BOĞMACA UTANCI

Basına yansıyan haberlerden Türkiye’de boğmaca olgularının bildirilmekte olduğunu anlıyoruz.

Geçmişte kaldığını sandığımız hastalıklar birer birer hortlama eğiliminde.

Kırk yıl önceki tıp öğrenciliğim sırasında ancak adıyla tanışık olduğum boğmacanın üçüncü binyılın ilk çeyreğinde adının anılacağını aklımdan geçirmezdim.

Boğmaca hastalığına karşı koruyucu aşı XX. yüzyılın başlarında geliştirilmiş.

1948’den bu yana DTB üçlüsü olarak aşı programına girmiş.

Türkiye’de de çocukluk çağı ücretsiz aşı programında yer almaktadır. Aşısı DTB adı altında Difteri-Tetanus-Boğmaca üçlüsü olarak yapılmaktadır.

DSÖ kestirimlerine göre boğmaca aşısı 2001’de 1.3 milyondan çok kişinin ölümünü engellemiş.

ABD’deki çalışmalara aşı sonrasında olgu sayısının 157 kat azaltıldığı yansımış.

Ülkemizde yapılan çalışmalarda ise (1970-2015 arasında) hastalığa rastlanırlıkta % 99.7, ölümcüllükte ise % 98.9 azalma olduğu sonucuna varılmış.

Bundan 30 yıl kadar önce Türkiye Cumhuriyeti devleti çok başarılı aşılama etkinlikleriyle bu ve benzeri hastalıkların geçmişte kalması doğrultusunda önemli adımlar attı.

Takvim yaprakları birer birer eksilirken, tıpta parmak ısırtacak gelişmeler sağlanırken ortaçağ hastalıklarının gündemde olması ironik olmanın ötesinde acıklı bir durum olsa gerektir.

Sağlıkta güncel sorun randevu alamama ve dolayısı ile sağlık hizmetine erişememeyi öne çıkartsa da koruyucu sağlık hizmetlerinin gerilemesi de bir o kadar önemsenmesi gereken yoksunluktur.

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte uygulamaya konulan koruyucu sağlık anlayışı bir yandan bireylerin sağlığını korurken diğer yandan da ortaya çıkan hastalığın sağaltımına harcanacak çaba, emek ve paradan tutum sağlamıştır.

Başka deyişle, koruyucu hekimlik anlayışı aklın ve bilimin önde gelen gereğidir.

Kızamık salgınının uzunca süredir hem ülkemizin hem dünyanın gündeminde olduğunu biliyoruz.

Kökü kurutulmuş hastalıklar kol gezmeye başlamış durumda.

Ülkemizin 10 yılı aşkın süredir demografik işgal altında olduğu da bir başka yalın gerçek.

Avrupa’nın sınır bekçiliğine soyunan Türkiye dünyanın hemen her ülkesinden sınırsız ve sorgusuz insan alımı yapan konumda. Neredeyse elini kolunu sallayarak gelenlerin bir sağlık taramasından geçirilmesi, varsa hastalıklarının belirlenmesi ve ülkeye girişte aşılanmaları akla bile getirilmiyor.

Emperyal proje gereğince Türkiye’ye gelenler unuttuğumuz hastalıkların taşıyıcısı olarak da işlev görüyorlar.

Diğer yandan, aşı gibi çok önemli bir koruyucu hekimlik aracı da hem Türkiye’de hem de dünyada yürütülen akıldan, bilimden ve bilinçten yoksun yaklaşımlarla devre dışı bırakılıyor.

Bu da aşılanmış nüfus oranlarını olumsuz yönde etkiledi.

Böylesi ortamda kitlesel insan hareketiyle taşınan hastalıkların yaratacağı tehlikeler katlanmış oldu.

Unutulmuş hastalıkların dirilmesi kapıdaki önemli tehlike olarak belirmektedir.

Devletin hemen her alandaki görevlerini unutmuş olması ya da bu görevleri başkalarına bırakmış olmasına alışıldı.

Hiç olmazsa yargı, güvenlik, eğitim ve sağlıktaki görevlerini unutmasa diye düşünürken toplum sağlığının korunması gibi önemli bir başlığın da görmezden gelinmekte oluşu ürperticidir.

Her ne kadar bulaşıcı hastalıklar sağlıkla ilgili görünse de sonuçta ulusal güvenlik sorununa yol açabilme potansiyeli taşır.

Devletin sahneden çekildiği, her şeyi oluruna bıraktığı günümüzde bu bağlamda yaşanacakların sonuna gelinmediği kesindir.

Not :

Yazıdaki istatistiksel veriler bağlantıdaki yayından alıntılanmıştır.

http://www.klimik.org.tr/wp-content/uploads/2019/11/Bogmaca-a%c5%9f%c4%b1s%c4%b1-ali-acar-_compressed.pdf

Yorum bırakın