Yeryüzünün biricik uydusu ay kimi zaman toplumların tapıncı olurken kimi zaman da insanların incelemeye değer bulduğu bir gök cismi olmuş.

Ay döngüsünün 29.5 gün sürmesi zaman birimi AY’a esin kaynağı olmuş.

Ay’a ilişkin sayısal bilgiler…

Ay’ın dünyaya uzaklığı MÖ 270’te Aristarkos tarafından hesaplanmış.

Dürbünlerle başlayan gözlemler ilerledikçe insanların AY’a ilgisi ve ona erişme isteği de giderek kabarmış.

Fotoğraf makinesi bulunduğunda ilk görüntülenen nesnelerden birisi olması da şaşırtıcı olmasa gerektir AY’ın.

Jules Verne başta olmak üzere bilimkurgucuların da önde gelen ilgi alanı olmuştur ay.

Gökbilimde doğru bilinen yanlışların düzeltilmesi Rönesans’ın da ilk aşamasını oluşturdu.

Gezegenimiz ve dolayısı ile uydumuz merkez olmaktan çıktı. Bilimsel devrimin kaçınılmaz sonucu olan teknolojideki baş döndürücü ilerleme insanlığın aya ilgisini diri tuttu. Gözlemlemekle yetinmeyen insanlık aya yolculuk yolunda önemli adımlar attı.

İnsanlığın roket deneyimi XX. yüzyılın olgusu olsa da ilk roket denemelerinin Çinlilerce 1000 yıl kadar önce yapıldığı ve çoklu ok atara güç kaynağı olduğu anlaşıldı. Barutlu roket aynı anda çok sayıda okun atılması olanağı yaratarak savaşçılara öndelik sağladı.

İlk sıvı yakıtlı roketi ise Goddard’ın çalışmasına borçluyuz. 1926’da fırlatılan bu roketin yolculuğu 2.5 saniye sürmüştü ve ancak 12.5 metreye yükselebilmişti. O tarihte aya yolculuk bir düş olmaktan öteye geçememişti.

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda baş gösteren Soğuk Savaş döneminde harlanan ve hemen her alana yayılan yarışın da başlıca hedefi olmuş AY.

Çağdaş anlamda roket yapımının düşünce babası Rus öğretmen Konstantin Tsiolkovski bu konuya epeyce zaman ve emek harcamış. Uzay yolculuğu yapabilecek bir roketin gereksindiği enerjiyi hesaplamaya çalışmış. Dönemin süper gücü Sovyetler Birliği 1957’de Sputnik 1’i uzaya fırlatarak bu yarışta uzak ara öne geçmiş. Bunu uzaya ilk çıkan insan olan Yuri Gagarin’in başarısı izlemiş. İnsanlığın tarihindeki önemli köşe taşı olan Uzay Çağı belki de böylelikle başlamış.

Gagarin’in dünya çevresinde bir tur attığı yolculuk 108 dakika sürmüş. Gagarin uzaya ilk çıkan olmanın yanı sıra uzaydan dünyayla ilk konuşan ve uzayda ilk yemek yiyen olma unvanlarını da adının önüne yazdırmış.

Bundan da önce 1942’de kullanılan ve Von Braun imzası taşıyan V 2 roketleri uzaya çıkmaktan çok bomba taşıyıcısı olarak bir savaş aracı işlevi görmüş.

“Ağırlıksızlık rahatsız etmiyor. Kendimi iyi hissediyorum. Bütün aletler ve sistemler düzgün çalışıyor.”

Yuri Gagarin, 12 Nisan 1961

Sovyetlerin sağladığı öndelik diğer süper güç ABD’de kısa süreli bir şaşkınlığa yol açsa da kamçılayıcı etki gösterdiği de yadsınamaz.

John Glenn dünyanın çevresinde Mercury 6 kapsülüyle 3 tur atan ilk Amerikalı olurken, Ed White 1965’te uzayda yürüyen ilk Amerikalı unvanını aldı.

