“Besini denetleyenler toplumlara, enerjiyi denetleyenler ülkelere egemen olur” Henry Kissinger

Dünya Sağlık Örgütü, içinde bulunduğumuz süreci “küresel salgın” olarak adlandırınca o günün ürkü ve kaygı ortamında pek çok gelişme yaşandı. Bunların içinde birisi vardı ki, gözden kaçtı. Gözden kaçmadıysa bile gündemde yeterince yer  bulamadı.

Haber şöyleydi :

“Vietnam pirinç, Rusya da tahıl dışsatımını durdurdu.”

Her ikisi dışsatımını durdurduğu ürünlerde söz sahibi iki ülke olarak öne çıkmaktaydı.

Her iki karar da sonradan gözden geçirildi ve gevşetildi. Bu kararda özen gösterilmesi gereken nokta bu ülkelerin ivedi ve keskin davranış göstermesidir.

Vietnam, dünya pirinç üretiminde Çin, Hindistan, Endonezya ve Bangladeş’ten sonra 5. dir.

Rusya ise tahıl üretiminde dünya 3. südür. Şu anda savaşın yaşandığı Ukrayna ise 8. sıradadır. Ukrayna, Avrupa’nın “ekmek sepeti” olarak anılacak denli önemli tahıl üreticisidir.

Bir ayı aşkın süredir küresel salgına Ukrayna’daki savaş eklenmiştir. Dolayısı ile iki önemli tahıl üreticisi şu günlerde tahıl satacak durumda olmadığı gibi, savaş uzadığı ölçüde önümüzdeki yılın tahıl üretimi de tehlikeye düşecektir.

Bu arada, Rusya ve Ukrayna’nın önemli iki gübre üreticisi olduğunu anımsadığımızda küresel ölçekte tarım üretimi düşüşü yaşanacağını da öngörmüş oluruz. Gübre üretiminde önemli temel maddeler olana azot ve potasyumun savaş zamanında silah/patlayıcı üretimine yönlendirildiği de önemli bir başka bilgi olarak not edilmelidir.

Tüm bunlara, bu iki ülkenin dünya ayçiçeği yağı üretiminin (% 70) önemli bölümünü üstlendiklerini de eklemiş olalım.

Bütün bu olumsuzlukların adına açlık denen ve insanın tüylerini diken diken etmeye yeten kavramı aklımıza getirmemesi olası değil elbette.

Kıtlık ve onu izleyebilecek açlık tehlikesi bu kez de bir mikrop aracılığıyla geldi gündemimize. Ona eklenen savaş, sorunu görmemeye kararlı olanların gözünün içine sokmuş oldu. Azak denizinden çıkamayan ayçiçek yağı taşıyan gemiler olayın üzerine dikilen tüydü. Bundan sonra bir süre Azak’tan çıkamamak değil, Azak’a gidememek söz konusu olacak.

Başka deyişle!

Kötü günler geride kaldıysa, daha kötüleri kapımızdadır.

Türkiye başka bir çok konuda olduğu gibi dipsiz kuyuya 20 yıl önce düşmedi.

Ukrayna’nın şimdilerdeki NATO sevdası başına savaşa derdi açmış olsa da Türkiye’nin 70 yıl önceki NATO tutkusu bir savaşta yer alarak ve askerini 23 sente satarak NATO üyeliğiyle sonuçlandı. Her ne kadar Türkiye, NATO üyeliği sonrasında bu nedenle savaşa girmemişse de bu üyeliğin bedelini tarımını, sanayisini, siyasetini Batı’ya uyarlayarak ödedi. Bugün Türkiye parasıyla bile besin bulamayacak duruma düştüyse kök nedeni 70 yıl öncede aramak yanlış olmaz.

Henry Kissinger’ın yazının başında andığımız sözü siyasi ve düşünsel sığlığımızın dikkatinden kaçtı ya da kaçırıldı.

“Zeytinyağlı yiyemem aman, Basma da fistan giyemem aman” sözleri çok bilinen bir türküye can vermiştir. Türkiye artık tahıl, mercimek, nohut, susam, ayçiçek yağı, sarmısak ve hatta saman dışalımcısı olup çıkmıştır. Salgına ve son olarak da Ukrayna’daki savaşa kadar “parasıyla değil mi, alırız” anlayışı sürdürülebilmişti. Şu günlerde bu anlayışın sürdürülemezliği söz konusudur.

Türkiye, son 40 yıl boyunca hata yapmışım, bundan böyle tarımı destekleyeceğim diyecek olsa tarım yapan insan kaynağının çoktan köylerinden kopmuş, kentlerin varoşlarına ilişmiş olduğu acı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.

Yirmi yıllık cicim ayları dönemi biterken önce salgın şimdi de savaş duvara çarpmaya eşdeğer sarsıntı yaratıyor.

Yazının başlığındaki soruya bu bilgiler ışığında yanıt vermek kabul edelim ki iç karartıcıdır. Açlık, şimdilik abartılı bir durum olsa da yokluk ve kıtlık ben buradayım demeye başlamıştır.

Yine vurgulamalıyız ki,  gerçeklerin önünde sonunda ortaya çıkma huyu gibi uzun yıllar boyunca yapılan yanlışların da er ya da geç altüst oluşlara yol açması kaçınılmazdır.

Yetmişli yılların sonlarındaki açlık değilse bile, kıtlık ve yokluk ortamını anımsayacak yaştayım. O zaman bir yandan ambargo diğer yandan TÜSİAD, farklı deyişle dış ve iç cephe bağlaşıklığı söz konusuydu.

Bugünkü açlık tehlikesinin de ilmek ilmek dış cephe zorlamasına boyun eğen iç cephe gevşekliği sonucu ortaya çıktığını saptamak bilmem yanlış olur mu?

Posted in

Yorum bırakın