
Su, canlılığın havadan sonraki temel gerekliliği. Besinsiz günlerce sağ kalabilirsiniz. Ama, ya susuz?
Birkaç gün dayanabilirseniz ne iyi.
Bolu’dan gelen musluk suyuna bağlı bir ölüm, onlarca hastanelik olgu içeren haber hak ettiği ilgiyi gördü mü?
https://www.veryansintv.com/boludan-kotu-haber-sebeke-suyu-oldurdu/
Ne yazık ki hayır.
Hiç kuşku duymuyorum ki, bu haberi okuyan sayısız kişi “onlar da musluk suyu içmeseydi” demiştir.
Yaklaşık yarım yüzyıl önceye, çocukluk yıllarıma döndüğümde musluktan akan suyu içtiğimizi anımsıyorum. Bu sözünü ettiğim durum Anadolu bozkırındaki ilçelerde yaşanmıştı.
Bugüne geldiğimizde içme suyunun şişelenip satıldığı, önde gelen ticari ürüne dönüştüğünü görüyoruz. Bolu’da yaşanan olumsuz gelişmenin bu doğrultudaki çılgınlığı güçlendireceği kuşkusuz.
Enflasyonun azgınlaştığı günümüzde 15 litrelik cam damacana içme suyunun 45 TL’ye satıldığı duymunu alır olduk.
Çok daha kötüsü. Bu durumun olağan karşılanmasıdır. Özellikle büyük kentlerimizde içme suyunun satın alınması ve böylelikle aile bütçesinde kendisine sürekli yer bulması söz konusudur.
Yerel ve genel yönetimlerin akla gelebilecek pek çok başlıkta sorgulandığı, eleştirildiği ve daha iyi arayışının bir şekilde sürdürüldüğü günümüz Türkiyesi’nde musluktan içilebilir su akıtılması isteğinin seslendirildiğini neredeyse işitmiyoruz.
Oysa, herhangi bir ilçemizin ya da kentimizin musluklarından renksiz, kokusuz ve tatsız özellikte içilebilir su akıtmak olanaksız mıdır? Bu soruyu ülkemizin su varsılı olmadığını göz önünde tutarak soruyorum. Su yoksulu da olmadığımızı unutmadan.
Dolayısı ile, sorunu suyun varlığı ya da yokluğundan çok içilebilir suyu musluklardan akıtma niyetinin ya da çabasının yokluğu bağlamında ele almak çok daha doğru olacaktır.
Sayısız kara deliğe milyarlarca liralık kaynağı akıtabilen yerel ve genel yönetimlerin aklına bu önemli konu neden gelmez? Elbette, çağdaş belediyecilik ve yönetim anlayışının yokluğu önde gelen sorundur. Ancak, iğneyi kendimize batırmamız gerekirse bu doğrultuda bir istek yokluğunun da altı çizilmelidir.
Siz hiç bir belediye başkanı adayının musluktan içilebilir su akıtacağız, suyu kentimizde ticari bir ürün olmaktan çıkartacağız diye söz verdiğini ya da bırakın söz vermeyi sözünü ettiğini işittiniz mi?
Yaşamın 3 temel gerekliliğinden biri olan suyu temel insanlık hakkı olarak kavramamış bir toplumun varlığında içme suyu tüccarlarının işi de kolaylaşmış oluyor.
Ülkenin birliği, dirliği ve varlığıyla ilgili ne kadar değer varsa insan hakları kılıfıyla hedefe koyan sözde insan hakları savunucularından su hakkı bağlamında en küçük çaba ve farkında kılma girişimine de tanık olmadınız hiç kuşkusuz.
İçme suyu bağlamında ülkemizde yaşananlar bir türlü iyileşmeyen yara gibidir. Ne toplumun ne de yönetenlerin bu kanayan yarayı iyileştirmek gibi bir isteği ve tasarımı yoktur. Daha da kötüsü bu süreğen sorunun kanıksanmış olmasıdır.
Dünyanın aralarında gelişmişlerin de bulunduğu pek çok ülkesinde ambalajlı su satışının varlığı bir gerçektir. Ama, özellikle gelişmiş ülkelerde evlere damacanayla su servisinin söz konusu olmak bir yana akla bile getirilmediği de bir o kadar kesindir.
Finlandiya’dan örnekle sürdürelim.
Finlandiya’nın hemen her kentinde musluklardan içilebilir su akmaktadır. Öyle ki, akan suyun niteliği bizdeki kaynak sularını aratmayacak düzeydedir. Marketlerde cam ya da pet şişelerde suya rastlansa da anlık kullanım içindir bunlar. Buna karşılık, evlere bizdeki gibi su satıcılarının içme suyu servisi yapması gibi bir durum olmadığı gibi, bu yapılanın anlatılması ya da kafada canlandırılması bile olanaksızdır.
Genel yönetimin, betonlaşma günahının vicdanlarda açtığı yarayı “millet bahçesi” kavramı aracılığıyla yıkama girişimlerinin belediyelerde park-bahçe etkinlikleriyle karşılık bulduğunu görüyoruz.
Çoğu kentimizde ya da ilçemizde musluktan akan suyun (şebekeyle ilgili düzeltmeler yapma koşuluyla) içilebilir olduğundan adım gibi eminim. Ancak, bunların da öncesinde yerel yönetimlerin musluktan içilebilir su akıtma gibi bir amaçlarının ve niyetlerinin olması gerekir.
Sokak hayvanları konusunda olduğu gibi bu konuda da bir kolaycılığa sapış söz konusudur. Her geçen gün azmanlaşan içme suyu ticareti mi gözünü korkutmaktadır yönetenlerin diye sormadan da edemiyorum.
Yaşamın 3 temel gerekliliğinden birisi olan (sağlıklı) suya erişimle ilgili en küçük plan, tasarım ya da kurgunun yokluğu şaşırtıcı bile olamıyor. Ambalajlı su tüccarlığı her geçen gün büyüyen bir sektöre dönüşüyor.
Üstelik bu sektörün sağlıklılığıyla ilgili kuşkular da her geçen gün büyürken…
Finlandiya’da musluk suyu içilmesiyle ilgili aylar önceki yazıya erişmek için :

Yorum bırakın