Kiev’den Odessa’ya gitmek için güneye yöneldik. İç taraflarda ağaç ve ormandan oluşan bitki örtüsü Odessa’ya, Karadeniz’e yaklaştıkça değişti. Verimli toprakların yanı sıra güneyde Odessa yakınlarında denizle buluşacak olan Dinyeper’le de arkadaşlık etmeye başladık.

Odessa yakınlarında yolun iki yanında gördüğümüz gölcüklerin alüvyonla denizden ayrılan tuzlu su birikintileri olduğunu öğrendik. Göl ve tuzlu su! Odessalıların balık avlağı olarak da pek çok kentliyi hemen her gün buraya çeken sıradışı doğa güzelliği.

Tuzlu gölcükler

Ukrayna’nın bölünmüş bir ülke olduğundan önceki iletilerde söz etmiştik. Lviv başta olmak üzere Batı Ukrayna başka bir eğilim sergilerken, başkent Kiev’de farklı bir ortamla karşılaşmıştık. Elden çıkan Kırım ve yabancıların gitmesinin uygun olmadığı Doğu Ukrayna ülkenin farklı yüzleriydi.

Karadeniz kıyısındaki Odessa bu görüntüyü tamamlayan bir eğilim içinde. Biz ne Batı ne de Kiev’e benzemeyiz. Burada biz Odessa Cumhuriyetiyiz diyenler hiç de az değilmiş.

Odessa Ukrayna’nın Karadeniz kıyısındaki önemli kenti. Tarihsel geçmişi önemiyle ters orantılı olarak oldukça yakın zamana dayanmakta Odessa’nın. XVIII yüzyıl sonunda Çariçe II. Katerina’nın buyruğuyla Osmanlı kalesi Bahçesaray’ın olduğu yerde kurulmuş. Rus mimarisinin temel yapı gereci olan kireçtaşı kentin yerleştiği yerin altından çıkartılmış. Yerin üstünde yeni bir kent yükselirken yer altında Katakomp’lar oluşmuş. Yeryüzünde insan eliyle oluşturulmuş en karmaşık ve uzun mağara şebekelerinden birisi olarak da tanımlanıyor Odessa Katakompları.  II. Dünya Savaşı’nda Partizanların Nazilere karşı direnişinde önemli sığınak oluşturan bu katakompların uzunluğu 3000 km’ye yakınmış.

Katakomp girişi

Odessa’ya girişte eski kent yerleşimi ve varoşları görüyoruz. Yaklaşık 250 yıllık geçmişi olan yapılaşmaya neredeyse hiç dokunulmamış.

Odesa’da soğan kubbeli kiliselerin baskın oluşundan Ortodoksluğun burada da güçlü olduğu anlıyoruz.

Kentin en görkemli yapısı kestirebileceğiniz gibi Opera.

Opera

Yakındaki anıtta kentin kurucusu sayılan Çariçe II. Katerina’nın anısı canlı tutulmuş.

II. Katerina Anıtı

İkinci Dünya Savaşı kahramanları Odessa’da da unutulmamış. Kentin orta yerinde onlar için onur köşesi yapılmış.

II. Dünya savaşı kurbanları için saygı anıtı

Deniz kıyısı kentlere özgü bir canlılık görüyoruz Odessa’da.

Odessa rıhtım

Rıhtıma inen Potemkin Merdivenleri hiç kuşkusuz bu kentin en özgün yapılarından birisi. Rusya’daki 1905 Devrimi’nin simge adı Potemkin zırhlısının adını yaşatan merdivenleri çıkmaya ya da inmeye cesaretiniz yoksa funiküler yanı başınızda. Potemkin Merdivenleri’nden söz edip de ünlü sinemacı Sergei Eisenstein ve ölümsüz yapıtı Potemkin Zırhlısı’nı göz ardı etmek olmaz.

Sergei Eisenstein

Merdivenlerin başında kentin ilk belediye başkanı Fransız Richelieu’nun heykeli var. Aynı adlı ünlü Fransız kardinalinin soyundan olan Richelieu ete kemiğe bürünüp merdivenleri inecek gibi duruyor.

