Öncelikle söylemiş olayım! İstanbul seçmeni değilim, dolayısı ile oy da kullanmayacağım. Her ne kadar İstanbul = Türkiye abartılarına katılmasam da; 31 Mart seçimleri üzerinden İstanbul’da ortaya konan oyunu önemsiyorum.
Türkiye’de bir süredir açık seçik bir biçimde kendisini göstermekte olan KUVVETLER BİRLİĞİ olgusu İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararıyla kesinleşmiştir. Buyruk altında parlamento, buyruk altında yargı ve tüm sigortaların devre dışı olduğu koşullarda mutlakiyetçi yürütme!
Tüm bu (haklı) nedenlerle hakkı YARGI KARARI görünümlü gaspla elinden alınan Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesi acıları biraz olsun hafifletecektir. Hafifletecektir diyorum! Çünkü, yapılacak çok şey vardır daha! Türkiye’nin yerle bir edilmiş YASAMA ve YARGI erklerinin yeniden inşa edilmesi olmazsa olmaz görevdir.
İstanbul seçimlerinin YENİLENME kararının Türkiye’ye toplamda çok büyük zararlar verdiğine de değinmeden geçilemez!
İvedi ekonomik sorunların göz ardı edilmesi; bu sorunların derinleşmesi ve kökleşmesi doğrultusunda seçim ekonomisi uygulamalarının ağır faturası da pek yakında önümüze konacaktır.
Benim değineceğim bir başka sorun daha var bu süreçte ortaya çıkan!
Her ne kadar 4 aday varsa da bu seçime giren; başat iki aday arasında geçen bir yarış izlenimi yaratılıyor. Türkiye’de son zamanlarda topluma dayatılan İKİ PARTİLİ (iki seçenekli) siyasi ortama son derece uygun bir dayatmadır.
Birincisi, her geçen gün tırmanan DİNSELLEŞME olgusunun İstanbul seçimleri ortamında yaygınlaşmasıdır. İki başat adayın bu bağlamda amansız bir yarışa girdiği görülmektedir.
Diğer yandan ise ETNİKÇİLİK bir kez daha gündeme sokulmuş, İstanbul seçimlerinde bu tehlikeli aygıta konum sağlanarak toplumun önüne bir kez daha konulduğu görülmüştür. Sözde farklılıklar üzerinden PKK bir tarafa HDP bir diğer tarafa destek veriyormuş izlenimi yaratılmaktadır. Gerçekte biri diğerinden farklı olmayan iki yapı üzerinden algı operasyonu yapılmaktadır.
Yine bu bağlamda KÜRT OYLARI gibi yapay ve ayrıştırıcı bir söylemin güç kazandığı izleniyor. Seçim kazanmak ve oy devşirmek uğruna bu ayrımcı ve etnikçi anlayışa güç verilmiş oluyor.
Seçime girenlerin körlüğü anlaşılabilir belki ama ya aklı başında olduğu varsayılanlar, etnikçiliğe ve ayrımcılığa hemen her koşulda karşı çıkma görevi boynunun borcu olanlar!
Acı verici ve üzücü bir durum!
Türk siyaseti açısından da umutlanmak ne yazık ki olanaksızlaşıyor böylesi sorumsuz bir görünüm karşısında!
Son söz seçime katılımla ilgili. Elbette, İstanbullular olanca yığınsallıklarıyla sandık başında olacaklar. Ama, KUVVETLER BİRLİĞİ’ni göze alan iktidara karşı muhalefetin yeniden seçim gibi son derece riskli ve olası sonucuyla iktidarı kutsaması kaçınılmaz olan bir başka seçeneği de tartışabilmesi gerekirdi diyerek sonlandırıyorum sözlerimi.

Yorum bırakın