
İçişleri Bakanlığı her uzun tatilden önce burada paylaştığım türden iletiler gönderir oldu. İnsan hareketinin arttığı bu ve benzeri zaman aralıklarında işe yaraması olası iletilerdir.
Son zamanlarda öne çıkan bir başka eğilim yayaların öncelenmesi oldu. Buna ilişkin iletiler aldığımı da anımsıyorum. Hatta, kent içinde “kırmızı” ile işaretlenen yaya geçitleri aracılığıyla buna ilişkin uyarıların altı çizildi.
Bu da yetmedi. Büyük kentlerimizin kimi noktalarında trafik ışıkları kaldırılarak yayalara mutlak öncelik ilkesi benimsendi. Elbette doğru ve umut verici gelişmelerdi.
Son gelen ileti yayayı önceleme eğilimini sonlandırdı bence.

Hiç kuşkusuz verilen bilgiler doğrudur. Araştırmaların sonucudur.
Ama, bu sonucun bu şekilde paylaşılması da bir o kadar yanlıştır.
Bu iletiyi okuyan bir sürücünün özgüveninin artmasının önüne geçmek olanaksızdır. Oysa, çok iyi kestirilebileceği gibi sürücü hataları ve sürücüden kaynaklı kural çiğnemeleri ülkemiz trafik ortamının başat sorunudur.
Bir bayram iletisiyle bu yanlışlığa güç ve özgüven vermek hiç de doğru olmamıştır.
Kent içindeki ulaşımını yaya olarak yapan, zorunlu olmadıkça taşıt kullanmayan birisi olarak yaya olmanın güçlüklerini bire bir yaşıyorum. Örneğin, yayanın önceliği değil, tartışılmaz hakkı olan noktalarda bu hakkı gözeten sürücülere olabildiğince teşekkür ediyorum. Teşekkür ettiğim sürücülerin kabaca onda bir oranınsa olduğunu söylersem ne demek sitediğimi anlatmış olurum.
Aşağıdaki görsel çok daha fazlasını anlatacaktır.
İçişleri Bakanlığı’nın bayram iletisinin “hatalısı” olan yayalar kaza kurbanı olmamak için daha ne yapabilir ki sorusunu dillendirmekle yetiniyorum.
Bence olayın özünü görmekte zorlanıyoruz.
Türkiye ve dünyanın başka pek çok ülkesi lastik tekerlekli motorlu taşıtların egemenliği altındadır. Bu egemenliğin bir şekilde kabul edilmiş olduğunu eklemekte yarar var. Üç şerit geliş, üç şerit geliş olarak düzenlenen bir kent içi yolunda yayaya ayrılan alanın genişliği yarım metre kadardır. Her ne kadar merkezi yönetim yayalığı kutsayan iletiler gönderse de gündelik yaşamdaki yansıma görseldeki gibidir.

Hemen eklemekte yarar var. Bu sorun merkezi yönetimle sınırlı da değildir. Bugünlerde bilinen nedenlerle merkezi-yerel yönetim çatışmasının derinleştiğini görüyoruz. Oysa, sokakta yürüyen yaya bakımından bu çatışmanın önemi sağkalımla kendisini göstermektedir.
Kabul etmek gerekir ki lastik tekerlekli taşıt egemenliği olanca gücüyle kendisini göstermeyi sürdürmektedir.
Son 20 yılda ülkemizdeki taşıt sayısı geometrik şekilde artış göstermiştir. Bu artışın ekonomik büyümeye etkisini belirtmeye gerek yok.
Ülkemiz TOGG markasıyla otomobil üretme çabası içindedir. Dünyanın motorlu taşıtlardan kurtulmak için çare aradığı dönemde bu çabanın anlamını yorumlamayı okura bırakmak en iyisi.
Böyle bir ortamda yayanın hatalı gösterilmesine, taşıtların ve elbette sürücülerinin kutsanmasına hiç mi hiç şaşırmıyorum.
Türkiye’de yaya olmak zordur.
Öyle ki yaya ölümle yaşam arasındaki ince çizgideki öznedir.

Yorum bırakın