İlk belediye başkanı Richelieu

Biraz ötede yaşamının bir bölümünü burada geçirmiş ünlü Rus yazar Puşkin’in heykeli var. Puşkin Caddesi’ndeki Puşkin’in Odessa günlerini geçirdiği konut müzeye dönüştürülmüş. Puşkin Odessa’da da iz bırakmış.

Puşkin Müzesi

Arnavut kaldırımlı Daribasiskaya Caddesi Odessa’da korunmuş olan tarihsel dokuyu simgeleyen yerlerden birisi.

Daribasiskaya Caddesi

Kent Bahçesi ve yakın çevresi kentin önde gelen çekim merkezi konumunda. Gün batımı sonrasında ortaya çıkan renkli görüntüler görülmeye değer.

Odessa’nın kurulduğu Bahçesaray Kalesi cılız bir Osmanlı yerleşimiymiş. Odessa’nın kurulmasıyla gölgede kalan Bahçesaray’daki son Osmanlı yapıları da Ruslarca ortadan kaldırılmış. Bu nedenle Osmanlı egemenliğinde kalmış Odessa’da Osmanlı ya da Türk izine rastlamak neredeyse olanaksız. Kent Bahçesi yakınındaki Kuman lokantası Odessa’daki Türk izine ilişkin biricik nazarlık gibi.

Kuman lokantası

Yabancı bir ülkede o ülkenin kentinde toplumu gözlemlemek ve toplumsal yapıyla ilgili ipuçları alabilmek için tren garları son derece verimli ortam oluşturur. Ukrayna’daki tren garı ziyaretimi Odesa’da gerçekleştirebildim. Elbette yanılmadım!

Odessa Garı

Garın yanındaki park başka pek çok yerde olduğu gibi kimsesizlerin, meteliksizlerin ve hatta berduşların barınağına dönüşmüş. Ama, kesinlikle bir güvenlik sorunu yok.

Görkemli görünümüyle boy gösteren garın içine girince her yaştan ve her kesimden Ukraynalıyı görmeniz olası. Koşuşturma ve telaş hali hemen herkes için söz konusu burada. Ukrayna’da demiryolu taşımacılığı çarlık döneminden başlayarak Sovyet döneminde de geliştirilmiş. Toplam demiryolu uzunluğu 23 bin km. Türkiye’deki demiryolu uzunluğunun 10 bin km’ye bile erişemediğini anımsadığımızda Ukrayna’nın bu alandaki üstünlüğü daha iyi anlaşılabilir.

ODESSA KATAKOMBLARI

Odessa’nın en özgün yapısının gözlerden uzak şekilde yerin altında olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle birkaç saatimizi Katakomp gezisine ayırmakta ikileme düşmüyoruz. Kent dışına doğru bir köye 15-20 dakika yol aldıktan sonra kendi halinde sakin bir yerleşime ulaşıyoruz. Köy meydanına bakılırsa köyde yaşayanlar ya çok az ya da işinde gücünde. Ortam boş ve dingin.

Köyün adı ÇATIŞMASIZ-KAVGASIZ anlamına gelen Nerubaiskoye. Çariçe II. Katerina zamanında çıkan Pugaçev İsyanı sonrasında başkaldıranlarla varılan antlaşmaya göndermede bulunmayı amaçlamışlar bu ad aracılığıyla.

Bir kez daha Odessa’ya daha doğrusu gizli Odessa’ya giriyoruz bu köydeki giriş kapısından. Katakomp girişinde bölgenin yer yapısıyla ilgili bilgi veren kayaç katmanları özenli gözlerden kaçmıyor.

Kayaçlar

Odessa’nın kurulması buyruğunun II. Katerina tarafından verilmesiyle birlikte kent altındaki tünellerin de oluşumu başlamış. Yerin 15-30 metre altında yer alan bu yapay mağaralar şebekesinin toplam uzunluğu 2000 km’yi aşmaktaymış. Odessa yer üstünde yükselirken kireçtaşı çıkartılan yer altı boşalmış.

