Paris İÖ 52’de Jül Sezar’ın burayı ele geçirmesine dek ilkel bir köy olmaktan öteye geçememiş. Dönemin Paris’i ya da Romalıların Lutetia’sı Germen akınlarına karşı Roma İmparatorluğu’nun önemli bir savunma hattı olmuş. Tarih boyunca yaşanan sayısız gelişme pek çok şeyi değiştirmiş olsa da kentin adı olan Paris geçici değişiklikler dışında geçerliliğini günümüze kadar korumuş. Paris’in geçmişine yönelik bu kısa ziyaretten sonra gönül rahatlığıyla Notre Dame Katedrali’ne yönelebiliriz.
Notre Dame Katedrali Ile de la Cité’nin doğusunda yer alan katıksız bir Gotik yapı. 1163’te başlayan yapımı tam 170 yıl sürmüştür. Adı Meryem Ana’ya göndermede bulunur. Aradan geçen yüzyıllara karşın katedralin kuleleri Paris’in yüksek yapıları sıralamasında yer almayı sürdürmektedir. Her birinin yüksekliği 69 metre. Biraz daha doğuda konuşlu külahın yüksekliği ise 90 metre dolaylarında. Notre Dame Romanesk mimariyi izleyen Gotik biçemin önde gelen yapıtlarından birisi olarak da ünlenmiştir.

2013 : Notre Dame’ın yapımına başlanmasının 850. yılıydı
Güney kulesindeki Emmanuel’in Notre Dame’ın günümüze kadar korunabilmiş olan tek çanı olduğunu öğreniyoruz. On üç ton ağırlığındaki Emanuel’in tokmağı bile 500 kilodur. Kuzey kuledeki 8, orta bölümdeki 7 ve güney kuledeki Emmanuel’in kardeşi sayılan Marie çanları devrim döneminde yerlerinden alınarak top yapımında kullanılmış. Çan kulelerine çıkabilmek için giderek daralan tam 422 basamağı tırmanmayı göze almanız gerekiyor.

Yapının en önemli cephesi üç giriş kapısı olan batı cephesidir. Kapılara Meryem Ana, Son Yargılama ve Aziz Anne adları verilmiş.

Güney ve Kuzey cephelerde de her biri 13 metre çaplı Gül Pencere’ler yer alır. Renkli camla, desenlerle ve resimlerle bezenmişlerdir. Katedralin bugüne kadar ulaşabilen özgün öğelerindendir. batı cephenin önemli bir başka öğesi Batı Gül Pencere’dir.

Bu pencereyi hemen önündeki kucağında bebek İsa ile Meryem Ana yontusu süslüyor.

Gotik mimarinin önde gelen özelliklerinden sayılan Gargoyle’lar katedralin önemli unsurlarındandır. Geceleri canlanarak katedrali koruduklarına ve gündüzleri ise taşlaşarak hareketsizleştiklerine inanılır.

Doğu cepheye ise payandalar egemendir. Yapımdan sonra duvarlarda kendisini gösteren çatlama ve bozulmalara karşı destek amacıyla yapıldıkları düşünülmektedir. Kimileri ise bu payandaların yapım sırasında kullanıldıklarını, sökülmelerinin unutulmasının bitmeyen inşaat görünümüne yol açtığını ileri sürmektedirler.
Notre Dame Katedrali’nin önemli tarihsel tanıklıklarına gelince!
1572’de IV. Henri’nin Margret de Valois ile evliliği, 1793’te devrimcilerin katedralin adını Nedensellik Tapınağı olarak değiştirmesi, 1795-1802’de katedralin devrimciler tarafından kapatılması, 1804’te Napolyon Bonapart’ın kendisini imparator olarak taçlandırması,1944’te Paris’in Kurtuluş törenlerinin gerçekleştirilmesi ve 1970’de Charles de Gaulle’ün cenaze töreni ilk akla gelenlerdir.
Görkemli bir ortaçağ yapısı olan Notre Dame Katedrali’nin öne çıkmasında ve dünya tarafından da tanınmasında Victor Hugo’nun payı tartışılmaz olsa gerektir. “Notre Dame’ın Kamburu” romanının kahramanları zangoç Quasimodo ve biricik aşkı Esmeralda’nın milyonlarca dünyalının bu sıra dışı yapıtı tanımalarındaki katkısı da kuşkuya yer bırakmayacak denli güçlüdür. Burayı ziyaret eden pek çok kişinin onların ruhunun buralarda dolaştığını duyumsaması da boşuna değildir. Esmeralda adının yakındaki bir hediyelikçide yaşatılıyor.

Katedralin doğu cephesinin arkasında ve adacığın doğu ucunda XIII. Jean Meydanı yer alıyor. Zarif bir fıskiyeli havuz da bu alçakgönüllü meydanı süsleyen önemli bir öğe olarak boy gösteriyor. 1844’te Papa XIII. Jean onuruna yaptırılmıştır.

Doğu tarafındaki St Jean Çeşmesi
Katedralin güney tarafındaki Büyük Şarlman (742-814) anıtı gözden kaçırılmamalıdır. Hükümdarlığı döneminde Batı ve Orta Avrupa’yı birleştirmiş olması nedeniyle “Avrupa’nın Babası” olarak da tanınır. Hem Alman hem de Fransız monarşileri köklerinin Şarlman’a dayandığını öne sürmektedir. Frank kralı olarak başladığı kariyerini Lombardia ve Saksonya’yı krallığının topraklarına katarak taçlandırmıştır.

Kutsal Roma Cermen İmparatoru Şarlman


Yorum bırakın