Sonda söyleneceği başta söylemekten alamayacağım kendimi. Küçük, alçakgönüllü ve de yalnız ada ülkesinin elde ettiği başarıları gördükçe insan olarak gururlanırken Küba’ya saygım ve sevgim de katlanıyor.

Küresel salgın insanlığı ülkeler üzerinden de sınamakta. Kişi başına 10.000 dolardan fazla sağlık harcaması yapan ABD’nin içine düştüğü acınası durum ortada. Avrupa’nın varsıllarını da unutmamak gerek bu sefalet tablosunda aldıkları yere bakarak.

Her sözün başında sağlığa ayrılan pay, dolayısı ile de harcanan paranın azlığından dem vuranlara da ders olmalı bu tablo.

Ne kadar harcadığınızdan çok nasıl harcadığınız; koruyuculukla ve toplumculukla alacağınız sonuç da oldukça önemlidir. Özetle, sağlığa çok para harcamak övünç kaynağı olamaz. Az harcamayla çok iş çıkartmak öne çıkartılmalıdır. Sağlığı kazanç alanına dönüştürenlerin, sağlıklı insanı kayıp hasta insanı kazanç olarak görenlerin harcanan parayı öne çıkartmalarında şaşılacak bir şey yoktur.

Salgında Çin’in elde ettiği başarı kimselerin yadsıyamayacağı kadar açık ve nettir. Trump’ın Çin’e yönelik saldırganlığı da bu durumu doğrulamaktadır.

Yüksek teknolojiye yaptığı yatırımın karşılığını gönenç olarak alan Güney Kore test, tarama, filyasyon üçlemesi üzerine kurduğu yaklaşımıyla büyük bir başka başarının altına imza attı.

Singapur bir kent devleti olduğu ve Yeni Zelanda da uzaklarda yalıtılmış bir ada olduğu için  başarılarında şaşılacak bir durum yoktur.

Küba’nın sağlık alanındaki gelişmişliği sağır sultanın bildiği gerçek.

Toplumcu ve koruyucu sağlık anlayışını nitelikli ve nicelikli tıp ordusuyla tamamlayan ada ülkesi Küba destan yazmayı sürdürüyor. Üstelik bu işi alçakgönüllülükle ve hemen herkesin ayrımsız yardımına koşarak yapıyor. “Tıp enternasyonalizmi” olgusunu dünyaya armağan eden ülkedir Küba. Okyanusta bir başına kalmış, kimselerin limanına sokmak istemediği İngiliz yolcu gemisine kucak açmanın yanı sıra acınacak duruma düşen İtalya’nın yardımına Çin’le birlikte koşmak da Küba’dan görmeye alıştığımız sıradan bir davranıştı.

Türkiye’nin salgın karnesi ise her şeye karşın iyi olarak niteleniyor. Bu iyilikte başta hekimler olmak üzere onları özveriyle tamamlayan sağlık ordusunun katkısı yadsınamaz. Türkiye’de bu konuda öne çıkartılan yaklaşımın tedavi başarısı olması ise pahalı ve zahmetli bir yolun seçilmiş olduğunun göstergesidir. Hakkında bilmediklerimizin bildiklerimizden kat kat fazla olduğu korona virüsü önlemek varken tedavi etmeye çalışmak hiç kuşkusuz riskli ve sonu yakında olmayan bir süreçtir. Ne yazık ki Türkiye’nin son yıllarda sağlıkta dönüşüm programıyla birlikte içine düştüğü “hasta ol da gel” anlayışına bire bir uygundur.

Koruyuculuk penceresinden bakıldığında ülkemizin sergilediği başarımın hiç de iyi olmadığının altı çizilmelidir.

Küba’ya dönersek!

Koruyuculuğu rehber edinen Kübalıların salgın başlar başlamaz Çin’e sağlık ekibi gönderdiğini öğreniyoruz basına yansıyan haberlerden. Bir yandan Çin deneyimine tanıklık edilirken diğer yandan salgına karşı yapılanları yerinde görmek yaşamsal önem taşıyor.

Oysa salgının başlangıcında aralarında benim de olduğum sayısız kimse salgını ciddiye almıyordu. Çin’de, bilemedin uzak doğuda kalır, yaşam kaldığı yerden sürer diye düşünmüştük.

