Karşıtlıkların derinleştiği toplumumuzda YUMURTA TOKUŞTURMA (kötü) alışkanlığı giderek yaygınlaşır oldu. Birilerinin ak dediğine diğerlerinin kara demesi neredeyse zorunlu hale geldi. Hatta, bu karşıtlaşmaya katılmayarak aklının ve vicdanının sesini dinleyenler “bitaraf olan bertaraf” olur söylemine rahmet okuturcasına boy hedefi yapılır oldu.

2015 yılında Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Tarih bölümünde başladığım 4 yıllık lisans öğrenimimi henüz tamamladım. Bu yazının bir özümü övme yazısı olmadığını da özellikle vurgulamış olayım. Tarih gibi geniş bir alana 4 yılın yetmeyeceğini yaşayarak öğrenmiş oldum. Yine de, alanla ilgili genel kültürümün oluştuğunu söyleyebilirim.
Bu satırları okuyanlar okudun da eline ne geçti diye sorabilirler. Bilgi dağarımın varsıllaştığı tartışmasız bir gerçek.
Yanı sıra, olgunlaştığımı ve olur olmaz hiçbir konuda sonu gelmez ve kimselere yarar sağlamaz tartışmalara girmekten uzak durmayı öğrendiğimi ekleyebilirim.
Özellikle basın yayın organları ve başka kitle iletişim araçlarıyla sosyal ortamlarda topluma önderlik ve rehberlik etmesi beklenenlerin bilisizliğinin beni fazlasıyla şaşırttığınıın ve çoğu zaman da dehşete düşürdüğünün altını çizmeden geçemem. Türkiye’ye özgü sayılmasa da ülkemizde hatırı sayılır saygınlığı olan köşe yazarlığı uğraşının son kullanma tarihinin hızla yaklaştığını üzülerek de olsa söylemek zorundayım.
Tarih öğreniminin bana öğrettiği bir başka şeyi biraz daha geniş şekilde irdelemek isterim.
Tarih gibi bir uzmanlık alanında yüzeysel bilgilerle ve daha da kötüsü düşünsel güdülerle ortaya konan söylemlerin yanlışlığı anlatılmakla bitecek gibi değil.
Ülkemize son 20 yıla yakın süredir egemen olan siyasi iktidarın yarattığı travmanın ve buna bağlı bunaltıcı koşulların etkisiyle de olmalı; yakın tarihle ilgili yadsıma ve yanlış irdelemelerin vardığı nokta şaşırtıcı olduğu kadar ibretliktir.
İçine kendimi de koyduğum Cumhuriyetçi kesimdeki Osmanlı karşıtlığı dinci kesimlerdeki Cumhuriyet düşmanlığını aratmayacak boyutlara erişmiş durumdadır. Gerçeklikten yoksun bu durumu iki örnekten yola çıkarak anlaşılır kılmakta yarar görüyorum.
İzmir ülkemizin aydınlık yüzü, Cumhuriyet’in kalesidir. İzmir kentinin simgesi ise II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. Yılında, 1901’de Konak Meydanı’nda yükselmiş olan İzmir Saat Kulesi’dir. Ne Cumhuriyet ne de onu kuran kadrolar bu durumu dert etmemişlerdir. Ayrışma ve karşıtlaşmanın tavan yaptığı günümüzde buna ilişkin en küçük tartışma bile söz konusu değildir. Levant kenti İzmir’e Osmanlı simgesi! Bu örnek, aynı zamanda bir şeyleri kesip atmanın olanaksızlığını vurgulaması bakımından da çarpıcıdır.
Bir diğer örnek, Misakı Milli’dir. Son Osmanlı Meclisi Mebusanı’nın son kararıdır. Milli Mücadele’ye rehberlik etmekle kalmamış bugün de bu topraklarda yaşayan yurttaşların sıkı sıkıya bağlı olduğu ve içselleştirdiği önemli bir belgedir.
Hem İzmir Saat Kulesi hem de Misakı Milli bize Osmanlı’dan kalıttır.
Bir başka örnek de Düyunu Umumiye borçlarının Cumhuriyet tarafından sahiplenilmesi ve ödemelerin 1954’e dek aksaksız ve eksiksiz sürdürülmesidir. Osmanlı’nın küllerinden doğan Cumhuriyet Osmanlı’nın özellikle son döneminde sergilenen sorumsuz ve hatta hıyanete varan yönetim anlayışını Osmanlı kalıtını yadsıma gerekçesi yapmak bir yana aklına bile getirmemiştir.
Yaşamımıza girmiş olan ve belki de artık kanıksadığımız bu iki örnek üzerinden vurgulamak gerekirse; tarihte dönemler bıçakla kesilmiş gibi sonlanmıyor. Yeni bir dönem hiç yoktan kendisini göstermiyor. Günahıyla sevabıyla önceki dönem sonrakine ortam oluşturuyor, yön veriyor.
Özetle, tarih öğreniminden çıkardığım bir başka ve çok önemli ders YUMURTA TOKUŞTUR(MA)MA’yı öğrenmek olmuştur.
Bugün bu topraklarda yaşayan bizlerin yakın ve uzak geçmişimizle barışık olmamız gereği gün gibi ortadadır. Güncel yanlışlıkları gerekçe yaparak geçmişi yargılamak, suçlu saymak ve daha da kötüsü onu sahiplenmemek anlaşılır ve kabul edilebilir gibi değildir. Tarihin göreceli olarak olumsuzluklarla bezeli belirli dönemlerini olumsuz kişi ve kurumlarla özdeşleştirmek ne akılcı ne de gerçekçi bir tutumdur.

Yorum bırakın