DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) verilerine göre dünyadaki şişmanlık oranı 1975’ten bu yana geçen 40 yılda 3’e katlanmış. Önemli bir güncel sağlık sorunu olduğu kuşku götürmez gerçektir.
Durum böyle olunca şişmanlık pek çok bilim insanının ve dolayısı ile de bilimsel araştırmanın konusu oluyor.
Son çalışmalardan kaynaklı sonuçlar bugüne dek bildiklerimizi gözden geçirmemiz gerektiğini düşündürüyor.

Bugüne dek yerleşikleşen düşünceye göre şişmanlık yağ ve karbonhidrat tüketimiyle ilişkilendirilmekteydi. Bu ilişkinin günümüzde de gerçekliğini koruduğunu belirterek çağın beslenme kapsamında önemli yeri olan ileri derecede işlenmiş (endüstriyel) gıdalara da değinme gereği göz ardı edilemeyecek kadar belirginleşmiş durumdadır.
İşlenmiş gıdalardaki yağ ve karbonhidrat içeriğinin fazlalığı gerçeğine ek olarak bu gıdaların BAĞIRSAK-BEYİN etkileşiminde yarattığı sorunlar son çalışmalarda öne çıkan başlıktır.
Canlılık ve canlılığın sürdürülmesinde GERİ BİLDİRİM düzenekleri önemli rol oynar. Sindirim sisteminden beyine gönderilen geri bildirimle TOKLUK duygusu harekete geçirilir. Böylece daha fazla yemenin önüne geçilmiş olur. İşlenmiş gıdaların bu geri bildirim devresindeki işleyişi bozduğu ve böylece şişmanlığı tetiklediği savı ağırlık kazanmaya başlamıştır. Buna göre işlenmiş gıdalar baştan çıkartıcı özelliklerinin yanı sıra içeriklerinden kaynaklanan nedenle daha fazla tüketilmektedir.
Çağımızın ivedilik çağı olduğu düşünüldüğünde hızlı yaşama hızlı yemenin eşlik ettiği ve TOKLUK duygusunun da köreldiği koşullarda hızlı yemenin çok yeme sonucuna yol açtığı düşünülebilir.
Dünyanın ve insanlığın yaşam ve beslenme koşullarındaki hızlı değişime beynimizin uyum sağlamasının eş zamanlı olamadığı ya da başka deyişle evrimleşmesinin yetişemediği de kesindir.
Geçtiğimiz yüzyıllarda ağırlıklı olarak kırsalda yaşayan insanlar kendi besinlerini de üretmekteyken günümüzde bu kapsamdaki insan sayısı oldukça azalmıştır. İşlenmiş gıdalar özellikle kentsel yaşam alanlarının vazgeçilmez besinlerine dönüşmüşlerdir.
İşlenmiş gıdalara eklenen şeker ve yağın yanı sıra diğer katkı maddeleri günümüzün zehirlerine eşdeğer işlev görmektedir. Vazgeçilmez gibi görünseler de işlenmiş gıdalardan vazgeçmek hiç de olanaksız değildir. İşlenmiş gıdalar yoluyla her bireyin günde 500 kaloriyi fazladan aldığını öne süren çalışmalar vardır.
İleri derecede işlemden geçirilmiş gıdalar bir bakıma beyini kandırmakta ve sindirim sistemine girmiş besinlerin varlığını perdelemektedir. Bu yanılsama sonucu tokluk duygusu harekete geçememekte ve daha fazla besin alınarak şişmanlık sürecinin harekete geçmesi söz konusu olmaktadır.

Güncel çalışmalar ileri derecede işlenmiş gıdalardan kaynaklı beyindeki bu karışıklığı şişmanlıkta önde gelen nedenlerden birisi olarak ortaya koymaktadır. Özellikle yapay tatlandırıcıların kalori içermemekle birlikte beyinde şekere doygunluğu engelleme yoluyla başka yollardan şeker alımını tetiklemesi üzerinde durulan bir diğer konudur.
Günümüzde ve yakın gelecekte sinirbilimcilerin de odaklandığı bu sorun üzerinden bağırsak-beyin etkileşimi başlığı altındaki çalışmaların hız ve nicelik kazanacağı kuşkusuzdur.
Bu konu açıklığa kavuştukça hükümetlere daha fazla iş düşecek ve insan sağlığını zararlı besinlerden koruma doğrultusunda düzenlemeler yapılması gerekecektir.
Evet ama yetmez!
Bu önemli sorunun çözümünün yalnızca yasal ve yönetsel düzenlemelere bırakılması sonuç almak için yeterli olmayacaktır.
Tüketicilerin de bilinçlendirilmesi ve doğru besini istemeleri, tüketmeleri sağlıklı yaşam için olmazsa olmaz koşuldur.
Ceyhun Balcı
03.10.2019
(*) Yazının başlığını “Parola : Vatan, İşareti : Namus” diyen bu toprakların gördüğü en birikimli vatanseverlerden biri olan Attilâ İlhan’dan ödünç aldım. Saygıyla anıyorum.

Yorum bırakın