Irkçılık dün akşam Paris’te bir kez daha sahne aldı! Bu ifade yanlış değerlendirmeye de açıktır. Okuyan, ırkçılık silinmeye yüz tuttu da hortladı izlenimi edinebilir. Aslına bakılırsa ırkçılık neredeyse hiç hız kesmeden yoluna devam ediyor.
Dün akşam yaşanana benzer ırkçılık yansımaları yaşamın her anında her ortamda sayılamayacak kadar çok yaşanıyor. Dün akşamın diğerlerinden farkı milyonlarca izleyicinin gözleri önünde yaşanmış olmasıydı. Tıpkı Minneapolis’teki polisin bir siyahinin boğazına çöküp yaşamına son vermesi gibi.
UEFA’nın önde gelen söylemlerinden birisidir : “No to Racism” (Irkçılığa Hayır!)
Bu çağrının hemen her yıl yoğun şekilde yinelenmesi de tek başına ırkçılığın gündelik yaşamın bir parçası olduğunu anlatmaya yeter.

Buna benzer hemen her olayda saman alevi gibi parlayıp sönen bir tepki seliyle karşılaşılır. Irkçılık lanetlenir, ırkçı önderlerin heykelleri denizlere, ırmaklara atılır, yüksek perdeden tepkiler dile getirilir! Hemen hiç değişmez şekilde önceki yaşama geri dönülür. Irkçılık da yoluna emin adımlarla devam eder.

Bir başka yanılsama ise ırkçılıkla ilgili davranışları belirli bir kalıba dökmektir.
Çoğu insan ırkçılık saptaması için geçen yüzyılın son çeyreğine kadar özellikle ABD’de kendisini duyumsatan kaba uygulamaları koşul sayar. Ya da Nazilerin ırkçı uygulamaları bir ölçüt olarak alınır!
Oysa, takvimler ilerlese de ırkçılık bir şekilde varlığını korur. Değişen yalnızca zamanın ruhuna uygunluktur.
Bir diğer önemli nokta ırkçılığı doğuran ve yaşamımıza sokan birincil öğenin göz ardı edilmesi ya da yeterince tanınmamakta oluşudur.
Irkçılık, kaba ve insanlık dışı bir yöntem olsa da varlığını bir başka önemli olguya borçludur!
EMPERYALİZM!
Irkçılık, emperyalizmin ürünüdür!
Yayılmacı güçlerin sınır tanımaz tutumlarının vazgeçilmezidir!
Sınır tanımazlığın akılsallaştırılması olarak da tanımlanabilir ırkçılık!
Dün akşamki ırkçılık olgusu yanlış zamanda, yanlış yerde kendisini göstermiş bir iş kazasıdır!
Göze ve kulağa hoş görünse de ırkçılığı önlemek futbol izleyicilerinin sahadaki siyahilere fıstık ya da muz atmasının önüne geçmek kadar kolay değildir. Bu da bir kazanım sayılabilse de köktenci çözüm sunamaz!
Irkçılık an gelir Minneapolis’te polis üniformasıyla ete kemiğe bürünür!
Bir başka anda Paris’te hakem giysili Romen olarak karşımıza çıkabilir.
Ya da Almanya, Fransa veya İngiltere’de bilge öğretmen sıfatı taşıyabilir.
Kimi zaman bunların hiç birine gerek kalmaz!
Uygar batı ülkelerinin birisinde sıradan bir hizmet alanında görevlinin delici bakışları hançere dönüşüverir.
Çok uzattım!
Ne yapmalı?
Irkçılık derdini yeryüzünden kalıcı olarak silmenin tek yolu ona can suyu veren emperyalizmi ortadan kaldırmaktan geçer. Bunu başaramadığımız sürece bu türden yazılar yazmayı sürdürürüz!
Elbette, bıkıp usanmazsak…


Yorum bırakın