Türkiye’de her şey ama özellikle siyaset yerlerde sürünür oldu. İstanbul’da seçimin yinelenmesi sürecinde bu durum daha da iyi gözlenmeye başlandı. 31 Mart öncesinde Ekrem İmamoğlu’nun Patrikhane ziyareti sorun edilmişti. Daha kötüsü Binali Yıldırım’ın bağlantıda ayrıntısı yer alan EKÜMENİZM tvitiyle yaşandı. Tvit silinmiş olsa da; Başbakanlık ve TBMM Başkanlığı yapmış bir kişinin düşebildiği durumu göstermesi bakımından önemlidir.
Seçimde oy kazanma kaygısıyla atılmış bir adım bile olsa EKÜMENİZM’in ne demek olduğunun bilinmediği izlenimi yaratır bu türden bir paylaşım. Devlet içinde devlet anlamına gelen ve bir emperyalist proje olduğu artık bilinmekte olan EKÜMENİZM söyleminin üst düzey bir devlet adamınca kullanılması akıl alacak gibi değildir. Kendi bacağına kurşun sıkmak bu değilse nedir?
İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’ne EKÜMENİZM’i yakıştırmak bu kuruma YARGISAL ve YÖNETSEL işlevler yüklemek anlamına gelir. Bu ise Lozan’a aykırıdır. Lozan’a aykırılık Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık belgesini tanımamak demektir.
Bu gelişmeyi sıradan bir dil sürçmesi diyerek geçiştirmek olası değildir. Bundan aylar önce benzer hata Ukrayna Kilisesi’ne özerklik verilmesi üzerinden yaşanmıştı. Ukrayna-Rusya çelişmesinde dinin kullanılması anlamına gelen bu yanlışlığa Türkiye Cumhuriyeti devletinin sessiz kalması anlaşılır gibi değildi.
Milli Mücadele’yle Osmanlı’nın küllerinden çağdaş bir devlet yaratanların, o devleti Lozan Antlaşması aracılığıyla dünyaya kabul ettirenlerin emeklerinin savurganca hiçe sayıldığı bir dönemde yaşıyoruz yazık ki!
Türkiye Cumhuriyeti gibi yoktan var edilen, kanla, canla kurulmuş bir ülkenin siyasetçisinin patrikhane ve emperyal odakların çoktandır hedefleyip de bir türlü erişemediği EKÜMENİZM ihanetini kendisinin dile getirmesi hoş görülür gaf değildir.
Olağan koşullar altında böylesi bir gafın karşılığı insan içine çıkamamaktır.

Yorum bırakın