Tünellerdeki sıcaklık ve nem koşulları şarap saklamak için son derece uygunmuş. Odessa’nın altına örülen mağaralar gezginlerin çekim merkezi olduğu için ekonomik getiri de sağlamaktaymış son yıllarda.

Bu mağaralar Nazi işgali gören kentin Partizanlarca savunulması ve işgalcilere yönelik vurkaç eylemleri gerçekleştirilmesinde de çok işe yaramış. Buraları avuçlarının içi gibi iyi bilen Partizanlar vatan savunmasına bu mağaralar aracılığıyla paha biçilmez katkı sağlamışlar. Bugün de mağaralarda Partizanlardan kalma pek çok nesne, araç ve gereç o yılların anısının taze tutulmasını sağlıyor.

Aylarca yeraltında gizlenen Partizanlar günyüzü görmekten yoksun kalmışlar. Yerüstüne çıktıklarında deri renklerinin güneş görmemekten ötürü açılması Nazileri kuşkulandırırmış. Belki de onların yeraltında uzun süre kalmışlıklarına ilişkin tek kuşku kaynağı bu olmuş.

Katakomb önünde II. Dünya Savaşı Anıtı

SHUSTOV KONYAK FABRİKASI/MÜZESİ

Limanıyla ünlü Odessa uzunca süre Fransız konyağı dışalımı kapısı olmuş.1863’te üretime başlayan fabrikanın ürünleri 1900’deki Paris dünya sergisinde ödül kazanınca üretim artırılmış ve markalaşma başlamış.  Böylece Fransız konyağının üretildiği üzümlerin yetiştiği bölge koşullarına benzer koşullara sahip Odessa çevresindeki üzümlerden konyak üretilmeye başlamış.

Konyak üzüm temelli bir içki. Başlangıçta fermente bir içki olan şarap damıtıldıktan sonra konyaklaşıyor. Başka deyişle yaşama şarap olarak başlayan bu içki ikinci yaşamında konyak adını alıyor.

Bolşevik Devrimi’yle birlikte özel mülkiyet sona erdirilince Shustof ailesi de ülke dışına çıkmış. II. Dünya Savaşı’nda bölgeyi işgal eden Nazi bağlaşığı Romenler Shustof’daki pek çok ürünü kendi ülkelerine taşımışlar.

Bu arada, savaş sırasında fabrika konyak ve şarap üretmese de kimyasal üretimi aracılığıyla ülke savunmasına katkıda bulunmayı sürdürmüş.

Çan biçimli şişede tüketime sunulan Shustof konyağı dünya çapında tanınmışlığa erişmiş.

İsteyenlere tadım eşliğinde fabrika gezisi de yaptırılıyor. Tarihsel ortamda konyak türleri tadılarak en hoşa gideni belirlenirken üretim aşamalarıyla ilgili bilgi edinimi de sağlanmış oluyor.

Konyak meşeden yapılan fıçılarda bekletiliyor damıtma işleminden sonra. Fıçı yapımında çivi ya da benzeri gereç kullanılmıyormuş. Fıçı üretildikten ve bir  süre suda bekletildikten sonra sızdırırsa çöpe gidiyormuş.Konyağın pahalı bir içki olması  hem bu nedene hem de buharlaşma sonucu kayıplara bağlanıyor.

Fıçılanmış konyaklar
Şustov Müzesi girişi
Türkiye’den epeyce ziyaretçi gelmiş anlaşılan.

Özellikle depolama alanındaki keskin konyak kokusu alışık olmayanlar için rahatsız edici olabilir. Ancak, zararlı olmadığı da eklenmeli. Hatta, kimileri bu kokunun solunum yolları sağlığına yararlı olduğunu bile savlıyorlar.

Daha fazla fotoğraf için :

https://drive.google.com/drive/folders/1ZKpRSw17R-wyCBu7_9X8giaUWXDalwzr

https://drive.google.com/drive/folders/1kgNIvcfqJq6MkrAJj5JYzvP7tZduEFn9

https://drive.google.com/drive/folders/1Jc4_ekoKUw2q-RzLwjpb50uX3KQeCfa-

Ceyhun Balcı

21.08.2019

Posted in ,

Yorum bırakın