“Darbe mi Devrim mi” üzerinde yaşadığımız topraklarda ikileminin yaşamım boyunca aşılamadığını gözledim. Farklı bakış açılarından farklı sonuçlara varıldı durdu. En önemli şeye, sonuca varılamadı gitti. Akıl ve gerçek penceresinden değil de duygu açısından bakıldığı sürece uzlaşmak neredeyse olanaksız gibi görünüyor bu önemli konuda.

15 Temmuz 2016’dan bu yana sorunsalımız boyut kazandı!

Bu kez darbeyi “sahte” mi “gerçek” mi diye tartışır olduk!

Toplumun neredeyse yarısı 15 Temmuz’da yaşananları bir darbe girişimi olarak algılarken kutbun diğer ucu otokratik hevesleri bilinen siyaset anlayışının iktidarını sağlamlaştırma ve pekiştirme oyunu olarak gördü.

Darbe mi devrim mi ikilemi kadar çetrefil bir tartışmayla karşı karşıya olduğumuza kuşku yok!

Çiçeği burnunda ikilemimiz karşısında alacağınız tutumla yandaş ya da muhalif olarak yaftalanmanız işten bile değildir. Siyasetin dipsiz kuyusuna düşmemek bakımından bu mayınlı tarlaya girmemekte yarar var! Geçen yılların gerçekliği yalınlaştırmasını umarak kapatmakta yarar görüyorum bu konuyu.

Son söz olarak, Türkiye’de karşıtlar arasında zaten tarihe karışmış olan tartışma kültürünün benzer düşüncedekiler arasında bile unutulmaya yüz tuttuğuna üzülerek tanıklık ettiğimizi belirtmekle yetinelim.

Darbe gerçek mi yoksa sahte mi sorusunu bir yana bırakarak 15 Temmuz’da yaşamını yitiren birkaç yüz kişinin yalın gerçeğimiz olduğunu umarım tartışma gereği duymayız!

Kışlada, sokakta, köprüde ya da polis merkezinde onlarca kişinin dünyasını değiştirdiği kesin olduğuna göre!

Darbeye direnmek amacıyla sokağa çıkıp kalkışmacıların ateşiyle toprağa düşenlerin, şanssızlıkları (ya da suçları) darbecilerin komutası altında olmaktan öte olmayan ve vahşice yaşamı sonlandırılan askerlerin ve gözü pek davranışıyla darbenin gidişini ve yazgısını değiştirme kahramanlığı gösteren ama bunun sonsuza dek farkında olamayacak olan Ömer Halisdemir’in yüce anısı önünde saygıyla eğilmekte sakınca olmasa gerek diyerek…

Posted in

Yorum bırakın