Küba 11.2 milyon nüfuslu bir ada ülkesi. Böyle olmakla birlikte insan hareketi bakımından yalıtılmış da değil. Hatırı sayılır bir turizm etkinliği var. Mayıs’ın son haftasına girilirken adadaki korona olgu sayısı 2000’in altında kalmış. Toplam 82 ölüm bildirilmiş. Ölüm oranı olan milyonda 173 sayısının İngiltere’deki milyonda 3907’yle karşılaştırılması bile gereksiz olur. Toplam 92 sağlık çalışanına bulaş olmuş ve bunlar arasında ölen yok.

Küba’da 1959’da devrim olduğunda toplamda 6000 olan hekim sayısının yarısı ülkeyi terk etmiş. Havana Tıp Fakültesi’ndeki toplam 250 tıp öğretmeninden ise geriye 12 kişi kalmış. Yüzyıllarca sömürgecilik ve emperyalizm kıskacında kıvranan Küba 60 yılda bir sağlık devine dönüşmüş. Elbette akla ve bilime yaptığı yatırımla.

Kazanç odaklı Batı ilâç endüstrisinin tersine Küba ilâç üretimi gereksinime yanıt vermeye odaklanmış. Batılı ilâç devleri önce hastalık yaratıp sonra o uydurma hastalığı tedavi edeceği savlanan ilâçlar üzerinden akıl almaz kazançlar elde ederken; Küba ilâç endüstrisi kendi gereksinimini sağlayacak üretimi yaparken, 50 dolayında ülkeye ilâç dışsatımı yapma başarısını yakalamış.

Dört yüz bini aşkın kişiden oluşan Küba sağlık ordusu 150’den fazla ülkeye hizmet götürmüş. Küresel salgın patladığında 28.000 Kübalı sağlık çalışanı 58 ülkede insanlara hizmet vermekteymiş. Son olarak Küba’daki Henry Reeve tıp tugayından 2300 sağlıkçı 24 ülkenin yardımına koşarak Covid-19 olgularının tedavisinde etkin rol almış.

Küba’nın sağlık alanındaki duruşunu düşünürken Türkiye’de büyük tartışmaya konu olan aile hekimliği sistemine geçilişini anımsadım. Sanırım 2007 yılıydı. Bu konuyla ilgili olarak İzmir Tabip Odası bir etkinlik düzenlemişti. Etkinliğe daha önce SSK Genel Müdürlüğü de yapmış olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanı sıra Küba’nın o zamanki Ankara Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal katılmıştı. Büyükelçi sözlerine bizde de aile hekimliği sistemi var diyerek başlamıştı. Ama nasıl bir aile hekimliği? Elbette, koruyucu, toplumcu ve halkçı aile hekimliği. Daha 2005’te Küba’nın her 167 kişiye bir doktor oranıyla dünya önderliğini yakalamış olduğunu da ekleyelim. Birinci basamak sağlık anlayışı Küba sağlık sisteminin belkemiğidir. Başka deyişle Küba insanların hasta olmasını beklemek yerine hasta olmalarını önlemeye çalışır.

Belkemiğine eşdeğer birinci basamaktaki tüm bileşenler Covid-19 virüsü Küba sınırlarından girmeden önce salgınla ilgili olarak eğitimden geçirilmiş. Tam da burada bizim böyle bir şey yapmak yerine milyon kutu etkisi belirsiz ilâç istiflemeyi hüner saydığımıza değinmeden edemiyorum.

Küba’nın Covid-19 tedavi protokolünde 2 ilâç yer almış. Heberon ve interferon gibi Küba üretimi ilâçlarla bu protokole özgün katkıda bulunulmuş. Özellikle Heberon kullanılan olgulardaki ölüm oranı toplamdaki % 2.7’ye karşılık % 0.9 düzeyinde kalmış.

Küçük Küba’nın sağlıkta devleşerek küresel salgında da önderlik rolünü üstlendiğini kolaylıkla söyleyebiliriz.

Toplumcu, koruyucu, halkçı ve akılcı sağlık!

Salgından çıkartılması gereken en önemli derstir.

2013 yılının ekim ayında İzmir Tabip Odası o zamanki Küba Büyükleçisi Alberto Gonzales Casals’i de ağırlamıştı. Ziyaretinin anısına Küba ve Sağlık sunumunu izlemişti hekimler.

http://www.izmirtabip.org.tr/News/2696

Posted in

Yorum bırakın