Bu arada Sovyet Valentina Tereşkova 1963’te Vostok 5’in içinde uzayda 5 gün geçirdi. Böylece uzaya çıkan ilk dünyalı kadın oldu.

Uzay yarışının bu perdesi kapanırken AY öncelikli ve biricik hedef olarak belirdi.

Uzay yarışında geride kalmış olmanın yarattığı özendirmeyle aya insan gönderme kararlılığı 1961’da zamanın ABD Başkanı JFK’nin sözlerine yansımıştı. Bu sözler söylendiğinde henüz bu görevi başarabilecek bir uzay aracı ortalarda yoktu. İstim arkadan gelecekti belli ki!

Başlangıçta geride kalan ABD AY hedefinde öne çıkmak için 1967’de APOLLO programını başlattı. Sovyetler’in Luna 9’u aya başarılı şekilde indirmesi sonrasında aya insan göndermek ve ilk insan ayakizini uydumuzda bırakmak anlamlı bir hedefti.

Hızla ilerleyen çalışmalar Ay’a bir insanın ayak basabileceği noktaya evrildi. Micahel Collins, Edwin Aldrin ve Neil Armstrong’dan oluşan Apollo 11 ekibi bundan 50 yıl önce 20 Temmuz 1969’da insanlık tarihinin son derece önemli bir sayfasını yazmış oldu.

Aya ilk ayak basan ve böylelikle ilk ayak izlerini bırakan Neil Armstrong’un şu sözleri bu serüveni özlü bir biçimde tanımlamış oldu.

“Benim için küçük bir adım insanlık için ise dev bir sıçrama!”

Apollo 11’deki Edwin Aldrin de aya ayak basma onurunu yaşarken Michael Collins görevi gereği uzay aracında kaldı. Oraya kadar gitmişken aya ayak basmamış olmak hiç kuşkusuz hayıflanmasına neden olmuştur.

İnsanlık için dev adımın 50. Yılındaki bir burukluğu göz ardı etmiş olmayalım! Aya ayak basmış ilk insan olan Neil Armstrong’un bundan 7 yıl önce 2012’de sonsuzluğa göçmüş olduğunu yüce anısına saygıyla belirtmiş olalım.

Aradan geçen zamanda dünyaya egemen olan soğuk savaşın uzayda yerini ortak uzay istasyonundaki işbirliğine bıraktığını gördük. Bugün de varlığını sürdüren uzay istasyonunun yeryüzündeki gerginliklerin unutulduğu ayrıcalıklı yer olması insanlık adına olumlu bir durum.

Uzay Mekiği çalışmaları, uzaklardaki Mars ve Venüs’e erişim çabaları insanlığın uzayın gizemini çözme yolundaki önemli adımlar olduğunu biliyoruz.

Günümüzün süper gücü Çin’in de uzaya ilgisinin her geçen gün arttığını izledik geçtiğimiz yıllarda. Chang’e uzay aracıyla ayın dünyadan hiç görülmeyen yüzüne yönelik Çin uzay çalışmaları insanın aya ayak basışının 50. Yıl kutlaması olarak da algılanabilir.

İnsanın aya ayak basışının 50. Yılında “Türkiye bu sürecin neresinde?” diye sormadan edemeyiz. Cumhuriyet’in 100. Yılına geri sayarken Türkiye’nin uzayda olmaktan çok uzayı uzaktan izleme noktasında oluşu hiç kuşkusuz üzücüdür. Bu durumun, Cumhuriyet’in kusuru olmadığının da altı çizilmelidir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında uçak yapabilen bir Türkiye’nin uzaydan uzak kalmasında Cumhuriyet’in ilerletilmesi ve geliştirilmesi yerine olduğu yerde bırakılması ile açıklanabilecek durağanlığa yol açanlar ve çağın dışına düşürenler öncelikli sorumlulardır.

Posted in

Yorum bırakın