“Alkol alan bir öbek kadın fiziksel saldırıya uğradı!”

“İzmir’de bir okulda kız ve erkek öğrencilerin sınıflarının yanı sıra katları da ayrıldı.”

Saygı duygusundan payına bir şey düşmediği bilinen Akit gazetesi “Milli kadın voleybolcu Ebrar Karakurt’un özel yaşamına ilişkin hiç kimseyi ilgilendirmeyen bilgilendirmede bulundu.”

“Şanlıurfa’da diyanet yetkililerinin de bulunduğu bir toplantıda kadın avukatın etek boyu tartışma/eleştiri konusu edildi.”

Bir seçkidir paylaştıklarım.

Fazlası yoktur.

Eksiğiyse çok!

Bu ve benzeri olaylar ülkedeki iklimin ürünüdür.

Tıpkı sağlıkta, sokakta ya da akla gelebilecek her ortamda yaşanan ve her geçen gün tırmanan şiddetin kadına yönelik olanına ayrıca ilgi göstermekle yükümlü olduğumuzu düşünenlerdenim.

Biraz geriye gidip, eski Türklerdeki durumu gözden geçirelim. Kadının konumuna ilişkin güvenilir bilgilere hem yazıtlarda hem de Eski Türklerde Gündelik Hayat’ta[1] rastlayabiliyoruz.

Bilge Kağan ve Köl Tegin kaynaklı yazıttan alıntılanan bir söz “Babam Elteriş Kağan’ı, annem Elbilge hatunu ebedi gök, tepelerinden tutup göğe yükseltmiş elbette.”

Eski Türklerin gündelik yaşamında kadın da ata binen, kılıç kuşanandı. Her ne kadar erkek kimi fiziksel özellikleri nedeniyle ayrışsa da bu durum kadına yönelik ayrımcılığa yol açmazdı.

Türklerin İslâmiyete geçişi sonrasında da bu durum uzun süre korundu. Fatih Sultan Mehmet’in ölümü sonrasında kendisini gösteren gerici iklim görüntüyü değiştirmeye başladı. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fetihle yetinmeyip halifeliği de getirmesiyle Türklerin OCAK temelli aile yapılanması yerini HAREMLİK-SELÂMLIK anlayışına bıraktı. Kaç göç başladı. Türklerde kadının aşağılanmasının, ikinci sınıf varlık konumuna geriletilmesinin sıfır noktası olarak bu olay görülür.

Atatürk devrimleri içinde ayrı bir yeri olan kadın devrimi gerçekte Türklerdeki özgün duruma geri dönülmesidir. Kadın Devrimi’nin şaşırtıcı şekilde hızla yerleşmesinin ardındaki bir önemli neden bu tarihsel gerçek olabilir mi diye sormaktan alamıyorum kendimi.

Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası yaşama geçirilen sayısız devrimi kısa bir bellek yoklamasıyla aklımıza getirebiliriz.

Tüm devrimler değerlidir kuşkusuz. Ama, kadın devrimini Cumhuriyet’in omurgası olarak görmek abartı sayılmamalıdır.

Toplumun yarısını yaşamın dışında bırakan, bununla da yetinmeyip onu aşağılayan, yok sayan anlayışa son verilmiştir bu devrimle.

Toplumsal yaşam güçlenmiştir böylelikle.

İş gücüne katılım artmıştır.

Böylelikle bir yandan toplumsal ekonomik kazanç sağlanırken diğer yandan da yüzyıllar boyunca itilen, kakılan kadının özgüven kazanması sağlanmıştır.

Miskinleştirilen toplum ayağa kaldırılmıştır bu yolla.

Çarpıcı bir bilgi vermek gerekirse!

Bugün Türk akademi ortamındaki kadınların oranı % 40’lardaysa kadın devriminin ya da başka deyişle öze dönüşün payı tartışmasızdır.

Burada bir başka önemli noktaya değinmeden geçemeyiz. Atatürk kadının kabul edilemez konumunu aynı zamanda bir ahlâki sorun olarak da tanımladığı için çözüme kavuşturmuştur. Pek çok başka devrim gibi Atatürk, kadın devrimini de yıllar önce kafasında kurgulamıştır. Buna ilişkin izlere Mustafa Kemal’in 1918’de tedavi amacıyla bulunduğu Karlovy Vary anılarında rastlanabildiğini eklemiş olalım.

Pek çok Avrupa ülkesinden önce kadının adını koyan bu devrim yazının başında sıraladığımız örneklerin de doğruladığı gibi ağır saldırı altındadır.

Dinci anlayışın kafasındaki yapılanmanın yaşama geçmesinde son derece duyarlı bir öneme sahiptir kadın ve kadının toplumsal yaşamdaki konumu.

Dinciliğin kendi mahallesinde karşılaşması olası direncin odağında da kadın olacaktır. Freni boşalmış, yokuş aşağı denetimsizce yol alan İslâmcılık kamyonunun er ya da geç bu dirençle tanışacağı kuşkusuzdur.

Kadınların, Kadın Devrimi uğruna sergileyeceği direnç ölüm kalım sorununa eşdeğer bir eşiktir Türkiye Cumhuriyeti için. Bir bakıma ülkenin yazgısını toplumun yarısı kadınlar belirleyecektir bundan sonra.

Dinci gericiliği yenecek miyiz?

Yoksa, son kalenin düşüşünü de izleyip teslim mi olacağız?

Elbette teslim olmayacağız.

Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde ya da ODTÜ’de öğrenciler İzmir Marşı’yla, Kocaeli’de İlahiyat Fakültesi’ni bitiren gençler Onuncu Yıl Marşı’yla Kayserili taraftarlar Anıt Kabir’de bir yürek olarak bir yol gösterdiler.

Tek çıkış yolu Kemalizm dediler!

Kemalizmin yaptığı son derece yalındı.

Öze dönüştü.

Doğamıza, geçmişimize uygun konuma gelmekti, getirmekti dünyanın yarısı kadını. Biz Türklerin birkaç yüzyıl geriden gelerek Rönesans’ı ve Aydınlanma’yı yakalama serüvenimizin kolayca feda edemeyeceğimiz ayrıcalıklı övünç kaynağıdır Kadın Devrimi.


[1] Erhan Aydın, Eski Türklerde Gündelik Hayat, Kronik Kitap, İstanbul, 2022.

Posted in

Yorum bırakın